Reklam Alanı

ÖZEL RÖPORTAJ

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Değerli dostlar, bugün sizin için; ömrünün yarım asırdan fazlasını Şanlıurfa’da geçiren, Eyyub Peygamber Caddesi, Onikiler Mahallesinin karşısında kurmuş olduğu “MİLLİ ELEKTİRİK” iş yeriyle bir döneme damgasını vuran, soy ismiyle müsemma, Hacı Sağlam ile yaptığımız röportajı hazırladık. Hacı Sağlam, şu anda çok hasta ve üç yıldan bu yana hemen hemen yatağa bağlı olarak yaşamını sürdürüyor. Geçenlerde ziyaretine gittiğimde, kendisiyle bir röportaj yapmak istediğimi söyleyince; bizi kırmamış ve ne zaman arzu ederseniz gelin hayatımdan bazı kesitleri sizinle paylaşırım demişti. Bizde, 29 Ocak 20023 Cumartesi günüevlerine misafir olup kendisiyle bu röportajı gerçekleştirdik. Hayırlara vesile olmasını temenni ederim… Vefa diye bir “Değerimiz” vardı değil mi? Nusret Yılmaz:Selamün Aleyküm Hacı amca. Hacı Sağlam: Aleyküm Selam, hoş geldiniz. Nusret Yılmaz: Hacı amca, öncelikleciddi olan şu hasta halinizle, bizi kırmayıp zaman ayırdığınız için size şükranlarımı arz ediyorum. Allah sizden razı olsun ve size sıhhat afiyet versin. Hacı Sağlam:Âmin. Allah sizden de razı olsun. Nusret Yılmaz: Hacı amca öncelikle tanımak istiyoruz sizi, kendinizi biraz tanıtır mısınız? Hacı Sağlam: Benim adım Hacı Sağlam, babamın adı Sinan, dedemin adı Eyyub’tur! Kimliğimde her ne kadar 1940 doğumlu olarak kayıt edilmişsem de; gerçek doğum tarihim 1938’dir. Yani, Atatürk’ün öldüğü günlerde ben dünyaya gelmişim. Büyüklerimiz öyle derlerdi… Ben Şanlıurfa’nın Erdik köyünde dünyaya gelmişim. Köyde arazimiz olmadığı için, kısmen hayvancılıkla geçimimizi sağlamışız. Tabii Erdik köyünden, ben 10veya 12yaşıma girdikten sonra; akrabalarımıza ait olan Çatalok isimli köye göç edip yerleşmiş ve orada da bir on beş yıla yakınbelki biraz fazla ikamet ettikten sonra şehire gelip tam yerleşmişiz. O günden bugüne kadar da Şanlıurfa da ikamet etmekteyiz. Nusret Yılmaz: Hacı amca,bize biraz da kardeşlerinizden bahseder misiniz; siz kaç kardeşsiniz? Hacı Sağlam: Biz, iki erkek biri kız olmak üzere toplam üç kardeşiz. Diğer erkek kardeşimin adı Ömer,kız kardeşimin ismi ise Zerrin’dir. Nusret Yılmaz: Peki, Hacı amca köyde iken mi evlendiniz yoksa şehir göç ettikten sonra mı? Hacı Sağlam:Ben iki evlilik yaptım. İlk evliliğimi yanılmıyorsamon yedi veya yirmili yaşlarımda köyde iken yapmışım. İkinci evliliğim ise şehire göç ettikten sonra olmuş ki, o zaman yaşım otuz civarındadır. Nusret Yılmaz: Hacı amca, ilk hanımınızdan olan çocuklarınız kaç tane ve nerede dünyaya geldiler? Hacı Sağlam: İlk eşimden olan ilk çocuğum Abdullah, ikincisi Ahmet ve bir kızım olmak üzere; toplam üç çocuğum oldu. İkinci eşimden de on çocuğum dünyaya geldi. Sırasıyla, Necmeddin, Mehmet, Zeyneb, Hatice, Halil, Esma, Yusuf, Zeliha, Bilal ve Şemseddin olmak üzere,ilk eşimden olan büyük oğlum hariç diğer tüm çocuklarım Şanlıurfa’da dünyaya geldiler. Nusret Yılmaz: Peki, hacı amca bize; şehire geldikten sonra yaptığınız ilk olarak ne işle meşgul oldunuz, yaptığınız işlerdende biraz bahseder misiniz? Hacı Sağlam:Şehire geldikten sonra, bir tanıdığımın vasıtasıyla,bir oteldeilk işime başladım. Yanlış hatırlamıyorsam,(geçmiş zaman, hacı amca bazı şeyleri söylerken duraksıyor. Yaşlı ve hasta, kolay değil tabii. NY) Otelde iki yıl falan çalıştım. Oteldeyaptığım vazifem,kâtiplik idi. Otele gelen müşterilerin kaydını yapar ve onları odalarına yönlendirirdim. Sonra bir ara nasıl olduysa, otelin bazı eşyalarının zayi olduğunu fark ettik. Otel sahibiyle tartıştık, zayi olan eşyalardan dolayı beni suçladı ve zararını benden tazmin edeceğini söyleyip durunca, ben de kızdımve kendisine madem öyle diyorsun haydi müftünün yanına gidelim dedim. İkimiz kalkıp müftünün yanına gittik ve olayı, olduğu gibi anlattık. Müftü otel sahibine, eşyaların zayi olmuş onu anladık da, sen bu adama ayda ne kadar maaş veriyorsun deyince,otel sahibi: takriben 300 (1960-62 yılların parası) lira veriyorum. Peki, otelinizi şimdi satmaya karar verirseniz kaç para yapar? Otel sahibi:“İki milyar yapar diye cevapladı.” Müftü:“otel sahibine;peki, siz olursanız, 300 lira aylık için iki milyarlık bir mesuliyeti üzerinize alır mısınız? diye sorunca, otel sahibi hayır dedi. O zaman, bu adam senin zayi olan eşyalarındandolayı sorumlu yapmak değildir. Sizin eşyalarınıza dikkat etmeniz lazımdı dedi, bu adamın vazifesi, kâtiplik yapmaktır, bekçilik yapmak değildir dedi. Ama sen, bu adamı işten çıkarmak için bahaneler arıyorsan ona bir şey diyemem dedi ve beni haklı, onu da haksız çıkardı. Bizmüftünün yanından ayrıldıktan sonra,ben de otel işini bıraktım. Daha sonra otel sahibi pişman oldu, tekrar işe başlamam için, kendisinin yakın dostu olan bir akrabamı ricacı olarak bana gönderdiyse de, ben; rızkından korkan imanından korksun dedim ve teklifini reddedip kabul etmedim… Nusret Yılmaz: Hacı amca, otelde kâtip olarak çalıştığınızı söylediniz. Peki, siz daha önce okul okumuş muydunuz, doğrusu merak ettim? Hacı Sağlam: Hayır okula hiç gitmedim, köydeyken okuryazar olan birinden biraz öğrenmiştim. Daha sonra şehire gelip yerleşirken, kaydımı yaptırıp ilk ve ortaokulu dışarından okuyup diplomamı aldım… (o günün şartlarında çok enteresan, hacı amcamız gerçekten çok gayretli bir insanmış. NY) Nusret Yılmaz: Hacı amca, birde askerliğiniz var tabii. Askere giderken evli miydiniz, yoksa bekâr mıydınız ve kaç yıl askerlik yaptınız? Hacı Sağlam: Gecikmeli olarak olsa da, 1960 yılında askere gittim. O zamanlar, askerlik tam 24 ay idi. Yani iki yıl. Ama ben,her görevde başarılı bir asker olduğum için, komutanım bana; askerlere silah talimi ve atışını öğretmem karşılığında; beni üç ay erken terhis edeceğini söyledi. Bende o askerlere, silah ve atış talimini öğrettim. Sonra komutanım, beni, üç ay erken terhis edip sözünde durdu. Nusret Yılmaz: Hacı amcapeki, otel işini bıraktıktan sonra ne işle meşgul oldunuz? Hacı Sağlam: Otel işinden ayrıldıktan sonra,yanlış hatırlamıyorsam sene 1967 veya 68 idi, Necmeddin Cevheri bana yazılı bir not verip, beni Et Balık Kurumu’nun müdürüne gönderdi. Bende elimdeki notu götürüp, Et ve Balık Kurumu’nun müdürüne verdim. Müdür notu okuyunca, bana hemen işe başlamamı söyleyince ben de orada işe başladım. Et ve Balık Kurumu’nda başladığım iş, şehirde yaptığım ikinci işimdi. Nusret Yılmaz:Anladım, Hacı amca, Et ve Balık Kurumu’nda ne kadar yani kaç yıl çalıştınız ve orada çalıştığınız müddet zarfında,başınızda geçen olay veyahatırlarınız varsaonlarda da bize biraz bahseder misiniz? Hacı Sağlam: Et ve Balık Kurumu’nda on yedi sene çalıştım. İlk seneler iş çok iyi gidiyordu. Hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadık. Gerek benim sakallı olmam ve gerekse namaz kılmam, kurumdaki işime engel teşkil etmiyordu. Hatta kurum müdürümüz dahi kendilerini muhafazakâr diye tanıtan biriydi.Tam 12 yıl böylece sorunsuz bir şekilde çalıştım… Ta ki, 12 Eylül 1980 darbesinin o meşum dönemi gelip çatana kadar! Ne olduysa ondan sonra oldu… Kurum müdürü bana sakalınızı kesmelisiniz diye durmadan baskı yapmaya başladı. Her ne kadar karşı çıktıysam da, adam laftan anlamıyor tutturmuş illaki keseceksin, yasa böyle diyor başka bir şey demiyordu... O eski ılımlı müdür gitmiş, yerine bambaşka bir insan gelmişti sanki. Adam, ya sakalın, ya da kurumdaki işin, tercih senin diyor…  Çok zoruma gitti tabii. Ben de kalktım Molla Said Tekin (Molla Said Tekin 1990 da vefat etti, çok mübarek bir âlimdi. Ruhu şad olsun)’in yanına gittim ve durumumu arz ettim. Molla Said bana, bak Hacı! Çoluk çocuğun var hepsi de küçük, iş yok, şehirde geçinmek çok zor. Beni dinlersen şimdilik, onların dediğini yap; tüm vebalin onların boynunadır, bakarsın yakında Allah başka bir kapı açar dedi ve beni ikna etti. Bende gelip, o zaman (Oğlu Necmeddin, babam sakallarını tıraş ederken bir taraftan da ağlıyordu dediğini hatırladığını söyledi) müdürün dediğini kerhen ve istemeyerek de olsa yamak zorunda kaldım. Hatırlamışken diğer bir anımı da sizinle paylaşayım. Cuma günüydü, namaza gideceğim, ama müdür yasak koymuş kimse Cuma namazına gidemez diye! Tabii ben abdestimi aldım, takkemi başıma taktım ve Cuma namazına gitmek için çıkış kapısına doğru yöneldim. Kapıdaki bekçi bana, müdür yasak koymuş duymadın mı gidemezsin, seni şikâyet ederim dediyse de, ben bekçiyi dinlemedim, gittim Cuma namazımı kıldım. Cuma namazından dönünce, bekçiye; beni şikâyet ettin mi diye sorduğumda, bana hayır, sütüm o kadar bozuk değil tabii ki seni şikâyet etmedim diye cevapladı. Müdür gerçekten aymazın tekiydi. Kendisini şikâyet ettim bir ara. Aramız açıldı. Daha sonraları müdür pişman mı oldu bilmiyorum ama, bana ricacı gönderdi barışalım diye. Ama ben, Müslümanları sevmeyen böyle bir herifle barışmam diye reddettim. Başka bir anımı daha hatırladım, onu da sizinle paylaşayım. Televizyonun hayata, yeni yeni girmeye başladığı yıllardı. Et ve Balık Kurumu’ndaki bütün çalışanlar, televizyon aldılar. Ama ben almadım ve hiçbir zaman da televizyonu evime koymadım. (Helal olsun, Hacı amcaya. Günlük gazete, radyo ve bazı dergilerden; o günün siyasi ve diğer gündemini takip ediyordu. Hacı amca, İmam Gazali’nin İhya isimli eserinin tümünü de okumuş bir insan. Hatırlatmış olayım. NY) Nusret Yılmaz: Hacı amca birde Et Balık Kurumu’nda çalıştığınız yıllarda, hac farizasını ifa etmişsiniz, ondan da bize biraz bahseder misiniz? Hacı Sağlam: Evet, Et Balık Kurumu’ndan daha emekli olmamıştım, hacca gittim. Oraya ilgili de bir anım vardır. Kafile başkanımız, hacda bize sakal bırakmak isteyeneler şöyle beri gelsinler de dua okuyacağım dedi. Ben ve birkaç kişi daha ileri çıktık. Yanımda hocalığı olan biri vardı o çıkmadı. Ben ona neden çıkmıyorsun deyince, bana; ben Said Nursi’nin talebesiyim ondan çıkmıyorum yoksa çıkardım deyince; ona kızdım. Dedim ki, sen Said Nursi’ye iftira ediyorsun. Çünkü Üstad, hiçbir talebesine sakal bırakmayın dememiştir. Kaldı ki, o kendisi; iki sünneti terk etmek zorunda kaldım demekle, mazeretini beyan etmiştir. Biri sakal diğeri de evlilikti. Peki, senin ne derdin, mazeretin, sıkıntın var dedim ve onu azarladım. Tabii hac dönüşü memlekete geldikten sonra, ben bir yıl gecikmeli de olsa tekrar sakalı bıraktım ve bir daha asla sakalıma jilet vurmadım. Nusret Yılmaz: Hacı amca, Et ve Balık Kurumu’ndan neden erken, yani malulenemekli olup ayrıldınız, daha çok gençtiniz? Hacı Sağlam: Ben Et Balık Kurumu’nda 17yıl çalıştıktan sonra,malulen emekli oldum. Nusret Yılmaz: Hacı Sağlam, amcamız Et Balık Kurumu’nda çalıştığı süre içerisinde; yaşamış olduğu birçok şeyi; rahatsızlığından dolayı, hatırlamadığı için, bizde ona en yakın olan oğlu Necmeddin Sağlam’ın yardımına başvurduk! Nusret Yılmaz: Necmeddin Bey, muhterem babanızla yapmış olduğum röportajda; bize vermiş olduğu bilgilere ek olarak sizin de bizimle paylaşmak istediğiniz bir kısım bilgiler olduğu kanaatineyiz. Çünkü babanıza, en fazla sizin yakın olduğunuzu biliyoruz. Gerek daha önceki yıllarda onun sağlığında, gerekse onun hastalık döneminde olsun; büyük oğlu olmanız hasebiyle onunla sık sık sizin görüştüğünüzü biliyoruz. Bu münasebetle bizimle neler paylaşmak istersiniz? Necmeddin Sağlam: Teşekkür ederim. Evet, babam, 1968 yılında Et Balık Kurumu’nda işe girer. Tam 17 yıl Et Balık Kurumu’nda çalışır ve daha sonra rahatsızlığından ötürü malulen emekli olur. Babamla ilgili kısaca, 17 yıllık çalışması ile ilgili size bilgi vereyim. Babam 12 Eylül 1980 darbesi öncesine kadar,Et Balık Kurumu'nunmüdürü ile çok yakın dostlukları vardır. Hatta Et Balık Kurumu'nun müdürü de milli görüşçü olarak kendisini ifade eder. Çünkü kardeşleri falan da bilinen bir aileye mensuptur,kendilerini muhafazakâr olarak tanıtırlar. Babamla,12 yıl kadar hiçbir olağan dışı sorun yaşamaz ve iyi bir diyaloğa sahiptirler, böyle ifade edeyim. Hatta o dönemde 12 Eylül öncesi et balık Kurumu’nun da sendika olarak örgütlü tek yapı DİSK sendikasıdır.Devrimci İşçi Sendikası yani komünizm sendikasıdır. Ama o dönem de Hak-iş Sendikası yeni kurulduğu için Hak-İş’e bağlı Öz Gıda Sendikası ilk oylamada kurulur,babam ilk üyelerden 1 ya da 2 üyelerden birisidir. Hak-İş Sendikasını Et Balık Kurumunda kuranlardan biridir. Birkaç kişiden biri de tabii yine Aziz Hoca onun meşhur arkadaşlarından biridir. Fethi Peltek de onun arkadaşlarından biridir. Böyle dostlukları çok olan, Et Balık Kurumunda dostları da çok olan biridir babam. Sendikayı ilk onlar kurarlar komünizm diske karşı ve sendika orada faaliyete geçer, bir müddet sonra hatta DİSK sendikasını devirirler orada, yetkiyi Et Balık Kurumunda Hak-İş Sendikası ele alır. Bu olaylar böyle gelişirken 6 Eylül 1980'de babam, Konya'daki meşhur Kudüs mitingine katılır daha 12 Eylül darbesi olmamıştır ki o dönem Konya'daki Kudüs mitingi gerekçe gösterilerek 12 Eylül darbesi yapılır.Yani babam, 12 Eylül 1980 askeri darbesine altı gün kala, arkadaşlarıyla beraber Kudüs mitingine katılmak için Konya’ya giderler! Mitingden döndükten birkaç gün sonra 12 Eylül darbesi olur ve o zamana kadar da babam sakallıdır… O zamana kadar yaklaşık olarak 12 yıl boyunca sakallı olarak babam Et Balık Kurumunda çalışır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra müdürün, tavır ve hareketleri tamamıyla değişir. Çünkü sistem değişti, artık bütün kamu kurumlarında olan oluşumlara karşı bir baskı oluşur, baskı nedir; namaz kılmaya müsaade edilmez, Cuma namazına gidilmeye müsaade edilmez sakal bırakmaya müsaade edilmez… Hatta daha ötesi var, babam çok iyi bir Milli Gazete okuyucusudur ve Milli Gazete’yi sürekli Et Balık Kurumu’na götürür okumak için. MilliGazete’nin de Et Balık Kurumu’na girişine müsaade edilmez ve yasaklanır.  Babam da özellikle,her gidişinde milli gazeteyi alır götürür. 12 Eylül 1980 darbesi ile beraber kamu kurumunda çalışan tüm personelin sakallarınınkesilmesi talimatı gelir. Müdür son derece ciddi bir şekilde, babamı çağırır der ki; ya sen sakalını keser tıraş edersin ya da istifa eder gidersin…Hal böyle olunca, artık babamla müdür karşı karşıya gelir, eski dostlukları biter diyalogları biter artık birbirlerine resmen muhalifiki insan olurlar. Daha doğrusu, Et Balık Kurumu’nda çalışan insanlara,kısaca Müslüman olanlara göz açtırmayan bir müdür görüntüsü ortaya çıkar. Ve babam bu konuda son derece ciddi ve dirayetli olduğu için, ben asla sakalımı kesmem diye kalkıp Molla Said’in yanına gider…BabamMolla Said’e derki, bu adam yani müdür, malum 12 Eylül darbesi oldu sakalımı kesmemi istiyor. Molla Sait ona izin vermez, yani o izin vermez derken sakalını kesme, Et Balık Kurumu’ndan istifa et demiyorbilakis babama, bu kadar yıldırçalıştın 12 yıllık emeğin var içeride git sakalını kes daha sonra en azından emekli olursun…  Çoluk çocuğunun nafakası konusunda perişan olma diye babamı ikna eder. Ben o günü çok iyi hatırlıyorum, babam ağlaya ağlaya sakallarını kesti. Öylece oturmuştu aynanın karşısına sakallarını keserken, o günü net hatırlıyorum ki, babam ağlaya ağlaya sakallarını kesmişti. Ve böylece ertesi gün sakalsız haliyle Et Balık Kurumu’na girdi.Tabiibaskı sadece bununla da kalmadı, normalde babam et parçalama bölümünde çalışıyordu. Babamı oradan aldılar soğuk hava deposuna verdiler. Soğuk hava deposu içerisinde, düşünün yazın ortasında bazen ben çocuktum oraya gider soğuk su getirirdim -40 derece -45 derece -35 derecelerde çalışılan bir ortamdı. Baba bir müddet sonra ondan dolayı böbrek ameliyatı olmak zorunda kaldı, bir müddet sonra apandisit ameliyatı oldu. Birkaç sefer daha artık kalbiyle ilgili başka yerleriyle ilgili sıkıntıları olunca,tabi bu 4-5 yıl sürdü, sene 1985'e geldiğinde babam artık hastalıktan dolayı iş göremez raporunu aldı ve o şekilde emekli oldu! 1985'te emekli olduktan sonra biz 1987'de 86'nın sonlarına doğru Milli Elektrik’i kurduk. Ben o zaman küçüktüm 16-17 yaşındaydım, yine babam Molla Sait hocaya gidip ben elektrik dükkânıaçtım ne isim koyayım deyince; Sait Hoca babamın iyi bir Milli Gazete okuyucusuolduğunu bildiği için, sen milli görüşçüsün Milli Gazete okuyorsun, senin dükkânın ismi de ‘Milli Elektrik’ olsun der. Ve o gün dükkânın ismini‘Milli Elektrik’ olarak belirledik,yıl 1986'nın sonudur 11 veya 12 Ay,1987'nin başlarıydı yani. Bir diğer husus da, babamın doğum tarihiyle ilgili, tekrar hatırlatmakta fayda var. Babam 1938 doğumludur, bunu nereden biliyoruz? Babam, biz çocukken hep şunu söylerdi: “Rahmetlik Hemedé heci vardı bizim büyüğümüz; o zaman şehire gelmişve şehire geldiği gün; Atatürk’ün öldüğünü duymuş. Yani aile büyüğümüz olan Hemedé heci, babama; sen Atatürk’ün öldüğü gün dünyaya gelmişsin derdi. Bize dedoğum tarihini öyle söylediğinden dolayı, bizde 1938 doğum tarihini oradan öyle hatırlıyoruz.Yani, doğum tarihi 1935 falan değil, 1938 doğumludur babam. Fakat Kimlikte 1940 diye geçer zaten kendisi de öyle söylüyor. 22 yaşında, 1960tarihinde askere gidiyor şu anda benim düzelteceğim mevzular bunlar teşekkür ediyorum… Hacı Sağlam amcanın, hayatıyla ilgili bilmediğimiz ve hacı amcanın bizimle; hatırlayamadığından dolayı paylaşmadığı bazı konuları; oğlu Necmeddin Sağlam’dan öğrenmiş olduk… Kendilerine teşekkür ederiz. Hacı amcamızla, röportajımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz!   Nusret Yılmaz:Hacı amca, neden malulen emekli oldunuz, hastalık falan mı geçirdiniz yoksa başka sebepleri mi vardı? Hacı Sağlam: Hayır hastalık falan yoktu. (Necmeddin Bey, emekliliğin sebebini yukarıda açıklamıştı) Doğrusu ben en o ortamı fazla sevmedim, o zaman yasalar da buna yol verdiğinden dolayı; emekliye ayrılmak isteyenler ayrılabiliyordu… Nusret Yılmaz: Hacı amca, şimdi Milli Elektrik’in kuruluş tarihine geçebiliriz. Milli Elektrik fikri nereden ve nasıl doğdu? Hacı Sağlam: Ben o zamanlar, MilliGazete’ye aboneydim ve sürekli okuyordum. Merhum Necmeddin Erbakan Hocayı sevdiğim için; siyasi olarak sürekli milli görüş çizgisini ve camiasını destekliyordum... Et Balık Kurumu’ndan emekli olduktan sonra, oğlum Necmeddin bir müddet başka bir elektrikçi ustasının yanında çalışmıştı. Sonra bana, baba sen bizeelektrik dükkânı aç ben mesleği öğrenmişim onu işletirim deyince; bende, elektrik dükkânı açtım ve tabelasına ‘MİLLİ ELEKTİRK’ yazdım, yıl 1986’nın sonu 87’nin başları. (Tabiiburada, hacı amca biraz duygulanıyor ve Mustafa Çelik Hoca’nın bana, Necmeddin’in sana sürekli tabela ücreti ödemesi gerektiğini söyleyince biraz da ağlıyor. Bende kendisine peki, Necmeddin sana hala tabela ücreti ödüyor mu diye espri yapınca; o da yarı ağlamaklı bir şekilde evet diye cevaplıyor) Nusret Yılmaz: Hacı amca sizin, Erbakan hocayı sevip ve destelediğinizi biliyorum zaten... Ben, 1989 yılında köyden şehire göç ettikten iki yıl sonra, sizin ailenizle tanıştığımı hatırlıyorum. Sizi tanıdığım kadarıyla, milli görüş çizgisini, herhangi bir menfaat karşılığında değil; sırf İslam dinine yakın olduğundan dolayı destekliyordunuz. Çünkü hiçbir zaman sizi sahnede değil,hep sahada mücadele ederken görürdük. Kimi zaman başkalarıyla kavgaların bile olmuştu ki bunların bir kısmını net olarak biliyorum. Hacı Sağlam: Evet, doğrudur. Hiçbir zaman maddi menfaat içerisine girmedim. Hep inancımı önceledim. Onun için de, birçok kişiyle kavgalarım olmuştur. Hatta bir ara, seçim zamanıydı, karşıdan o zaman belediye başkanı olan Ahmet Bahçıvan geliyordu. Kendini bilmezin teki(ismini söyledi yazmaya gerek yok) bana hacı hele bak bak sizin peygamberiniz (haşa) geliyor deyip, belediye başkanı olan Ahmet Bahçıvanı işaret edince, tabii ben de dayanamadım ve yumruğumu ağzına burnuna indirdim… (İsimleri lazım değil) sonra başıma on beş kişi kadar adam üşüştülerve beni bayağı dövdüler. (Hacı amca burada da ağlıyor) Oradan beni dövenlerin yakın akrabalarından biri çıkıp, burada neler oluyor deyince, ben de; (ben kimin a…. a….. böyle böyle yaptım ki) ne diye başıma toplanmışsınız diye cevap verince, herif bayağı bozulmuştu… Tabii adamların, Ahmet Bahçıvan üzerinden, benim inancıma hakaret ettiklerini bildiğim için, dayanmadım ve onlarla kavga ettim. Epey dövüştükten sonra, mahalleden komşularımız koşup aramıza girip bizi ayırmışlardı... Nusret Yılmaz: Hacı amca Milli Elektrik kurulduktan sonra, yıllarca ekmek kapınız oldu. Birçok kişiye hem iş hem aş mekânı olduğunu da yetiştiğim kadarıyla biliyorum!Hatta“MİLLİ ELEKTRİK” iş yerinizde çalışıp çıraklıktan kalfalığa, oradan da ustalığı öğrenmeye varıncaya kadar,hem iş alanı hem de okulları olmuştu… Çünkü, ben bununcanlı bir tanığı olarak, biliyor ve hatırlıyorum... Milli Elektrik’in; Necmeddin’in baba evinden ayrılmasıyla her ne kadar, birkaç sene Milli Elektrik “2” olarak faaliyet gösterdiyse de pek kalıcı olmadı ve sizin dükkânı Necmeddin’e devretmenizle birlikte; Milli Elektrik tamamıyla Necmeddin oğlunuza geçmiş oluyordu doğru mu? Hacı Sağlam: Evet, doğrudur. Ben de elektrik dükkânını bıraktıktan sonra, Hacı İmam Keskin buğday pazarında mahsul ticaretine başladım. Bir on sene de buğday pazarında esnaflık yaptı.Ondan sonra, İmam Keskin buğday pazarındaki işimi de bıraktım. Ve birkaç sene sonra, bir nedenden dolayı o dükkânımı da sattım. Böylece benim ticaret hayatımda, sona ermiş oluyordu!   Nusret Yılmaz: Hacı amca, Milli görüş camiasına katıldıktan sonra; birde âlimlerle büyük çapta bağ kurduğunuzu biliyorum. Hatta bu âlimlerin başında, Molla Said Tekin hocayla sıkı bir bağınızın olduğunu da öğrendim. Bu konuda da bir şeyler söylemek ister misiniz? Hacı Sağlam: Evet, benim Molla Said Tekin ile ayrı bir bağım vardı. Ona ayrı bir değer veriyordum ki, o da beni çok severdi. (Söz Molla Said’den açıldığında hacı amca orada ağlıyor, bende çok üzüldüm tabii keşke hiç Molla Said’den bahsetmeseydim dedim içimden) Nusret Yılmaz: Hacı amca, Molla Said’den başka hangi âlimi daha çok severdiniz? Mesela, 1990’lı yıllarda, AhmediyyeCamiine tayin olunan Mustafa Çelik hocayı da tanıdınız. Ne söylemek istersiniz? Hacı Sağlam: İnanın, Molla Said’den sonra; gönlüme yatkın bir âlim bulamadım desem yeridir ama, sizin de belirtiğiniz gibi, Ahmediyye camisine imam olarak tayin olunan Mustafa Çelik hocayı da sevdim. O da güzel bir âlimdir. Bilmediğim birçok meseleyi, telefon edip onun ilminden istifade ediyordum. Mustafa Çelik hoca ile gönül bağımız ve dostluğumuz hala devam etmektedir. (Hatta geçenlerde, Necmeddin oğlumla birlikte gelip beni ziyaret etmişti...) Nusret Yılmaz: Hacı amca hatırlarsanız, bende sizinle aynı yıl; yani Mustafa Çelik hocamın Ahmediyye camisine tayin olduğuyıllarda tanışmıştım. Sene 1991 idi galiba. Necmeddin askerliğini bitirmişti. O gün bugün, gönül bağımız devam etmektedir sizinle… Hacı Sağlam: Evet, aynen öyleydi. Doğru diyorsunuz! Nusret Yılmaz: Hacı amca, geçmişe dönüp baktığınızda; hatırladığınız enteresan anılarınız var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız? Hacı Sağlam: Evet, vardır. Bir ara Molla Said Tekin hocayla bir cemaate oturmuştuk. Molla Said, misafirleritanıştırma faslında; şu Mustafa hoca falan caminin imamı, bu diğeri Ali hoca falan caminin imamı, a bu yanımda oturupgördüğünüz kişi de hocalarınamansız tokatlayanıdır, yani sahtekârlarını döver (Hacı amca burada iyice gülüyor) deyince, cemaate oturan başka biri de, vay ona kurban olayım demişti… Ona kurban olayım diyen adamı tanımıyordum tabii, ama adam gelip beni aldı ve götürüp yanına oturtmuştu. Nusret Yılmaz: Hacı amca dört tane hocayı dövdüğünüzü söylediniz. Kimdi bunlar ve neden dövdünüz? Hacı Sağlam:Yanlışını tespit ettiklerimi dövüyordum. (Birincisini anlatacaktı, aileden müdahale edildi bende üzerinde düşmedim, galiba tanıdık biriydi diye, öyle uygun görüldü, bende tekrar sormayı uygun bulmadım.) İkinci dövdüğüm hoca, islama ve Müslümanlara düşmanlığıyla maruf birisi için dua etmesiydi,tabii ben bunu duyunca, ona sende kâfir oldun dedim ve dövmeye teşebbüs ettim, ama başkaları aramıza girdikleri için, fazla üzerine gitmedim. Üçüncü dövdüğüm hoca ise, sala verme(Ya Cuma akşamı ya da Cuma günü) vakti olduğu halde konuşmaya dalıp saçmalaya başladığını görünce; ben de dayanamadım kendisine bu nasıl densizliktir böyle dedim. Kalk sala okuyacaksan oku, sonra üzerine yürüdümve birbirimize girdik. (Dördüncünü galiba unuttu bende rahatsız etmek istemedim) Nusret Yılmaz: Hacı amca, birde Eyyub Peygamber camisinin eski imamı hatibi Habib hoca vardı, onunla aranız nasıldı? O da şimdilik çok hasta ve ona da dua ediniz. Hacı Sağlam: Habib hoca ile aramız iyiydi. O da geçenlerde bana selam göndermişti. Rabbim ona da hayırlı şifalar ihsan eylesin… Nusret Yılmaz: Hacı amca, hasta halinizle, röportaj için bize zaman ayırdığınız için size çok teşekkür ediyorum. Biraz zor bir söyleşi oldu ama olsun,sizin gibi hayatını davasına adamış olan bir insaniçin bu kayda değer, hatta az bile… Allah sizden razı olsun ve size acil şifalar ihsan eylesin İnşaallah. Hacı Sağlam: Allah sizden de razı olsun. Hatırladığım birçok şeyi sizinle paylaştım. Ne demek istediğimi anladığınızı umuyorum… Nusret Yılmaz: Hepsini anladım hacı amca. Bu konuşmalarımızı, tek tek inceleyip yazıya döktükten sonra; pek yakında gazeteme gönderip yayınlattıktan sonra da sizinle paylaşacağım İnşaallah!(Çünkü hacı amca, röportajı kendisiyle paylaşmamı ısrarla istedi, ben de kendisine söz verdim) Tamam… Not: “Evet, değerli dostlar! Hayatı boyunca, İslami davasından ve ölçülerinden asla taviz vermeyen, kırk yıla yakın Eyyub Peygamber caddesinde açmış olduğu “MİLLİ ELEKTRİK” iş yeriyle, birçok kimsenin yetişmesine, aş ve iş kapısına vesile olan, yaşamı boyunca z… ve z……larla mücadele eden; Hacı Sağlam amcamızdan, sizler için böyle bir röportaj hazırladık. (Tabii, Hacı Sağlam’ın hayat mücadelesi bundan ibaret değildir. Mücadelesi, aslında romanlık bir çalışma olacak kadar uzun…) Kendisiyle yaptığımız bu kısa röportajın, birçok yerinden müstefid olacağınızı umuyorum. “MİLLİ ELEKTRİK’İN” ne olduğunu merak edenlere: “Milli Elektrik, kırk yıla yakın,insanlara hizmet ettikten sonra; 2022 yılının son günlerinde kepenk (tabii geçici olarak) kapattı. Böylece, bir döneme damgasını vuran “Milli ELEKTRİK’in dönemi, şimdilik bundan ibarettir… 04 Şubat 2023 Cumartesi.
ÖZEL RÖPORTAJ
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.