Güzel bir gün. Hava bayıltan cinsten. Mahveden bir hava. İnsana aşkı hatırlatan bir hava. Gündüz bazı lüzumsuz işler. Aydınlarımızın hemen hepsi siyaset yüzünden gazeteci olmuş. Bu yüzden ülkede aydın kalmadı. Seçimlerin tek kazananı: milliyetçilik. Şimdi herkes milliyetçiliğe oynamak zorunda. Geçenlerde bir vesileyle yazmıştım, bu ülkede her şey başa döner, başa sarar. İki kesim savaşıyor: muhafazakar Kemalistler ile laik Kemalistler. İttifak ettikleri tek konu: milliyetçilik. Kürtler yine zavallı birer aparat konumunda. Anlamadığım husus şu: geçmişte neden birincisine ısrarla seni başkan yaptırmayacağız dediler ve şimdi ikincisine ısrarla seni başkan yapacağız diyorlar? Halbuki malum mesele ile en fazla ilgilenen, çözüm yolları deneyen birincisi idi. Bence bu sorunun cevabı ideolojik biraz. Her neyse siyaset anlaşılmaz bir şey...
Namazlar genellikle camide. Tesbihat ile birlikte. Huşu fena değil. Tesbihat olmayınca namazın feyzi azalıyor. Huzur bulduğum tek etkinliğim namazlar. Kalbim, ruhum, aklım rahatlıyor ve boşalıyor sanki. Günahlara temas olmasa feyz daha da artıyor. Ama nedense günah deyince aklıma daima kadınlar geliyor. Uzun tesbihatta (gerçi bu tesbihatın sıhhati, yani Hz. Peygamber'in böyle bir duasının olup olmadığı hususu kuşkuludur) şöyle bir ifade var: "Allah'ım kadınların şerrinden, belasından, fitnesinden bizleri muhafaza eyle!" Aslında kadınların da bu ifadede geçen kadınlar yerine erkekler demesi lazım. Yani şöyle: "Allah'ım erkeklerin şerrinden, belasından, fitnesinden bizleri muhafaza eyle!" Çünkü erkeklerin şerri, belası, fitnesi kadınlardan çok daha fazla. Belki de bütün bunların esas kaynağı erkekler. Ama bunu tesbihatta diyebilecek kadın var mı, sanmıyorum. Saklamaya gerek yok, tesbihat dahi erkeksi, erkek egemen bir dile sahip. Yine günah deyince aklıma zina ve faiz gibi şeyler gelir. Yolsuzluk, hukuksuzluk, adaletsizlik, torpil, adam kayırma gibi şeyler gelmez pek. Bazen benim bile gözüme Tayyip Erdoğan'ın Ayasofya'da cemaatle namaz kılması, Kur'an tilavet etmesi Kemal Kılıçdaroğlu'nun bütün hak, hukuk, adalet, liyakat, eşitlik gibi söylemlerinden daha inandırıcı, daha sıcak gibi gelir. Geleneksel dindarlık damarını bir kenara bırakmak ve dindarlığın temeline hak, hukuk, adalet, liyakat, eşitlik gibi şeyleri koymak imkansız değilse de çok zor. Çünkü din ve dindarlık dediğimiz şey -özellikle tarihsel pratik açısından- bunlardan daha çok bahsi geçen ritüellerdir.
Rutin bir cumartesi. Birkaç lüzumsuz iş, sonra yine rutin. Bütün gün evde ve mahallede. Yürüyüş iyi. En iyi, en düzenli sporum park yürüyüşleri. Bunlar da olmasa kokuşurum. Zihinsel olarak genellikle araf hali devam ediyor. İnsan bir yerden sonra ne yapacağını bilemiyor. "Düşünen Düşer" elime ulaşmadı daha. Ulaşınca bazı siparişler var. Onları göndereceğim. Bazıları çoktandır ödemesini yapmış, kitabı bekliyor. Ulaşınca ilk iş onları göndermek olacak. Kitap satış işi yoruyor insanı. Satış işlemleriyle uğraşmak bir yazar için züll işler. Yayınevlerinden gelen herhangi bir şey yok. Bütün kitaplarımdan kazandığım para devletin verdiği bir maaş kadar bile değil. Allah razı olsun Devlet Ana'dan. Devlet olmasa birey olarak birer hiçiz hepimiz. Milyonlarca insanın geçimini sağlayan devlet. Nasıl bir organizasyon bu devlet anlamak güç. İnsanoğlunun icat ettiği en karmaşık, en komplike yapı devlet. Tanrının işlerinden sonra en esrarengiz işler devlet işleri. Tanrı-bilimden (teoloji) sonra en karmaşık bilim siyaset bilimi. İkisi de tam anlamıyla anlaşılabilmiş değil henüz. En kötü devlet devletsizlikten iyidir deniliyor. Bir açıdan bakınca en iyi şeyler devlet sayesinde oluyor; bir açıdan bakınca en kötü şeyler devlet eliyle oluyor. Nerden baktığınıza bağlı. Devletsizlik günümüzde muhal. Nihilizm ve anarşizm fert olarak cazip ama toplumsal olarak felaket.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum