Kış aylarında bağ ve bahçelerin hali ürkütücü ve soğuktur. Ölüm ürküntüsüne benzer, insanın içini üşüten bir iticiliği bulunur. Baharda ise, çiçek ve yapraklarla bezenmiş rengârenk takılar takınmış görenlere keyif veren bir duruma gelirler. Kış ve bahar halleri böylesine birbirine çok zıttır. Kışın kuru odun görüntüsünden başka bir durumları olmayan ağaçların bahardaki vaziyetleri insanın hislerine uzak görünür. Bu kuru odunların yeniden süslenip bezeneceğine, çıplak bir topraktan ibaret yeryüzünün çiçeklerle nakşedilmiş yeşil bir örtüye bürüneceğine insan tasavvuru ihtimal vermiyor.
Bahar geldiğinde bu uzak görülen hallerin tümü gerçekleşiyor. Bir önceki yılın baharında bulunan tüm güzellikler aynıyla hiçbir eksik bırakılmadan iade ediliyor. Binlerce bitki ve hayvan çeşidi, hiçbir unutma olmaksızın yeniden arz-ı endam ediyor. Topraktan bitkiler ve canlılar fışkırıyor.
Toprak ne kadar kesif ise de, içinden çıkarılan çiçekler en hassas ölçülerle yaratılmaktadır. Alıç çiçeklerindeki mizan, hassas ve narin nakışlar, yine aynı kesif topraktan çıkarılan kelebeklerin incecik latif kanatları insan aklını hayrette bırakıyor, yaratıcının san’atına hayranlığını gizleyemiyor.
Her yıl tekrarlanan ve şuurlu gözlerin bakışlarına sunulan bu mucizeler sıradanlık perdeleri altında görünmez oluyorlar.
Yalnız kaba ve kesif kısımlarını değil, çiçeklerin, otların koku, renk ve desen gibi en hassas, latif özelliklerini aynen iade etmektedir. Aynı şekilde böceklerin burunlarındaki incecik tüy gibi hassas algı mekanizmalarını da iade etmektedir. Böylesine titizliklerle dolu olağanüstü sanatını gösteren Allah, dirilmeyi akıldan uzak görenlerin aklına hitap ederek Kur’an’ında şöyle ders veriyor:
“Allah’ın rahmet eserlerine bak! yeryüzünü ölümünden sonra nasıl canlandırıyor?! İşte insan ölülerini de böyle diriltecektir! O her şeye gücü yetendir” (Rum Suresi,50. Ayet)
Her yıl kış mevsiminde yeryüzüne ölümü veren Allah, baharı da bir mahşer alanına çevirerek sayısızca canlıyı, bir önceki yılın aynı çokluk ve aynı özelliklerde hiçbir şeyiyle kaybolmadan diriltiyor. Her gün gece gündüzü getirdiği gibi her yıl ölüm ve hayatı aynı yerde gerçekleştiriyor. Yarattığı bir çiçek, bir bahar kadar harikadır; bir bahar bir çiçek kanadı kadar kudretine kolaydır. Bir gece ve gündüz bir bahar ve kış kadar olağanüstü olduğu gibi, bir yıl içindeki tüm faaliyet ve eserleri bir gece-gündüz kadar kendisine kolaydır. Çünkü sivrisineğin bir tek gözünü yaratan, bütün gözleri de o yaratmıştır.
Böylesine olağanüstü eserlerini ve dolayısıyla müthiş kudretini gözler önüne seren Allah, bilinmelidir ki insan ölülerini de diriltecektir. Çiçeklerin ve böceklerin hissiyatını bile her yıl aynen iade etmesi apaçık gösteriyor ki, tüm yaratılanların en şereflisi olarak ilan ettiği insanı da tüm özellikleriyle aynen diriltecektir. Bahardaki eserlerini mahşere delil olarak sunmaktadır. Baharı bu gözle incelememizi emretmektedir.
Kur’an, her zaman göz önünde bulunduğu halde fark edilmeyen mucizelerin üstünü örten sıradanlık perdesini yırtarak mucizeleri görmemizi sağlıyor. Yine Yasin suresinin 33-36 ayetleri dirilme konusuna dikkat çekmektedir:
“Ölmüş yeryüzü de onlar için bir mucizedir. Biz onu dirilttik ve ondan taneler çıkardık böylelikle de onlar ondan yiyorlar. Onun ürünlerinden ve ellerinin işledikleri mamullerinden yesinler diye orada hurmalıklardan ve üzüm bağlarından bahçeler yarattık ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve daha bilemedikleri nice şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.”
Bu ayette dikkat çekilen ölmüş yeryüzünün hayat üretmesi ve canlılara canlılık veren besinlere kaynaklık etmesi, bütün çiftlerin ölü topraktan yaratılması gibi sıradan sayılan ama aslında aklı hayrette bırakan olayların mucizelik yönleridir. İnsan bu mucizeleri sürekli yaşamasına ve görmesine rağmen, sıradanlık perdesiyle örtüldüğü için mucizelik yönünü düşünmemektedir. Kur’an, bu sıradanlık perdesini yırtarak insanın düşünmesini sağlıyor.
İnsan için ölü topraktan, sayısızca bitki ve besinlerin gözle görülmeyen özelliklerini bile ihmal etmeden, unutmadan yaratan ve bunları her yıl aynıyla tekrarlayan Allah, acaba insanın kendisini ihmal eder mi? Kış mevsiminde kuruyup ölen ve tohumu toprağa düşen bitkiyi insan için yeniden eski haline döndürerek topraktan çıkarıp insanın istifadesine sunuyor. İnsanın kendisi vefat edip toprağa düşünce, mahşerde tekrar dirilmeyeceğine nasıl ihtimal verilebilir?
Çok değerli ve aziz bir misafir bekleyen bir kimse düşünün. Bütün çalışmasını misafirini karşılamaya ve rahat etmesine vakfediyor. Sürekli çalışarak kazancını evinde ağırlayacağı misafirinin konforuna, giyimine, beslenmesine, hizmetine harcıyor. Hatta misafirin konukluk süresince kullanılacağı eşyanın süs takılarını bile unutmadan getiriyor. Böyle bir kimsenin misafirin kendisini ihmal etmesi düşünülebilir mi? Misafirini zehirleyip öldürmesi kabul edilebilir mi? Böyle bir şeyi düşünmek elbette ki hiçbir aklın kabul etmeyeceği bir hezeyandır.
İnsan, Cenab-ı Hakk’ın aziz bir misafiridir. Gökteki güneşi, ayı, yıldızları; yerdeki cansızları, bitkileri ve hayvanları ona hizmetkâr etmiş, onun emrine vermiştir. Her yıl tüm mahlûkatı yine insan için tazelendiriyor. Yeryüzünü bir sofra gibi döşeyip bahar mevsimini bir çiçek destesi yapıp o sofranın üstüne serpiyor. O halde insanın kendisini de ihmal etmeyecek, ölümünden sonra cennetini ve cehennemini şenlendirmek üzere diriltecektir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum