Ankara'nın göbeğinde. Bir mekân var ki, adı tarihte, kara harfler ile anılacak. Dört duvarı siyah taşlar ile örülmüş. Birçok masum un, ruhunun göklere çıktığı "ULUCANLAR " ceza evi.
Gezerken, İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Her taşın da, her duvar yazmaların da derin bir "of" işitirsiniz. Kimler gelmiş, kimler geçmiş. Bu mekân da ilk idam edilen kişi, "İskilip li Atıf Hoca". ALLAH RAHMET EYLESİN. Suçu ne idi?
ÇOK basit.
Kur'an'ı Kerim i Aslına göre okuması. Ve dönemin tabiri ile "irtica" faaliyet. Ya da başına kep giymediği için, idam sehpasına kadar giden bir Zülüm. İdam sehpası yanında asılan, idam edilenlerin başında, Merhum İskilipli Atıf Hoca gelir. Tarih 1926.
Evet, ULUCANLAR CEZAEVİ birçok masumun hayattan koparıldığı bir mekân.
Hala duvarlarında, masumların inim inim inletildiği izleri var.
İdam sehpası, boğaz dan geçirilen ipler vs.
"Zalimler için yaşasın cehennem".
Cümlesinin bile az geldiğini görebiliyoruz. Çünkü birçok Alim, masum insan, sırf inancından, fikirlerin den dolayı, yıllarca bu mekândan ya afaroz edilmiş ya da özgürlüğünden edilmiştir.
Said ÖZDEMİR.
Suçu, Risale Nur ları okumak ve dağıtılmasına öncülük etmek.
Suç unsurları, Risale Nur, Takkesi, tesbih, giydiği elbise...
Evet, belki gülünç gelecek. Ancak bu suç! unsurları yüzünden, hapis yatmış ve gençlik yıllarında tutsak kalmıştır.
Mustafa İslamoğlu.
Suçu, zamanında bir konuşması.
Ne imiş konuşması.
"KÜRT SORUNUNA İSLAMİ BAKIŞ".
İçeriği ise, kendi bildiği bir şekilde soruna çözüm yolu göstermesi.
Ya da sorunu, kabul edip, kendi perspektifinde ışık tutması.
Güneş, her zaman vardır.
Ancak, bir insanın çıkıp ta "Güneş doğdu. Ve bu gökyüzünde var olan ışığın kaynağı odur," demesini suç kabul etmek gibi bir şey. Tamamen bir Gaygubet.
Bunlardan başka, Bülent Ecevit, Yılmaz Güney, Hüseyin İnan gibi insanlar da bu mekân da bulunmuş.
Suçları ise, kendi düşüncelerini anlatmaları. Bildiklerini haykırıyor olmaları.
ULUCANLAR, sadece bir hapishane değildir. Duvarların da bulunan resim ve yazıları ile tarihe ışık tutan bir yer.
"TAŞ, TAŞI AMA LAF TAŞIMA" Tarihi sözü, hala duvarlarında yazılı.
Tecrit odaları, bir koridorda 70,80 kişinin bir arada yatması ve kalkması.
Tüm insanlık dışı, yaşamın izlerini görebilirsiniz.
Tecrit odası, asla ışık görmez. Bir pencereden, yemeği ve suyu önüne bırakılır. Tuvaleti yerde ve açık olması.
Bu mekânı görmeniz lazım. İnsan, görmeden bazen inanamıyor. Ya da unutuyor.
Zihnim de derin yaralar açan, bir o kadar da ders verdi. Bu mekânı ziyaret ettikten sonra.
Ögürlüğün nasıl bir nimet olduğunu, güneşi görmenin nasıl bir yaşam kaynağı olduğunu anlıyor insan…
Ankara ya yolu düşenin, bir burayı da görmesin den büyük bir yarar olduğunu düşünüyorum.
Görüşüne edek, Kalın Selamette.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum