Muhterem Kardeşlerim…
Silsile-i Aliyye büyüklerinden Seyyid Tâhâ hazretleri buyuruyor ki:
“Üstadına muhabbet ve onun sohbetinde bulunmak, her şeyden üstündür; çünkü üstad, kemal mertebelerin en yükseğine kavuşturmak ve ona marifetleri vermekle, talebesinin hastalıklarını tedavi eder. İki şeyi size tavsiye ederim, biri dinin sahibine uymak, ikincisi bağlı bulunduğunuz zata muhabbet etmek. Eğer bu iki şey sizde varsa, geri kalan, ister olsun, ister olmasın, hiç üzülmeyin! Şah-ı Nakşibend hazretleri, yolunun esasını, Eshab-ı Kiramın yolu üzere kurdu. Onlar Resulullah’ın muhabbetiyle şereflendikleri gibi, bize de üstada muhabbetin şerefi gerekir. Bizim yolumuzun yolcularının faydaları, ana ve babalarına, hatta yedi sülalesine ulaşır. Büyüklerimizin yolunu inkâr edenden, aslandan kaçar gibi kaçmalı. Bunun ekmeğini yiyenin kalbi, zikre karşı 40 gün ölür. Bu inkârcılar, Resulullahın zamanında olsaydı, onu da inkâr ederlerdi.”
Van’ın Gürpınar ilçesinden genç bir tüccar, Nehri’ye gidip, Seyyid Tâhâ hazretlerine talebe olmak istedi. Kabul edilince, verdikleri tesbihi de alıp geri evine geldi.
Bu zat, talebe olduktan birkaç gün sonra, hayvanlarının bir kısmını kurt kaparak telef etti. Bütün işleri ters gitmeye başladı. Şeytan, “Bu hocaya bağlanmak sana yaramadı, uğursuz geldi” diye vesvese verdi. O talebe nihayet, Seyyid Tâhâ hazretlerinin daha önce kendisine hediye ettiği tesbihi de yanına alıp, hocasından ayrılmak maksadıyla O’nun evine geldi. Kapıyı Köse Halife açtı. Hocasıyla görüşmek istediğini bildirdi. O da şu anda evde olmadığını söyledi. Bunun üzerine, hocasından ayrıldığını, bir daha gelmeyeceğini söyleyerek, tesbihi de hocasına verilmesi için Köse Halife’ye iade etti. Seyyid Tâhâ hazretleri eve geldiğinde, Köse Halife durumu arz edip, tesbihi takdim ettiğinde, tebessüm buyurdu.
Aradan aylar geçmişti. Seyyid Tâhâ hazretleri, bir gün öğle vakti namaza kalkarken, birden ellerini uzatıp, “Def ol, ya lâin” buyurup namaza başladılar. Namazdan sonra Köse Halife sordu:
─ Efendim, mübarek ellerinizi uzatıp, öyle söylemenizdeki hikmet ne idi?
─ Gürpınar’da bir Müslüman ölmek üzereyken, şeytan imansız gitmesine çalışıyordu. Büyüklerin bereketiyle defedildi. Adam imanla vefat etti.
─ Efendim, o zat, tesbihi iade eden genç tüccar mı?
─ Evet, oydu.
─ Peki, hocam, o edepsizlik edip hediyenizi iade ettiği halde, neden yardım ettiniz?
─ Birkaç gün de olsa bizi sevdi. Biz de, onun sevgisine vefa gösterdik.
İnsanların en kötüsü
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İnsanların en kötüsü, din kisvesi altında dünya menfaati sağlayandır.
Kalbinde Allah korkusu çok az olan, dünya sevgisi bulunan, haramlardan sakınmayan, Âlim olduğunu söylerse şaşılır. İlmiyle amel etmeyene Âlim denmez.
Kul, muhabbet makamına, Allahü Teâlâ’nın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmakla kavuşur.
Amellerin en üstünü; doğru amel işlemek, sünnet üzere hizmete devam etmektir.
Kalbin Allahü Teâlâ’dan başkasına meyletmesi, Allahü Teâlâ’nın azabını çabuklaştırır.
Yaptığı amellerin, kendisini Cehennem azabından kurtarıp, Allahü Teâlâ’nın rızasına kavuşturacağını zanneden kimse, büyük hata etmiştir. Allahü Teâlâ’nın fadlı ve ihsanıyla kurtulabileceğini düşünen kimseyi, Allahü Teâlâ rıza makamlarının en sonuna ulaştırır.
Tevhidin esası üç şeydir:
1- Allahü Teâlâ’yı Rab olarak tanımak,
2- Onu bir olarak ikrar etmek,
3- Ona hiç bir şeyi ortak koşmamak.
İtikadı doğru olup da, Allahü Teâlâ’nın, rızka kefil olduğuna itimat eden ve emrettiği ibadetleri ihlâsla ve doğru olarak yapan, evliya olur.
Allahü Teâlâ’nın yardımıyla nefsinin arzularına uymayan kimse, havada uçandan ve su üzerinde yürüyenden daha üstündür.
Kim gündüzünü Allahü Teâlâ’yı hatırlayarak yani dine uyarak geçirirse, bütün gün zikretmişlerden sayılır.
Edep nedir?
Çok ilimden ziyade, az da olsa, edebe muhtaç olduğunu bilmek pek kıymetlidir. Edep, insanın nefsini bilmesi, tanımasıdır.
Âlimleri hafife alanların ahireti, Âmirleri hafife alanların dünyası, dostlarını hafife alanların mürüvveti yıkılır.
Müstehabları yapmakta gevşek davranmak, sünnetleri yapamakta gevşekliğe sebep olur. Sünnetleri yapmakta gevşek davranmak, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da marifete, Allahü Teâlâ’nın rızasına kavuşamaz. Farzları terk edenin de, küfre düşmesinden korkulur.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum