Onların Rableri katındaki mükâfatları, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları sonsuz nimet ve mutluluk diyârı olan Adn cennetleridir. Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan. Bu mükâfat, Rabbinden korkup kapleri O’nun saygısıyla ürperenler içindir. (Beyyine.8)
Muhacir ve Ensar’dan öncüler, ilkler ve onlara ihsan üzere tabi olanlar (var ya)! Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlar için altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. En büyük kurtuluş budur işte. (9/Tevbe, 100)
Kur'ân'a göre adam olmak ne demek? Kur'ân'a göre adam olmak demek; aslında vermiş olduğumuz Beyyine 8 ve Tevbe 100 ncü ayeti kerimelerinde, çok açık bir şekilde izahını bulmaktadır. Yani, Kur'an'a göre adam olabilmenin yolu; Âziz ve Celil olan Allah'tan başka ilah, Hz. Muhammed(s.a.v)'den başka önder, Kur'ân'dan başka kitab, İslâm 'dan başka hayat nizamı tanımamak kabul etmemekten geçer!
Evet, Allah'ın ilk emri; "OKU" fermanıyla yankılandı şu gök kubbesinin altında yaşayan şaşkın beşeriyetin kulağına! Rabbimizin ilk emri olan "ikr'â/oku" fermanı; küfrün zifiri karanlığına gömülmüş olan şaşkın beşeriyetin, fıtratına dönmesi için, yapılan Rahmani bir çağrıdır. O gün de Rahmani bir çağrıydı, bu gün ve kıyamete kadar bu Rahmani çağrı devam edecektir. Allah Teâla, bu Rahmani çağrıya kulak verip icabet edenleri; tüm süfli duygu ve durumlardan kurtarıp, onları kulluğun en ulvi makâmlarına yükseltmeye ikramda bulunur...
Kur'an adamı olmak, öyle zannedildiği kadar kolay bir mesele/olay değildir. Hiç olmadı, bundan böyle de olmayacaktır... Kur'ân adamı olmak, yaşamının her kademesinde; Kur'an'i Kerimi konuşturmak ve onun rehberliğinde yaşamına yön vermek demektir.
Kur'ân adamı olmak; davası ve menfaati söz konusu olduğunda, sağına ve soluna hiç bakmadan, her türlü sıkıntı ve musibeti göze alıp, davasını tercih etmenin adıdır. Zira, başı sıkıştığı zaman davasını hevasına feda edenler; Kur'an adamı olamazlar.
Hz. Ebu Bekir'i, Hz. Ömeri, Hz. Osman ve İslâma gönül veren ilk öncü kadronun yaptıkları da buydu. Yani, onlar; davaları uğrunda, mallarını, iş yerlerini, evlerini, bağ ve bahçelerini; hatta bir kısmı eş ve çocuklarını bile geride bırakarak Mekke'yi terk edip, havasına ve iklimine alışkın olmadıkları Medine'ye göç etmelerinin temelinde, Kur'ân'ın ahkamına göre bir hayat yaşama istek ve arzusu yatmaktaydı!
Onlar, Kur'an'ın ahkamını hayatlarının her kademesine uyguladıkları için; Cenabı Allah da onları dünyaya varis kıldı. Belki bidayette bir çok sıkıntılarla, açlık ve savaşlarla karşılaştılar bu doğru ama; onlar asla geri adım atmayı düşünmediler...
Kur'ân adamı olmak bedel ister, can ister, cehd ve cihad ister. Kur'an adam olmak; cesaret ister, samimiyet ve istikamet ister. İslâmın ilk yıllarında, Allah ve Resulü'nün çağrısına kulak ve gönül veren bir avuç Mümin; gün geçtikçe güneşin şuleleri gibi Cihana yayılıp, dünyayı aydınlattılar.
Ceziretü-l Arab yarım adasına sığmayan islamın Aziz davasını dünya sathına yayıp, intişarı İslâm yolunda; her şeylerini geride bırakan o günün hayırlı nesli, asla geri dönmeyi düşünmediler! Tabir caize, onlar, Tarık ibn-i Ziyad misali; denizi geçtikten sonra gemileri ateşe verdiler. Karşılarında, dünyayı fesada veren zalim ve gaddar bir düşman, arkalarında ise aşılması imkansız olan uçsuz bucaksız bir deniz vardı.
İşte onlar öyle yaptıkları için, Allah onları dünyada kaldıkları müddetçe muzaffer eylemekle serbülend eyledi.
Şimdi yaşadığımız yirmi birinci asırda, İslâm âlemi; nüfusunun 1.8 milyara ulaşmasına rağmen, neden hala perperişan bir durumda olduğumuzu pek de anlamış sayılmayız kanımca. Paramparça ve dağınık bir Ümmet, birbirleriyle problemli, düşmanını tanımayan ve her gün öldürülen, sürülen, toprağı işgal edilen, harem-i ismeti kirletilen, Kur'ân ve Sünnete göre yaşamayan, Batıcılık ve Sekülerleşme yolunda her şeylerini feda ettikleri halde bırakın ilerlemeyi aksine günden güne geriye giden biz Müslümanlar; Kur'an ve Sünnet-i seniyye'ye ittiba etmediğimizden dolayı, dünyamızı kaybettiğimiz gibi ahiretimizde tehlikede gibi gözüküyor!
Bu Ümmetin kurtulmasının tek bir şansı vardır: " O da, her şeyi bir kenara bırakıp Kur'ân ve Sünnet-i seniyye'ye ittiba etmekle, İslâm davasına her şeylerini feda edip Kur'an toplumu oluşturmaktır... Olur mu olmaz mı Allah bilir. Zordur ama imkansız da değildir. Yeter ki, kul adımını atsın. Sonuç Allaha aittir. Kalın sağlıcakla efendim.
10 Ekim 2022.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum