Reklam Alanı

KABİR HAYATI

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
İslam akidesinde imanın altı şartından en önemli ikisi, Allah’a ve Ahirete imandır. Kur’an-ı Kerim iman konusunda sürekli bu iki şartı bir arada zikrederek dikkatleri Allah’a ve ahiret gününe çevirmektedir. Gayb âlemlerinden biri olan ve bedenini dünyada bırakıp ayrılan ruhun gittiği ve ahiret gününe kadar iskân edileceği “Kabir hayatı” ya da “Berzah” âlemine inanmak da Ahiret inancının bir parçasıdır. Kabir hayatı cenazenin gömüldüğü insanların elleriyle kazdıkları kabirde değil, Bu dünyanın dışında bir gayb âlemi olan Berzahta gerçekleşmektedir. Ancak o hayatı tanımlamak için “Kabir Hayatı” diye adlandırılmıştır. Çünkü hayattaki insanların ölen kimseyle ilgili en son gördükleri bu dünyadaki kabridir. Unutulmamalıdır ki cenazenin gömüldüğü kabir bu dünyadadır, bu kabrin içi dünyadır; oysa ölen kimsenin ruhu bu dünyadan ayrılmıştır. Bu nedenle hadislerde bildirilen “kabir hayatı” ile cenazenin konulduğu kabir farklıdır. Bunu bir derece anlayabilmek için üç boyutlu resim buna örnek verilebilir. İlk bakışta sadece çeşitli nokta ve desenlerden başka görünmeyen resmin içine dalınıp arka planına girildiğinde yani bir nevi şaşı olarak bakıldığında asıl resim net bir şekilde görünmeye başlar. İşte Kabir hayatı da böyledir, kabrin ötesinde bu fizik âleminin dışındadır. Peygamber (ASV) bazı kabirlerin yanından geçerken kabir sahibinin berzahtaki durumunu görmüş ve yanındakilere haber vermiştir. Ahiret inancına göre üç türlü insan bulunmaktadır. Birincisi: hem ebedi Ahiret hayatına, hem kabir hayatına, Kur’an ve ve Hadis-i şeriflerde bildirilen bütün gayb âlemlerine inanan gerçek müminlerdir. Kur’an, bütün gayb âlemlerine işareten “gayba inananlar” tabirini kullanarak, bu gerçek müminleri şöyle tanıtmıştır: “Onlar ki gabya inanırlar namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete şüphesiz bir yakin ile inanırlar” (Bakara, 3, 4)   İkincisi: Ahirete inanmayanlar, tamamıyla inkâr edenlerdir. Bunlara bir diyeceğimiz yoktur, kendileri bilir. Ancak şunu bilmelerini isteriz: inanmamak oraya gitmeyi engellemez, O hayatı ortadan kaldırmaz, ancak cennete girmeye engel olur. Üçüncüsü ise: Ahiret hayatına inandıklarını söylemekle beraber, Ahiretin duraklarından biri olan kabir hayatını inkâr edenlerdir. Kabir hayatını açıkça-işari olarak bildiren ayetler ve tevatür derecesinde çokça hadis bulunmasına rağmen, içlerindeki iman zayıflığından kaynaklanan “Ahireti inkâr meyli” onları kabir hayatını inkâra sevk etmiştir. Kabir hayatının varlığı aklen de zorunludur. Çünkü ruhun bedenden ayrılması şeklinde gerçekleşen “ölüm” olayında ölen bedendir, ruh ölümsüzdür. Ruh ayrılınca dondurulmadığına ve yok olmadığına göre başka bir hayat tabakasına geçerek yaşamaya devam eder. İşte biz buna “kabir hayatı” diyoruz. Nasıl ki uyku (rüya) âlemi, bu dünya hayatı ile ölüm arasında bir perde, bir ara âlem durumundadır; aynen bunun gibi, dünya ile ahiret arasında da bir perde konumunda “kabir âlemi” konulmuştur. Bu nedenle Kur’an kabir hayatından söz ederken, “perde, ara âlem” anlamına gelen “Berzah” kavramını kullanarak şöyle buyurmuştur: “Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar devam edecek, bir berzah vardır.” (Mü’minûn, 99-100.) Uyku vasıtasıyla bedenleri ölü gibi yatakta hareketsiz dururken, insanları rüya yoluyla çeşitli yaşantılarda gezdiren Allah, kabir hayatını da yaratmaya kadirdir. Bitkilerin ağaçların tohum ve çekirdeklerine onları programlayarak toprak altında görünmeyen bir başka hayat yaşatıp sonra onları filizlendirerek gün yüzüne çıkaran Allah, insanları da ölümden sonra ruhlarını Berzah âleminde yaşatmaya kadirdir.  İpekböceği gibi böcekleri mezarı andıran kozalarına kapatıp kozanın içinde farklı bir hayat yaşatarak sonra kelebeğe dönüştürerek kozasından çıkaran Allah, ölmüş insanların ruhlarını da kabrin ötesinde kabir hayatında yaşatmaya kadirdir. Firavun ailesinin azabının anlatıldığı ayette de Kabir azabı şöyle ifade edilmiştir: “Öyle bir ateş ki, onlar (Firavun ailesi) sabah akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde ise, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!” denilecektir.” (Mü’min, 45-46.) Kıyamet gününden önce firavun ailesinin “sabah akşam sunulacağı ateş”in kabir azabı olduğu kesindir. Ahirete inanmayanlara uygulanacak azap anlatılırken de: “Onlar için azabın kötüsü vardır; ahirette de onlar en ziyade hüsrana uğrayacak olanlardır.” (Neml, 5.) buyrularak “azabın kötüsü” tabiriyle kabir azabına dikkat çekilmektedir. Vefat edenlerin yakınlarının rüyalarına girmesi, vefat ettikleri bilindiği halde gerçeğe uygun haberler vermeleri, kabir hayatının varlığının kanıtlarındandır. Hemen herkesin bu tür rüyalarla ilgili mutlaka hatıraları vardır.
KABİR HAYATI
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.