Kıymetli dostlar, bugün 18 şubat 2023, cumartesi günü. Kahramanmaraş depremzedelerine bir kısım yardımları ulaştırmak üzere yola çıktık.
Dört kişilik bir arkadaş grubuyla birlikte, Sabah saat 09 00 da Şanlıurfa'dan yola çıktık, 12 00 de Kahramanmaraşa vasıl olduk. Bize rehberlik edecek olan Hüseyin isimli arkadaşı beklemek üzere, Piazza marketinin yan tarafına kurulmuş olan, "İRŞAD MANEVİ REHBERLİK DERNEĞİ"nin kurmuş olduğu aş çadırının önünde arabamızı park ettik. İrşad DERNEĞİ'nin yönetim kurulu başkanı, Muhammed Nakşibendi isimli suriyeli âlim genç bir kardeşimiz... Mihmandarımızın bazı ihtiyaçları almak üzere Gaziantep'e gittiğini söylediler. Bizde birer çay içip, kalktık enkaz yerlerini dolaştık. Korkunç fotoğraflar, yıkıldı yıkılacak binalar, beton yığınları, bazılarından yayılan kokular. Korku bulutları hala yerlerinde durduğunu fark ettik, insanlar endişeli, tedirgin ve korku içinde. Havalar soğuk, çadırlarda kalmak o kadar zor ki, ben çadır hayatını çok iyi bilenlerdenim. Kahramanmaraşa'ta bir gönül dostum vardı onu aradım görüşebilir miyiz diye. Meğer ki kaldığımız yere çok yakınmış. Biraderiyle birlikte geldiler, birbirimize sarıldık. Bir saat kadar oturup dertleştikten sonra, gitmeleri gerektiğini söylediler. Vedalaştık!
Muhammed Nakşibendi kardeşimize dönecek olursak onunla, yıllar önce tanışmıştık. Bir yardımları dağıtıp çadıra döndüğümüzde o da gelmişti. Sarıldık birbirimize, çoktandır görüşememiştik onunla, selâm kelam, hasbihal ve çay eşliğinde biraz dertleştik biraz sohbet ettik. Biz çaylarımızı içerken, tam o esnada bize şehirde rehberlik edecek olan Hüseyin kardeşimiz de çıkageldi... Mihmandarımız Muhammed Nakşibendi'den müsaade alıp yardımları dağıtmak üzere Kayseri yoluna girdik. Rehberimiz Hüseyin bizi, Kahramanmaraş'ın dışına çıkardı. Bir 10 km. gittik kanaatimce. Suçatı isimli bir köye vardık. Arabamızı park ettiğimiz gibi, başta kadınlar olmak üzere erkekler ve çocuklar etrafımızı adeta kuşatılar. Onlara selâm verip geçmiş olsun dileklerimizi iletikten sonra, gereken ihtiyaçlarını verdik... Yaşı yetmişe yakın bir erkeğin, biraz ötede bir çadırdan çıkıp bize doğru geldiğini görünce, kendisine doğru yöneldim ve selâm verdim. Şanlıurfa'dan geldiğimizi, kendilerine gıda ve bayanların ihtiyacı olan bazı şeyler getirdiğimizi söyledik. İsminin İsmail olduğunu söyledi. Yardım dağıtımı bitince, başka bir depremzede arkadaş bizi çay ikramına davet etti. Kıramazdık kendisini tabi.
Hep birlikte oturduk ve çayın yanına koydukları, taze keklerin eşliğinde biraz dertleştik. O arada, fidan gibi bir genç gelip bize selâm verip geride durdu. Biz hep birlikte selamını aldık ve geçmiş olsun dileklerimizi ona da iletik. Adını sordum, İbrahim dedi. Peygamber ismini taşıyorsun dediğimde, gülümsedi.
Depremden konuştuk, müteahhitlerin iyilerinden ve yanlış yapanlarından konuştuk. Yardım seferberliğinden bahsettik... Biz konuşurken, İsmail isimli yaşlı ağabey söz aldı ve kendi kendimi kınıyorum dedi. Nedenini sorduğumda, çoluk çocuğun dizlerinin dibinden ayrılmamak için, hiç bir yardıma koşamadım dedi. Gözlerinin nemlendiğini fark ettim.
Ben de bir şeyler yapabilirdim dedi. Sanki bakın sizler ta Şanlıurfa'dan bize yardım getirmek için buralara kadar gelmişsiniz, ama biz bulunduğunuz yerde oturup çakılmışız demek istedi. Ama biz kendisine, öyle deme İsmail abi siz bize göre daha büyük bir deprem yaşamışsınız. Onun etkisini, tramvasını hemen unutup bir kenara atmak kolay değildir deyip kendisini teselli etmeye çalıştık...
Onarın yanına gittiğimizden çok memnun kaldıklarını söylediler. Bizde kendilerinden müsaade isteyip, geri Kahramanmaraşa döndük. O çadır senin, bu çadır benim derken; bir baktık ki arabada eşya kalmadı. Eşya kalmadı ama, birçok kimsenin ihtiyacı da karşılanmadı... Her gelen abi bana, küçük tüp diyor. Bir diğeri iç çamaşır diyor. Bir başkası gıda diyor. Aman Allah'ım, insan yıkılıp kalıyor yerinde. Hele küçük kız Elif yok mu, abi bana çorap verir misin demesi yüreğimi dağladı. İki çift çorap verip başını okşadım. Kocaman erkekler, hanımlar bir şeyler almak için; duran bir arabayı görünce hemen yanına koşuyorlar...
Mesela Kahramanmaraşın Sümer mahallesi var. Oraya gittik. Kenar bir mahalle, kendisine adrese teslim yardımı götürmek için oraya gittik aslında. Çünkü bir arkadaş, o mahallede evleri yıkılmış ve ihtiyacı olan bir iki evin olduğunu bize söylemiş, telefon numaralarını vermişti. Gittik arkadaşa ulaştık, götürdüğümüz yardım kolilerini teslim ettik. Baktık hakkaten iki tane evleri yıkılmış. Zarar ziyanı sorduk, bayağı hayvanlarının talef olduğunu öğrendik. Çok üzüldük, belkide o hayvanlar o insanların tek geçim kaynağıydı... Vedalaştık onlarla, tabi yine üzgün ve buruk. Aş çadırına geri döndük zaten akşam olmak üzereydi. Biraz da oradaki insanlara yemek işinde yardım etmeye çalıştık.
Akşam namazımızı kıldıktan sonra, acıktığımızı fark ettik. Bizde biraz yemek yedik ve izin alıp Şanlıurfa ya doğru yola çıktık. Eve vardığımızda, gece saatin 23 geldiğini gördük. Yorgun bedenimi yatağa gömerken, gördüğüm o acı dolu manzaralarla birlikte galiba bir kaç saat uyumuşum. Sabah ezanıyla uyanırken, bizi yeni bir güne sağlıklı bir şekilde uyandıran Rabbimize şükür ettik! Bakalım başka bir güne, nasip bizi nereye atacaktır. Allah Kerîm...
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum