Muhterem Kardeşlerim…
Bir Müslüman, kendini Cennetlik, günahkârı Cehennemlik bilmemelidir.
Günahkârları beğenmemelidir, fakat kendini günahkârlardan üstün de görmemelidir. Kendini Cennetlik, günahkârı Cehennemlik bilmemelidir. Hatta kâfir için bile böyle düşünmemelidir. Kâfir, bir Kelime-i Şehadet getirerek Cennetlik, kendisi bir söz söyliyerek Cehennemlik olabilir.
İsrailoğullarından bir eşkıya, kırk yıl günah işler. Bir gün Hazreti İsa’yı havarilerden biri ile giderken görür. Yaptığı eşkıyalığa pişman olur. "Ben bunlara katılayım" diyerek peşlerine takılır. Havarinin yanına yaklaşır, "Benim gibi bir eşkıyanın böyle bir zatın yanında gitmesi uygun olur mu?" diye düşünür. Havari de, "Bu yol kesici nereden çıktı? Benimle nasıl gelir?" diyerek ondan uzaklaşıp İsa aleyhisselama yaklaşır. Allahü Teâlâ Hazreti İsa'ya vahyeder ki:
“İkisine de söyle! İkisinin de geçmişlerini mahvettim. Yeniden amele başlasınlar. Kendini beğendiği için havarinin ibadetini mahvettim. Kendini aşağı gördüğü için de eşkıyanın günahlarını affettim.”
Hazreti İsa, durumu her ikisine de bildirir ve eşkıyayı havarileri arasına alır. (İ. Gazali)
Amr bin Şeybe hazretleri anlatır:
“Mekke’de Safa ile Merve arasında bulunuyorduk. Bir adamın katır üzerinde geldiğini, etrafındaki hizmetçilerin herkese karşı sert davrandıklarını, adamın heybet ve ihtişam içinde olduğunu gördük. Aradan yıllar geçti, deve üzerinde Bağdat’a girdim. Orada başı açık, yalınayak, uzun saçlı pejmürde bir adam gördüm. Tanıyacak gibi oldum. Adam, kendine dikkatle bakışımın sebebini sordu. “Seni birine benzetiyorum” dedim ve kime benzettiğimi anlattım. Adam da, “İşte o gördüğün benim. Tevazu gösterilmesi gereken yerde kibirlendim. Şimdi ise bu hâle düştüm” dedi.”
Bir kimse, biraz bilgiliyse, ibadet de yapıyorsa, kibirden zor kurtulur. Bilgisiz insanı, hayvan gibi görür. Kendisi için sevdiğini başkası için sevemez. Hak ve hakikati başkalarından duysa kabul etmek istemez. Onların nasihatine, tavsiyesine uymayı nefsine yediremez.
Kendini üstün görmek
Büyüklerde ruh ve nefs birbirinden o kadar ayrılmışlardır ki, onlar nefsi kendileri olarak görürler. Nefiste hiçbir iyilik yoktur; çünkü nefsin nihai hedefi günah işlete işlete insanı kâfir yapmaktır. Nefis, adeta kötülüklerin posasıdır. Sanki bademyağı ile posası gibidir. Hâlbuki kâfirlerde ruh ölüdür; ama dürüstlük, cömertlik gibi iyi vasıflar vardır. O büyükler bundan dolayı kendi nefslerini o Frenk kâfirinden üstün görmezler. Bundan dolayı da, sağ tarafındaki meleğin hiç yazmadığını; sol tarafındaki meleğin ise devamlı yazdığını görürler.
Bütün Müslümanlara dua etmeli
Kibirlenmemek elde değil yani bundan kurtulmak çok zor. İnsanların hâli ortada. Bakıyorsunuz adam Fâsık, yahut Mezhepsiz Bid’at Ehli. Fâsık, Mezhepsiz Bid’at Ehli olmadığımız için ister istemez elhamdülillah ben değilim diyorsunuz.
Kibirlenmemek için, o bir gün tevbe eder kurtulur da, Allah saklasın ben sapıtabilirim diyerek kendimizi ondan üstün bilmemeliyiz. Bütün Müslümanların Ehl-i Sünnet İtikadına kavuşmaları, dünya ve ahiret saadetine nail olmaları için dua etmeliyiz.
Hadis-i Şerifleri herkes anlayamaz. Hadis-i Şerifleri Âlimlerin açıklaması ile okumalıdır!
Hadis-i Şeriflerde, “Haşimoğulları hariç birbirinize ayağa kalkmayın” ve “Hasan ve Hüseyin ve onların sülalesi [Şerifler ve Seyyidler] hariç, Kureyşe ayağa kalkmayın” buyuruldu. Bu Hadis-i Şeriflerin açıklamasında, İslam Âlimleri, “Büyükler gelince kalkarak karşılamak müstehaptır. Kendi gelince, kalkılmasını sevmek mekruhtur” buyuruyor. (Redd-ül Muhtar)
Soyu ile, ırkı ile, memleketi ile, öfkesiyle övünmek doğru değildir. Peygamber Efendimiz, soyu ile övünene buyurdu ki:
“İki kişi, Musa aleyhisselamın yanında atalarıyla övünerek tartıştılar. Biri, ‘Bana filan oğlu falan derler’ diyerek, dokuz atasını saydı. Bunun üzerine Allahü Teâlâ, Musa aleyhisselama vahiy gönderip, ‘O övünenin dokuz ceddi Cehennemdedir, o da onuncusudur’ buyurdu.” [İhya]
İki Hadis-i Şerif de şöyledir:
“Dedelerinizle gururlanmayın! Dedeleriyle övünmeyi terk etmeyen, Allah nezdinde, pislik böceklerinden daha değersiz olur.” [Tirmizî]
“İzzet ve şeref kazanmak için, dokuz dedesini sayan, Cehennemde onların onuncusu olur.” [İ. Ahmed]
“Pire için yorgan yakarım” demek de çok yanlıştır. Müslüman, ceza verecekse bire bir verir. Bire iki veya daha çok ceza verirse zulüm olur. Zulümle ve yanlışla övünmek Müslüman’a yakışmaz. Pire yüzünden, suçsuz yorganı yakmak akıllının işi değildir. Öfkesini yenemeyen, kibirli kişinin işidir.
Kendine kıymet verenin, kıymeti olmaz
Tekebbür, kibir sahibi olma, kendini büyük gösterme anlamındadır. Mütekebbir ise; kibirlenen, kendini beğenen demektir. Tekebbür etmek haramdır. Tekebbür, Allahü Teâlâ’nın bir sıfatıdır, Kibir ve Kibriya sıfatı, ona mahsustur.
Hadis-i Kudside;
“Azamet ve Kibriya bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok acı azap ederim” buyuruldu.
İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü Teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü Teâlâ katında kıymeti olmaz. Kibrin zararını bilmeyen kimse için Âlim demek, yalan olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahü Teâlâ’dan korkması artar, günah işlemeye cesaret edemez. Bunun için, Peygamberler aleyhimüsselâm, tevazu sahibi idiler. Allahü Teâlâ’dan çok korkarlardı, kendilerinde kibir ve ucub gibi kötü huylar hiç yoktu. Küçüklere, fasıklara ve facirlere karşı da kibirli olmamalıdır. Yalnız, tekebbür sahibine karşı tekebbür etmek lazımdır.
Bir Âlim, cahili görünce, “bu, bilmediği için günah işliyor, ben ise, bilerek işliyorum” demelidir. Bir Âlimi görünce de, “bu benden daha çok biliyor ve ilminin hakkını veriyor, ihlas ile amel yapıyor, ben böyle değilim” demelidir. Kendinden daha yaşlı bir kimseyi görünce, “bu benden daha çok ibadet etti” demelidir. Gençleri görünce, “bunların günahı az, benim günahlarım çok” demelidir. Kendi yaşındakileri görünce, “günahlarımı biliyorum, onun ne yaptığını bilmiyorum, bilinen kötülükleri tahkir etmek lazımdır” demelidir. Bir bidat sahibini veya kâfiri görünce, “insanın hâli son nefeste belli olur, acaba benim hâlim ne olacak” demeli, bunlara da tekebbür etmemelidir. Fakat, bunları sevmemelidir.
Kibre sebep olan ilmin ilacı iki şeyi bilmekle olur:
Birincisi, ilmin kıymetli, şerefli olması, salih, iyi niyete bağlıdır. İlmi, cehaletten ve nefsinin hevasından kurtulmak için öğrenmek lazımdır. İmam olmak, müftü olmak, din adamı tanınmak, herkesten üstün olmak için öğrenmemek lazımdır.
İkincisi, ilmi ile amel etmek ve başkalarına öğretmek ve bunları ihlas ile yapmak lazımdır. Amel ve ihlas ile olmayan ilim zararlıdır.
Hadîs-i Şerifte;
“Allah için olmayan ilmin sahibi Cehennemde ateşler üzerine oturtulacaktır” buyuruldu.
Mal, mevki ve şöhret için ilim sahibi olmak böyledir. Dünyalık ele geçirmek için ilim öğrenmek, yani dini dünyaya vesile etmek, altın kaşıkla necaset yemeye benzer. Dini dünya kazancına alet edenler, din hırsızlarıdır.
Hadîs-i Şerifte;
“Din bilgilerini dünyalık ele geçirmek için edinenler, Cennetin kokusunu duymayacaklardır” buyuruldu.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum