İnsanlık tarihinde, içtimai hayatın, iç içe olarak yaşayan insanlardan meydana geldiği, ve bu sayede insan toplum arasında ülfet, dayanışma, kaynaşma, sevgi ve saygının yanında; birde çatışmalar, savaşlar, paylaşamamak, kin ne nefretlerin olduğu bir gerçek… Dolayısıyla, her iki cenahta da ebeveyn ve çocukları, yakın ve uzak akrabalar derken; geniş bir yelpazede bu sosyal dokuyu görmek mümkün. Bir yönüyle, hayatın akış ve seyrini güzel ve mutlu bir şekilde yürütebilmek açısından iyiyken; diğer bir yönüyle de, bunu kaba kuvvete ve serseriliğe alet etmek açısından da son derece kötü ve tehlikelidir.
Bu kısa girizgahtan sonra, esas konumuza geçelim!... Evet, kişi Âdem (insan+fani olma şuuru) olmayı başarmadığı müddetçe; adam olmayı asla başaramaz. Velev ki, en yüksek ve kaliteli Üniversitelerde tahsil görüp, en yüksek makamları işgal etse de, bu sonucu değiştirmez… Vakt-i zamanında, adamın biri oğlu ’na daima: “sen adam olmazsın diye serzenişte bulunurmuş.” Çocuk da bunun tahsille alakalı bir şey olduğu zehabına kapılarak; bütün enerjisini ve zamanını okumaya vermiş! Gel zaman git zaman derken, bizimki (!) yüksekokulunu bitirdikten sonra; bir Şehir’e Mülki amir (Vali veya kaymakam ) olarak atanır…
Hani pederi kendisine daima oğlum, sen adam olamazsın diyordu ya, işte adam (!) olduğunu kanıtlamanın tam da zamanı gelmişti! Ne mi yaptı, kendini bir şey zanneden şu tahsil görmüş cahil ukala derseniz? Cevabı trajikomik türünden bir şey. Evet, bizim (!) cahili tahsilden mezun olmuş ve hakkaniyetten başka her şeyi görmüş olan çocuk; iki tane güvenlik görevlisini, babasını kendi makamına getirmeleri için gönderir! Güvenlik memurları gider amirin babasını makama getirirler. Babası içeri girdiğinde, (adam olmaktan sınıfta kalan), babasına karşı ayağa kalkıp hürmet ve ihtiram göstereceği yerde; koltuğuna kurulup ve: “Bak baba sen bana, oğlum sen adam olamazsın diyordun, işte gördün mü şimdi nasıl adam olduğumu diye çıkışır.
Tabi güngörmüş, hayatın cenderesinden geçmiş tecrübe sahibi olan babası metin bir şekilde ona şu cevabı verir: “Evet, oğlum sen zaten hala da adam olamamışsın ki. Eğer adam olmayı başarabilmiş, insan olmayı yeğlemiş olsaydın, yetkin vardır diye babanı apar topar ayağına değil, kendin onun ayağına gider, ellerinden öper ve hayır duasını alırdın der!... Evet, değerli dostlar, ne yazık ki modern çağın Seküler cenderesinde eğitim yerine eritilen, öğretim yerine öğütülen çocukların kahır ekseriyetinin geldikleri son nokta, misalde geçen baba oğul meselesine dönüşmüş vaziyettedir. Hani yılda bir anneler günü, babalar günü, kadınlar günü, sevgililer günü, say say bitmez birer kandırma ve uyutma projeleri olan günler varya… İşte üç yüz altmış dört gün annelerini görmeyenlerin, yılda bir gün anneler gününü kutlamaları insanı kahrediyor gerçekten.
Bir gün anneler gününü kutlayanların çoğunun anneleri, ne yazık ki huzur evleri denilen hüzün hapishanelerinin köşelerine terk edilmişlerdir… Dedik ya, Âdem (insan) olunmadan, adam olunmaz, işte bütün mesele de bundan ibaret. Bir anne ve baba, dişinden tırnağından kesip; onlarca evlada bakabilirken; onlarca hayırsız evlat, anne ve babalarına bakamaz çoğu zaman ve yerde! Tabi ki bunun istisnaları vardır ve bu anlatılanların dışındadırlar. Biz, önce âdem sonra adam olmayı kendine şiar edinen ve bu minvalde ebeveynlerine karşı vazifelerini yapanları baş tacı bilir ve onlara hürmet ederiz…
Hatırlarsanız Cibril hadisi olarak bilinen ve Hz. Ömer (r.a)’in rivayet ettiği meşhur hadiste, İnsan suretinde Efendimize gelip sorular soran Hz. Cebrail’in; “kıyamet saati ve emarelerini sormuştu. İşte Kıyametin alametlerinden biri de, cariyenin efendisini doğurmasıdır diye cevaplamıştı Efendimiz. Hadis Şarihleri hadiste geçen cariye ve efendiden murad, bir manasının da gelecek zamanlarda; bir kısım veya bazı çocukların annelerini beğenmeyip onlara efendilik taslayacaklarıyla izah etmektedirler!... Velhasıl Yaşadığımız modern zamana baktığımızda, huzur evlerine, sokaklara, kendi halleriyle, çile ve kimsesizlikleriyle baş başa bırakılmış milyonlarca anne ve babaların varlığı; yukardaki hakikatin bir yönüyle meydana gelmiş olan hali olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz… Onun için önce Ademiyet, sonra Adamlık gelir denilmiştir. Âdem olmakta sınıfta kalanların adam olmaları mümkün değildir. Âdem olmak, bir yönüyle de fani olan, ölümlü olan, misafir olan, geçici olan ama her saniyesiyle imtihanda olan insan demektir… Adam olmanın şartıymış meğer Âdem olmayı başarmak/Âdem olmadan, Adam oldum diyen, ya cahildir ya ahmak! Kadirşinaslıkla Efendim. 03 Nisan 2023
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum