Arka planını henüz bilmediğimiz Covid-19 salgını ve getirdiği atmosfer, ardından daha da derinleşen ekonomik sıkıntıların/hukuksuzlukların umutları tükettiği bir zaman diliminde asrın felaketi olarak anılan depremler geldi.
Depremsellik devam ediyorken de sel felaketi. Tüm bu felaketlerde ve son yaşanan sel felaketinde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Bir afetler çağına/girdabına girdik, sürükleniyoruz. Rabbim sonumuzu hayretsin.
İşin ilginci, bu afetlerde can kayıplarının yüksek olmasında kendi ellerimizle yaptığımız ihmal ve tedbirsizliklerin payının çok büyük olması.
Fay hatları üzerine şehirler inşa ediyoruz, dere yataklarına imar veriyor, ev inşa ediyoruz. Hatta dere yatağına konteyner de koyuyoruz ve nihayet sel felaketinde, dere yatağına konan konteyner suya kapılıyor.
Urfa'da şehrin içinde birçok dere yatağı bulunuyor:
Mancı Deresi, Karakoyun Deresi, Karaköprü Deresi, Cavsak Deresi. Hepsi konut alanı. Neresinden tutacağız?
Oysa on yıllardır bu konuda hep uyarılar yapılmış ve şehrin dağlara doğru çekilmesi, dere yataklarına, tarım arazilerine imar verilmemesi, bu bölgelerde inşaat yapılmaması gerektiği üzerinde durulmuş ama nafile.
İşin doğal/bilimsel kanunları da ilahidir aslında. Ayette de geçen ifade ile kendi ellerimizle yaptıklarımızı artık yapmayalım diye bir dönüşümün ise esamesi okunmuyor.
Tuhaf olan şu ki; nasıl bir enkaz altında olduğumuzu hakkıyla bilmiyoruz. İnsanın/toplumun kendisini insan kılan fonksiyonlarını devre dışı bırakmasından daha büyük bir enkaz var mı? Başka bir deyişle başka enkazların altında olduğumuz ve bunun farkında olmadığımız veya gereğini yapmadığımız için şimdiki enkazların altındayız denebilir.
Kötü sonuçlarla karşılaşmanın kötü nedenleri vardır ve aslında bunlar da dinle ilgilidir.
Aslında hukuk, adalet, ahlak, takdir, ekonomi, itiraz, paylaşım, merhamet, empati, vicdan tüm bunlar hayata dair, doğru yola yönelmeye dair, tek kelime ile dine dairdir. Bunlardan bahsettiğimiz zaman dinden bahsetmiş oluyoruz.
Ahlaki kolonlarımız sağlam olmadıktan sonra, doğru bir insan/toplum olarak kendimizi inşa etmedikçe hiçbir şeyi sağlam inşa edemeyiz. Bu çok açık ve net.
Ak saçlı bilgelerimiz var, onlara kulak verelim.
Demin bizi insan kılan fonksiyonlarımızı devre dışı bırakmaktan söz ettim ya; Atasoy Müftüoğlu da buna değinir ve der ki:
"Konformist-popülist kültürler eleştirel yeteneklere, özgürleştirici fikirlere hayat hakkı tanımadıkları için, hiçbir konformist ve popülist kültür kendisini yenileyemez yenileme ihtiyacı duymaz, düzeltemez, düzeltmek istemez, onarmaz ve onarmak istemez. Bu tür toplumlarda duygusallıkların ve fanatizmlerin ufuksuzluğu içsel ötekiler üretir. İçsel ötekiler her durumda linç kültürün muhatabı haline getirilirler. İçsel ötekiler, ancak resmi doğruları doğrulamak suretiyle hakikate tanıklık etmemek koşuluyla hayatlarını sürdürebilirler."
Yapmamız gerekenlerden, önlemlerden, tedbirlerden bahsettiğimizde; ayette geçen 'öyleyse emrolunduğun gibi dosdoğru ol' ifadesi gereği dine/yola gelmiyoruz bir türlü ve her neden/süreç, kendi sonuçlarını doğuruyor. Bu hep bu şekilde sürüp gidiyor.
Üzerimizdeki enkaz her darbeye ve her türlü sarsıntıya rağmen dine/yola gelmemizi engelleyen bir mekanizma/sistemdir.
Bu sistem; adaletli olmaya, liyakata, ahlaka, vicdana, merhamete, işlerimizi doğru dürüst yapmaya, kendimizi ve toplumu ahlaklı ve omurgalı olarak inşa etmeye imkan tanımıyor zira bu sistemin doğasında böyle bir şey yok.
Bu yanlış yönelim değişmediği müddetçe hep enkaz altında olacağımız muhakkaktır zira bu kural da dine/ahlaka/dosdoğru/omurgalı olmaya dairdir.
İşi ehline vermek, liyakatı esas almak peygamberimizin uygulamaları arasında yer alan akli ve dini bir gereklilik. Bunu belirtme gereği bile yok zira bir berbere öğretmenlik, bir mimara doktorluk yaptıramayız, yaptırmamalıyız.
Biz, sadece ak saçlı bilgelere değil; pırıl pırıl gençlere de sahibiz. Gençlerimizin önünü açmalıyız. Gençlerimize gereken önemi vermediğimiz bir gerçek.
Haksız yere hep eleştirdiğimiz gençlerimizin bu son felaketlerde sahada gösterdikleri fedakarlık takdire şayandır. Onlar çok temiz kalplere sahip birer kahraman.
Hangi kuşak olursa olsun, nasıl adlandırılırsa adlandırılsın; umudumuz olan gençlerimizin umudunu onlara iade edelim, onlara güvenelim ve onlarla gurur duyalım.
Bizler ahlaki kolonlarımızı sağlamlaştıralım, onların önünü daha fazla tıkamadan çekilelim ve onlara iyi örnek olalım ki; onlara dinden bahsedebilelim. Böylece onlar, sağlam ahlaki kolonlarıyla sağlam bir gelecek inşa edebilirler.
Meşhur bir hikaye ile bitirelim:
"Bilge kişi ölmeden hemen önce halkını geniş bir meydanda toplar. Gerçekleri son bir kez hepsinin huzurunda dile getirir. Halkla arasında nefis bir diyalog kurulur.
Halktan biri öne çıkarak bize der sevgiden söz et. Bilge anlatır, anlatır, anlatır. Bir diğeri bize aşktan, evlilikten söz et der, anlatır . Bunu alışveriş hakkında ne dersin? diyen biri izler, anlatır.
Çocuklardan bahset derler, anlatır. Eğitimden bahset derler, anlatır. Çiftçilikten bahset derler, anlatır.
Alın terinden, emekten ve adaletten bahset derler, anlatır. Ve daha günlük hayatın türlü sorunlarından söz etmesi istenir. Bilge hepsi hakkında hikmetli sözler söyler, anlatır, anlatır, anlatır.
Konuşmasının sonuna doğru birisi Bana dinden bahset" deyince Bilge şöyle cevap verir;
Bahsettim ya, dinlemedin mi?"
Rabbim tüm felaketleri hem fiziki hem ilahi yönleriyle anlayabilen, açıklayabilen ve tüm bunların birer ayet olduğu bilinciyle ibret ve dersler çıkaran, işin hikmet boyutlarını önemseyenlerden eylesin.
Bundan böyle alınması gereken tedbirler konusunda konformist değil; müdahaleci ve talepkar olmamız dileğiyle.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum