Bir mealci ile konuşuyorsun çantasından meal çıkarıyor ve başlıyor okumaya. Bir nurcu ile konuşuyorsun çantasından risale çıkarıyor ve başlıyor okumaya. Ne mutlu insanlar, hakikati çantasında taşıyorlar. Yazık ki benim çantamda taşıyabileceğim bir hakikatim yok.
İslam tarihi, Allah tarafından biz Müslümanlara bahşedilen dünyevi ve uhrevi imtiyazların tarihidir. Müslüman olduğumuz için bu dünyada en seçkin ve en üstün biziz. Dolayısıyla dünyevi ve uhrevi hakimiyet hakkı sadece bizim. Onun için biz Müslümanların bilinçaltlarına yüzyıllardır zerkedilen bu inançtan kurtulup insan hakları, özgürlük, demokrasi, eşit yurttaşlık, evrensel hukuk gibi şeylere gönülden inanmasını beklemek hayalden başka bir şey değil.
Günümüz Müslümanı için huzur İslâm'da değil, parada. Maalesef. Derin düşününce yaşamak zorlaşıyor. Yaşamı kolaylaştırmak için yüzeysel düşünmek veya hiç düşünmemek gerekiyor. Milyonlarca insanın yaptığı gibi. Hayat bir bağlanmaktır. Paraya bağlanmak, kadına bağlanmak, kitaba bağlanmak, çocuklara bağlanmak, mesleğe bağlanmak, insanlara bağlanmak, Allah'a bağlanmak... Bağlanmadan olmuyor hayat. Huzursuzluk bağları ve bağlantıları kesmektir. Bağlantıları kesmek mümkün değil. Bağlantıları kesmek ölüm demek.
İnsan eminlik istiyor, itminan istiyor. Gönülden inandığımız hakikatler bize ulaşan bir haberden, bir rivayetten ibaret. Kur'an bir haber, İslam bir haber, peygamber bir haber, mucizeler bir haber. Sana ulaşan bu haberlerin doğruluğunu, güvenirliğini, geçerliğini tahkik etme, test etme imkanın yok. Hiçbir peygamberi görmedik, hiçbir peygambere inen vahyi görmedik, hiçbir mucizeye bizzat şahit olmadık. Peygamberi ve mucizeleri görenleri de görmedik. Hepsini duyduk sadece. Sonra "işittik ve iman ettik" dedik.
Sakın dağ, ağaç, inek, sinek, kuş, koyun, arı, böcek bunlar birer mucizedir demeyin. Çünkü bunları herkes görüyor, mucize olup olmadıkları, Allah'a delalet edip etmedikleri hususu müphem duruyor. Zira güzel şeyler bir güzele delalet ettiği gibi çirkin şeyler de bir çirkine delalet eder. Ayrıca yaklaşık bir buçuk milyar Müslümanın bahsi geçen haberler ve mucizeler üzerinde ittifak etmesi kafi bir delil değil midir, demeyin. Çünkü çoğunluk delil olamaz. İki milyar Hıristiyanın teslise iman etmesi, bir buçuk milyar insanın Budizme, bir milyar insanın Hinduizme iman etmesi inandıkları şeylerin hakikat olduğunu göstermez. Bize göre bunların inandıkları şeyler kesinlikle saçmadır, yanlıştır ve batıldır. Üstelik sayıları bizden fazla olduğu halde.
Bir mucizeye gözlerimizle bizzat şahit olmak tabiattaki bütün nesnelerden daha inandırıcı, daha güçlü gelir. Ama nedense bize gelen haberlere göre insanlığın yüz binde biri böyle bir imtiyaza mazhar oldu ancak. Dediğim gibi insan eminlik istiyor, itminan istiyor. Bu psikolojik bir eminlik değil (çünkü bu anlamda herkes kendi inancından emindir) ontolojik bir eminlik. Yazık ki böyle bir eminlikten ebediyyen mahrumuz.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum