İslam’ın yayılıp güçlenmesini sağlayan için en önemli dönüm noktası hicrettir. Allah’tan gelen bir emirle, Müslümanlar Muharrem ayında Medine’ye hicret etmeye başladı. 150’yi aşkın Müslüman ailesi Mekke’den ayrılıp Medine’ye göç etti. Peygamber (ASV) Hz.Ebubekir’le birlikte Rebiu’levvel ayında hicret etti.
Peygamber (ASV) Mekke’den ayrıldıktan sonra önce Sebir adındaki dağa çıktı. Sebîr dağı şöyle dedi: “Yâ Resûlallah, benden ininiz. Korkarım, benim üstümde sizi vururlarsa Allah beni azaplandırır. Onun için korkarım!” Hirâ dağı veya diğer rivayette Sevr dağı O’nu çağırdı: “Ya Resûlallâh ileyye, bana gel.” Üç gün boyunca burada kaldılar.
Hicretten az bir süre önce Ankebut Suresi nazil oldu. Adını kırkbirinci ayetinde geçen "Ankebût" kelimesinden almıştır. Ankebût, örümcek demektir. Ayetin bütünü içinde şu şekilde kullanılmıştır:
"Allah'tan başka veliler (Dostlar, yönetici ve liderler) edinip onlara bağlananlar kendisine bir ev edinen örümceğe benzerler. Evlerin en çürüğü ise örümcek evidir. Keşke bilselerdi."
Burada kâfirlerin kurdukları düzen ve sistemler, sürdürdükleri yönetimler son derece zayıf ve her an yıkılmağa ve çökmeye hazır olduğundan en zayıf bir yapı olan örümcek ağına benzetiliyor. Örümcek ağı bir ev ve barınak olarak ne kadar çürük ise, kâfirlerin tapındığı putlar, tutundukları tâğût ve düzenler o kadar aciz ve o kadar zayıftır.
Bununla beraber ayet, az bir süre sonra gerçekleşecek hicrette Sevr mağarasında ağ örerek kafrleri şaşırtan örümceğe de mucizevî bir tarzda işaret ederek şu mesajı vermektedir: “En zayıf evin sahibi örümcek bile kâfirleri şaşırtmaya yetiyor. Kâfirlerin tutundukları bundan da daha çürük ve zayıftır!”
Hicret, Müslümanların hayatında çok büyük bir imtihandı. Yalnızca Allah ve Resulü için, çok sevdikleri memleketlerini, akrabalarını ve bütün servetlerini bırakıp yabancısı oldukları Medine’ye göç etmek sanıldığı kadar kolay değildir. Bu büyük fedakârlık, Allah ve Resulüne imanın gücünü göstermektedir.
Bazı sorunları nedeniyle intihar eden bir sahabinin, samimi olarak Allah Resulü’ne hicret etmesi nedeniyle affedildiğine dair şu rivayet hicretin ne büyük bir değer olduğunu göstermektedir:
Cabir bin Abdillah'tan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Devs kabilesinden Tufeyl bin Amr, Hicretten önce Peygamber (ASV)'a gelerek kendi kabilesine ait kaleyi kastederek şöyle dedi: Ya Resulallah, düşman saldırısından seni koruyacak muhkem bir kaleye ve bir muhafız kuvvetin yanına gitmek ister misin?” (Cahiliyye döneminde Devs kabilesine ait bir kale vardı) Resulullah (ASV) bu teklifi kabul etmedi. Çünkü Allah, muhafızlığı Ensar'a vermiş ve Medine’ye hicreti emretmişti.
Peygamber (ASV)’ın Mekke'den Medine'ye hicretinden sonra Tufeyl de hicret etti ve beraberinde kavminden bir adam vardı. O adam Medine’de hastalandı ve çok sıkılmıştı. O kadar daraldı ki hayatına son vermek istedi. Adam, ok torbasına doğru emekledi, ucu keskin bir ok aldı ve bununla bilek damarlarını kesti kanlar fışkırdı ve sonuçta öldü. Tufeyl onu rüyasında gördü. Kılık kıyafeti güzeldi ama elleri sarılıydı. Tufeyl ona sordu: “ölümünden sonra Rabbin sana ne yaptı?” Adam dedi ki: “Peygamber (ASV)’a hicretimden dolayı beni affetti.” Tufeyl “İki elinin hali ne, neden bunlar sarılmış bulunuyor?” diye sorunca da Adam şöyle dedi: “Bana, ellerinle bozduğun uzvunu düzeltmeyiz, dediler (onun için böyle sakat duruyorlar).”
Tufeyl bu rüyayı Peygamber (ASV)'a anlattı. Bunun üzerine Peygamber (ASV) mübarek ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti: «Allah'ım, ellerini de bağışla!» (Buhari, Edebü’l-Müfred, 215, hadis no: 613; Müslim, İman, 184, Hadis no: 311)
Hz. Ömer’in emriyle toplanan sahabe şurasında Hz. Ali’nin teklifi ve bu şuranın oybirliği kararıyla uygulamaya konan Hicri takvim, Müslümanlar tarafından asırlarca sorunsuz olarak kullanıldı. Sahabenin icmaı da sünnetin bir parçasıdır. Çünkü Peygamber (ASV) Raşid halifelerine ve sahabeye itaati emretmiştir. Ancak ne var ki İslam takvimi olan bu Hicri takvim 26 Aralık 1925 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır.
O günden sonra Hicri takvim gittikçe önemsenmemeye ve unutulmaya başladı.
Artık Hicri yılbaşı, İslam âleminde bile Hıristiyanların yılbaşısına gösterilen ilginin yüzde biri kadar dahi ilgi görmüyor. Yıllardır sessiz sedasız gelip geçmekte, çoğu Müslümanın farkına bile varmadığı, sosyal medyada birkaç mesajdan ibaret sönük bir kutlamayla sınırlı kalmaktadır.
İslam’ın dertleriyle dertlenen hassas Müslümanlar, sayıları az da olsa sünnet olan Hicri takvimi unutmamaya ve unutturmamaya çalışıyorlar. Onların bu çabasını tebrik ederiz. Onlardan sayılmak arzusuyla başında bulunduğumuz 1444 hicri yeni yılın tüm Müslümanlara hayırlı olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum