Muhterem Kardeşlerim…
* Ticaret, kaidesinde güzeldir. Ticaretin kaidesi de, dürüstlüktür. Ticaretin kaidesi, aldatmamak ve aldanmamaktır. Açıkçası kul hakkından korkmaktır, kul hakkını korumaktır.
* Müslüman dürüsttür, doğrudur, merttir. Bunlar ahir zamanda insanlarda kaybolan meziyetlerdir. Zamana uyarsak, herkesin yaptığını yapmaya kalkarsak, bunda bir fark olmaz. Farklılık inançta, farklılık dürüstlükte, farklılık insanları Allah için çok sevmekte. Çünkü Cenab-ı Hakkın yarattığı en şerefli mahlukun karşısındasın.
Efendim;
* Dua almak için evvela karşıdakinin sevgisini, güvenini almak lazım. İnsan sevdiğini dinler, insan sevdiğine itaat eder. Sevgiyi kaybedenler geçici bir süre için belki başarılı gibi gözükebilirler ama o kalıcı değildir. Müslüman bugünün tüccarı değil, yarının tüccarıdır.
* Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kimsedir. O yalan söyleyebilir, ama sen onun doğru söylediğine inanmalısın. O idrar, kan olabilir ama sen su olacaksın. Pislik pislikle temizlenmez, su ile temizlenir. Herkes yanındakinden verir. Herkes kendi sermayesini kullanır. Müslümanlığın tarifine göre çalış. Peygamber Efendimiz, “Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kimsedir” ve “İyilik edene iyilik et, kötülük edeni affet” buyurmuştur.
* Siz siz olun sakın kibirlenmeyin. Kibrin ucunda, sağında, solunda şirke doğru yol var. Allahü Teâlâ bazı yetkiler, bazı imkanlar, bazı güzellikler verdiği zaman çok korkmak lazım. Bunun bir imtihan olduğunu anlamak lazım. Yoksa, mülkün sahibi Allah’tır. Gözü kaşı verdiği gibi almasını da bilir. Nitekim, mükemmel gören insanların bir müddet sonra göremediklerini hep biliyoruz. O halde göz bir nimettir. Akıl bir nimettir, akılsız insanlar da çok. Sağlık bir nimettir, hastaneler dolup taşıyor. Hürriyet bir nimettir, hapishanede insanlar çürüyor. Nimetleri kendinizden bilmeyin, ne varsa hepsi Allahü Teâlâ’dandır, O’na çok şükredin. Günahlarınız için tevbe edin, kibirlenmeyin, yoksa helak olursunuz.
* Herhangi bir mümine, baktığın zaman, onun hakkında hiçbir endişe, hiçbir şüphe olmaksızın bütün hücrelerinle sevmelisin. Bu sevgide en ufak bir menfaatin bahis konusu olmamalı. En ufak bir çıkarın konuşulamaz, düşünülemez. Ona nasıl iyilik ederim, ne verebilirim diye, bütün canınla ciğerinle kalbinle ona teslim olmalısın. O da insan, onun da kalbi var. Karşındaki insana hiçbir endişe, hiçbir şüphe olmaksızın tam teslimiyet, muhabbet besleyince, o da haliyle karşısındakini sevecektir. Çünkü, bu sevgide ilahi bir sevgi vardır. Yani, Allah’a giden yolda sevgi var. Sonsuza giden sevgide, çarpışma olmaz. Ama, menfaatle ilgili sevgilerde, daima karşılıklı çıkarlar menfaatler bahis konusudur. Sonunda mutlak kavga olur, mutlaka geçimsizlik olur.
* İnsan, Cenab-ı Allah’ın, bir verdiklerini bir de vermediklerini düşünsün. İnsan, Allahü Teâlâ’nın emrinde ve O’nun imkan dairesinde, bir köle gibidir. Hiç kimse Allahü Teâlâ ile pazarlığa kalkamaz. Mümin, yaptıklarını değil, yapamadıklarını düşünmesi lazım. Yaptığımız ibadetleri değil yapamadıklarımızı düşünelim, çünkü yaptıklarımız da tevbeye muhtaç, tevbeler de tevbeye muhtaç...
Hiçbir Müslüman, hiçbir zaman, hiçbir şeyden dolayı, hiçbir şekilde, hiçbir şikayette bulunmasın. Çünkü, şikayette bulunmak nimetleri unutmaktır. O nimetler akla geldiği zaman, hemen tevbe istiğfar etmelidir. Hiçbir zaman sabrın sonu selamet olmaması mümkün değil. Sabır dönemini iyi kullanmak lazım. Eğer bu dönemin sonunu beklemezsek, bütün belalar artar, daha fazlalaşır. Eğer, o sabrı, zamanını iyi kullanırsak sonu selamet olur. Şunu iyi bilin ki, varlıkta Allah’a ibadet, daha zor. Çünkü varlıkta nefsin bütün arzuları ayakta, yoklukta zaten yok. Ama varken, nefsi frenlemek daha zordur. Dolayısıyla, hiçbirimiz ne oldum delisi olmayalım ve insanların takdirlerine kulak asmayalım, daha doğrusu aslımızı unutmayalım. Aslımız bir avuç toprak. Cenab-ı Hak, bir kullanma yetkisi, imkanı vermiş, bunu da, ya hayırda, ya şerde kullanacağız. Gelin, neyimiz varsa hayırda kullanalım. Hayırlı sonuçlar alalım. Şerde kullanırsak şerle karşılaşırız ki, bu da gayet tabii bir şey. Ahirette Cennetten Cehennemden başka yer yok, unutmayalım.
Dünya ve ahiret saadetinin anahtarı
* Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
6 cilt Mektubatın yani Mektubat-ı Rabbani ve Mektubat-ı Masumiyyenin özeti bir cümledir:
"Bu yolun büyüklerini tanımak ve sevmek, dünya ve ahiret saadetinin anahtarıdır."
* Bir büyük zat bir talebesine vazife verirken, ”Beynime mi girmek istersin, kalbime mi girmek istersin?” diye sorar. Efendim, farkı ne diye sorunca, kalbime girersen ahirete kadar benimlesin. Beynime girersen yarın unutabilirim buyurur. Talebe bu sefer, efendim, kalbe girmenin şartı nedir diye sorar. Şartı ikidir: Kimseyi bana şikayet etmeyeceksin ve kimse de seni bana şikayet etmeyecek; çünkü orada sen beni temsil ediyorsun. Yolumuz almak değil vermek yoludur, yük olmak değil, yük almak yoludur. Sıkıntı vermek değil, sıkıntı çekmek yoludur. Hep sen sineye çek, kimseyi şikayet etme. Öyle yaşa, öyle hareket et ki kimse de seni şikayet etmesin.
* Allahü Teâlâ insanı kendisi meşhur yapar, insanlara tanıtırsa onu muhafaza eder; ama insanın kendisi meşhur olmak isterse afettir, felakettir.
* İmam-ı Rabbani, Abdülkadir-i Geylani gibi Mürşid-i Kâmiller, bu yolun büyükleri kendilerine tâbi olanlardan gafil değildir.
* Büyükler göç ettikleri zaman ilimleri, ihsanları, feyzleri heybelerinde beraber gider. Dünyada bereket kalmaz.
* Büyüklerin talebeleri 3 sınıftır:
1. Hane halkı gibi, 2. Akraba gibi, 3. Komşular gibi.
* Aynanın karşısına mum koysanız, aynada mum gözükür, o da ışık verir. O aynanın karşısına başka bir ayna koysanız, o ayna da ışık verir. Dilediğiniz kadar ayna koyun, mum yine orada ışık vermeye devam eder. Asıl mum (kaynak) Peygamber Efendimizdir. Büyükler Onu yansıtırlar.
* İnsanlar zor zamanlarda, zor ile karşılaştıklarında müdara yapamazlar, insanları idare edemezler. Böyle zamanlarda herkes içindekini ve gerçek yüzünü dışa vurur. Yani, bencil bencilliğini, fedakâr fedakârlığını, hain hainliğini gösterir. Bu problemli zamanlar bir imtihandır. Ve dünyada hiçbir imtihanda, girenlerin hepsi kazanmamıştır. Bazıları imtihandan başarılı çıkar, bazıları ise kalır.
* Hep gülmek iyi değil. Gün tevbe ve istiğfar zamanıdır. Yarına çıkacağımız belli değil. Mümin Müminin kıymetini bilmez ise Allahü Teâlâ’nın kıymetini hiç bilmez.
* Bilenlerle çalışmak zor olur, sıkıntılı olur. Peki diyen, ihlaslı samimi kimselerle çalışmalı. Bir kimse ihlaslı ise, Allahü Teâlâ daha sonra o işi yapma kabiliyetini de verir ona. Ve o da bilenlerden, ama ihlaslı bilenlerden olur.
* Müslüman, dinini, malını, namusunu, şerefini korumak için zengin olmak zorundadır. İsraf zaten haram, israftan kaçınmak zorundadır. Tasarruf etmek zorundadır. Peygamber efendimiz, “Ey Eshabım, fakirlik sizin için saadettir, ahir zamanda, ümmetim için zenginlik saadet olacaktır” buyurdu. Başka bir Hadis-i Şerifte de, “Ahir zamanda iki sarısı olmayan, kullanılmış, horlanmış mendil gibi atılacaktır” buyuruldu. İki sarı, altın ve gümüştür.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum