6 Şubat depremiyle memleketimiz korkunç bir felaket yaşadı. 11 ilimiz ilçeleri ve köyleriyle büyük bir yıkıma uğradı, şu ana kadar resmi kayıtlara göre 45 bini aşkın can kaybı oldu. Bu korkunç felaketin ehl-i iman için uhrevî büyük kazanımları olduğuna inanıyoruz. Bediüzzaman, gibi büyük âlimler, böyle musibetlerde ölen mazlum olan gayrimüslimlerin bile uhrevi mükâfatlarda hisseleri olacağını bildirmişlerdir. (Kastamonu Lahikası, s. 72.)
Türkiye'nin bütün şehirlerinden hemen herkesin bu bölgede depremden doğrudan etkilenen yakınları, dostları ve sevdikleri vardır. Demek bütün ülke hüzünlüdür, yaslıdır. Buna rağmen bütün ülkeyi saran bu hüzünden etkilenmeden bir şey olmamış gibi davranan, keyfinden eğlencesinden taviz vermeyen insanlıktan hiç nasibi olmayanlar da vardır. Allah'tan korkmayanlar ne var ki kuldan da utanmazlar. Bu tür şahısların Allah'ın kulundan korkmaları lazımdır, yoksa aşırılıklarında dizginlenemezler.
Diğer bir kısım vicdansızlar da uydurma haber ve beyanlarla, “şu zaman deprem olacak!” söylentileri yayarak korkuya kapılmış insan kitlelerini paniğe sevk ediyorlar. Bu söylentiler, tamamen halkın psikolojisini bozma amaçlı uydurmalarıdır. Kesin olarak bilinmelidir ki, yarın ne olacağını Allah'tan başkası bilemez. Kur’an-ı Kerim, “Hiçbir nefis yarın ne elde edeceğini bilemez.” (Lokman, 34.) ayetiyle geleceğe yönelik söylentilerin gerçek dışı olduğunu vurgulamıştır.
Depremde yitirilen canların verdiği hüzün ve kederin yanında müthiş bir korku bütün yürekleri kaplamıştır. Bu korku ve ürküntü, insanı, içini rahatlatacak bir arayışa sevk ediyor.
Depremi durduracak Allah'tan başka hiçbir gücün bulunmaması, deprem karşısında zengin-fakir, güçlü-zayıf, rütbeli-rütbesiz, bilgin-cahil herkesin aynı derecede aciz olması ve hiçbir uzmanın çözüm bulamaması, korkuları artırıyor. Ancak yine de insan ümitsiz yaşamadığı için ümit ışı olabilecek uzman bilgisine, bir açıklamaya dikkatini çeviriyor. Ancak ne yazık ki bütün deprem uzmanları, jeofizik profesörleri, yüreklerde ki yaraya merhem olacak sözler yerine, endişeleri arttıracak açıklamalar yapmakta yarışıyorlar. Yaptıkları açıklamalar, bilim kılıfı içinde sunulmuş ama Allah’a yönelik kalplerde beliren teskin edici ümit ışığını dahi söndüren, karamsarlığa sürükleyen bir konumdadırlar. Devletçe ve milletçe gereken tedbirleri almakla beraber, ruh sağlığını korumak için bunları dikkate almamak, bu tür haber ve beyanlara fazla takılmamak gerekir.
Allah’ın verdiği ve yalnızca O’nun durdurabildiği, O’ndan başka hiçbir gücün etkili olamadığı bu musibette de yalnızca Allah’tan yardım istemeli, yalnız O’na sığınmalıyız. Her namazda” Ey Rabbimiz, yalnızca sana ibadet ederiz ve yalnızca senden yardım dileriz” diye okuduğumuz duanın gereğini yapmalıyız. Gazaba uğrayanlardan ve sapkınlardan olmamak için sabır göstermeli ve Allah’tan şikâyet etmek yerine halimizi Allah’a şikâyet etmeliyiz. İşte dosdoğru yol budur.
Bu konu yerine, ol budur. Stermeli,dan olmamak için, sabır göstermeli, ve tır. Bediüzzaman’ın şu söylediklerine kulak verelim:
"Musibetin darbesine karşı şekvâ suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar. Fakat şekvâ Ona olmalı; Ondan olmamalı. Hazret-i Yakup Aleyhisselâmın, “İnnemâ eşkû bessî ve hüznî ila’l-lah: Ben acımı ve hüznümü ancak Allah’a şikâyet ediyorum.” (Yusuf, 86.) demesi gibi olmalı. Yani, musibeti Allah’a şekvâ etmeli; yoksa Allah’ı insanlara şekvâ eder gibi “Eyvah! Of!” deyip “Ben ne ettim ki bu başıma geldi?” diyerek âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, mânâsızdır.". (Mektubat)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum