Reklam Alanı

ENDİŞEDEN TEFEKKÜRE…

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Endişe diyorum Azizim. Yaşadığımız baştan ayağa Endişe! Kaygı, korku; baştan aşağı hüzün, Oysa tefekküre dönüşmeli, Efkâra, düşünceye dönüşmeli. Ders almalı insan, tövbeye durmalı. Ya Rab! Biz zalimlerden olduk diyebilmeli. Yeniden y/ola düşmeli. Yeniden iman etmeli...  Günümüz deprem, gecemiz deprem, gündemimiz deprem. Görünen o ki daha uzun süre depremi, depremin acısını, travmaları gündemimizden çıkaramayacağız. Çok zor bir süreçten geçiyoruz. Kaybımız çok büyük; dostlarımızı, akrabalarımızı yakınlarımızı kaybettik. Allah cümle vefat edenlerimize rahmet eylesin, geride kalanlara Rabbim sabırlar versin inşallah… Ülke olarak yaralarımızı tez zamanda sarabilmeyi istiyor ve diliyoruz. Tam da böylesine endişeli olduğumuz sürecin bizi sürükleyebileceği, olumsuz ruh ve akıl durumundan kurtularak belki endişeyi daha salim bir şekilde yönetebiliriz. Evet, benim gibi depremi uzaktan izleyen biri için bu cümleleri telaffuz etmenin kolay olduğunu ifade edebilirsiniz, buna da hakkınız var. Ama kanaatimce herkesin bulunduğu yerde ve konumda yapabilecekleri var ve herkes kendi sorumluluğu nispetinde bir şeyler yapabilirse ülke olarak bu olumsuz sürecin üstesinden gelebiliriz. Tam da sosyal medya üzerinden birçok kötü örneğin arzı endam ettiği bir ortamda; iyiyi, doğruyu, sorumluluğu, diğerkâmlığı, yardımlaşmayı, dayanışmayı gündemimizin değişmez başköşesine koyarak; yaşanan böylesine büyük bir depremin acılarından çıkarılması gereken dersleri çıkarabiliriz.    “İnsan, yek katre-i hunest ve hezar endişe" böyle diyordu; Şeyh Sadi-i Şirazi. İnsanın en kadim sorusuna cevap veriyordu: İnsan dediğin bir damla kan, bin endişedir, insan, içinde sayısız endişe taşıyan bir damla kandır. Evet, endişe, en insani yanıdır insanın. Peki, ne yapacak insan, insanın, en olmaz yanı olan endişeyle birlikte yaşayabilmek mümkün değil mi, endişe karşısında tavrı ne olacak insanın? Evet, yaşanan durum çok acı ama bu acı, keder ve hüzün ortamını iyi yönetebilmemiz lazım. Endişeyi tefekküre dönüştürebilmemiz lazım. İçinden geçtiğimiz günler, ülke tarihinin en büyük depremi sonrasında oluşan korku, kaygı ve kederi hâsılı endişeyi tam da kelimenin etimolojik olarak bize göstermiş olduğu düşünceye çevirebilmemiz gerekiyor. Korku ve kaygıya dönüşen endişenin yerine endişenin son ucundan dersler çıkarabilmek için düşünce ve tefekküre dönüştürmek. Evet, ihtiyacımız olan endişe; endişemizi salt endişe olmaktan çıkaracak, efkârımızı mefkûreye, fikre, düşünceye, tefekküre ulaştıracak; son ucundan ilk ucuna yanlışlardan da dersler çıkarılabilecek bir zemini ortaya koyacaktır. Değilse salt endişenin bizi götüreceği yer “hiçbir yer” olacaktır.  Hadi o zaman, hep beraber yaşadığımız sürecin bize sunduğu nasihatlerden ders alalım. Hadi o zaman, toplumsal dayanışmanın muhteşem görüntüsüne şahit olduğumuz bu günlerde toplum olarak dayanışma içinde olmamız için böylesi felaketleri neden beklediğimizin üzerine düşünelim. Hadi o zaman, birbirimize karşı merhameti hayatın her anına yayalım, her zaman ve her yerde birbirimize karşı daha merhametli olalım. Hadi o zaman, dünyada milyon seneye yaşayacakmış gibi davranan halimizi, dünyanın geçiciliğinin sahih idrakine bırakarak bedeli olandan, değeri olana doğru bir yol yürüyelim. Hadi o zaman, tüketen ve doymak bilmeyen tüketim anlayışımızı terk ederek, sahip olmayı değil insan olmayı önceleyelim. Hadi o zaman, emrimize amade doğaya vahşice davranmaktan vazgeçerek, doğaya dost şehirler inşa edebilmek için devlet ve millet olarak atılması gereken tüm adımları atalım. Hadi o zaman, insanı insanın kurdu olarak gören bencil insanın karşısına, insanı insana huzur kılacak, şifa kılacak, dost kılacak bir düşünceye ulaşalım. Hadi o zaman, insanlığa karşı yerine getirmediğimiz sorumluluklarımızın sonuçlarına dair bir hasar tespiti yapalım. Hadi o zaman; dışarılarda oyalanmayı bırakalım. Başkalarının yanlışları ile başkalarının ayıbı ile başkalarının kötülüğü ile başkalarının hastalığı ile kendimizi temize çıkaramayacağımızı, şifa bulamayacağımızı, iyiye, güzele ve doğruya ulaşamayacağımızı öğrenerek kendimize dönelim. Hadi o zaman, sorunlu olmamak içim sorumlu olalım. Hayatın her alanında üzerimize düşen mesuliyetin bilinci ile haklarımızdan ziyade vazifemizin bilincinde olalım. Hadi o zaman, yapıp etmemiz gerekirken yapmadıklarımızın üzerine bir muhasebe yapalım. Hadi o zaman kendi şehrimizi, kendi mahallemizi, sokağımızı terk ederek oluşturduğumuz kentlerin bizi insanlığımızdan ne kadar uzaklaştığı üzerine kafa yoralım. Hadi o zaman, kendi şehrimize, kendi mahallemize, kendi sokağımıza dair yeniden bize ait yeni bir mekân tasavvuru ile imhadan inşaya, müteahhitten ahite; insanı mamur edecek imara dönüşecek mimari anlayışı ortaya koyalım…
ENDİŞEDEN TEFEKKÜRE…
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.