Din; bilinç, bakış açısı, perspektif inşa eder. Din, bu bağlamda temel bir yaklaşım, temel/genel bir kabuldür/tercihtir.
Yeni ve genel bir yaşam, sistem, yaklaşım, sosyal ve ekonomik ilişki biçimi vb öneren tüm talepler, mekanizmalar, ideolojiler dindir.
Ancak, dinleri iki kategoride değerlendirmek durumundayız. Vahyi ve beşerî din.
Beşerî din/ler vahyi/ilahi olanı/yaratıcıyı kabul etmeyen veya esas almayan tüm oluşumları kapsarken; ilahi/tevhid dini vahyi esas alır.
Tevhid dininde; her yaratılış, oluş ve işleyişin külli/bütüncül/genel sahibi/planlayıcısı Allah’ tır. Diğer varlıklara verilen form/format belli bir kurala, hedefe göre belirlenmiştir.
İnsan ise diğer varlıklardan farklı yaratılmış; ona, şeref, akıl/bilinç, irade verilmiş ve o, mükellef/sorumlu tutulmuştur.
İradesinin etki alanına giren ve kendi tercihleriyle yapabildiği tüm eylemlerinin sonuçlarından sorumludur. Allah, adaleti, şanı gereği; insanın kendi iradesiyle yapıp ettiklerine müdahale ederek onu cezalandırmak ve ona zulmetmek istemez. Dünya hayatındaki tüm sınanmalarda; insan, insanın iradesi ve tercihleriyle yapıp ettiklerinden sorumlu olacağı açıktır.
Allah; onu tanıyan ve tazim ve takdis eden, onun otoritesine ortak katmayan, onun yetkilerini kendisine veya başkasına vermeyen, onun rızasını hedefleyen, olumlu/iyi fertler ve bu fertlerden oluşan bir toplum/cemaat/ümmet olmamızı ister.
Allah, insana iki kategoride sorumluluk yüklemiştir. Allah’ a karşı sorumluluklar/tutumlar ve insan ve diğer yaratılmışlara karşı tutumlar/davranışlar. Bu iki kategorideki temel hedef de yine tek noktaya çıkar. Allah’ a karşı tutum/sorumluluk ve davranışlarımız. Yani tüm donanımlarımız ve hareket alanımızla, irademizin/tercihlerimizin dairesi içindeki tüm yapıp etmelerimizle Allah’ın bizden talep ettiği programa uymak.
Bu program, insana hitap eder. Allah, siz yapın, der.
Yeryüzünde; doğaya, ekonomiye, kaynaklara, hayvanlara, insanlara, kendimize, ailemize, toplumumuza, insanlığa dair tüm olumlulukları/iyilikleri gücümüz oranında yapmak zorundayız.
Nasıl yapılacağı da peygamber örneklikleriyle kitapta yer almaktadır.
imtihan nedir, sabır nedir, zulüm nedir, hepsi açık şekilde belirtilmiştir.
Peygamberlerin ilk toplumsal işi haksız ekonomik sistemi parçalamaktır. Tevhid, kaynakların nasıl paylaşılacağını açıklamış, herkese ait olanın nasıl kullanılacağını belirlemiştir.
Ekonomik sistemdeki tüm yolsuzluk, rant, faiz, hırsızlık, yanlı/ş hesaplama ve istatistikler, sınıflılık, sermaye birikimi, ısraf, sermayenin lehine düzenlemeler vb tüm adaletsizliklerle mücadele etmek aynı zamanda bir sivil direnişçi olan Müslüman ve müminlerin görevidir.
Mümin ve müslümanın sivil direnişçi olmasını; ‘kim olursa olsun; mazlumdan yana ve kim olursa olsun; zalime karşı’ ilkesine, Hılfıl Füdul hareketine karşı Resulün yaklaşımına ve Resullerin genel mücadelelerine ve hatta Hz Ömer’ in gömlek diktirdiği kumaştan fazla aldığına dair yapılan itirazına dayandırabiliriz. Hz Ömer, sivil mücadeleci olan müminlere hesap veriyor, açıklama yapıyor ve şeffaf bir model örnekliği sergiliyor. Onları bastırmıyor, susturmuyor, bu Allah’ tandır, sınavdır, demiyor; tam tersine onu sorgulayan, kontrol eden, yanlışa düşmemesi için mücadele eden yapıcı bu davranışı destekliyor ve böylesi bir topluma ait olduğundan dolayı içine bir rahatlama ve güven geliyor, Allah’ a şükrediyor.
*
Bu durumda bir itiraz veya desteklemenin temeli nedir?
Yani bir yanlışa itiraz edeceksek; neye bakmalı, nasıl temellendirmeliyiz?
Tevhide göre kurulmamış/kurgulanmamış bir toplum, başka bir yöne giden bir toplumda, tevhidi bir itiraz nasıl olur, neye olur?
İtiraz ettiğimiz olgu, zaten tevhide göre kurulmamış bir sistematiğin parçası ise; sadece bu parçaya itiraz ilkeli ve mantıklı değildir, aynı şekilde tevhide dayalı olmayan bir işleyişin de oluşturduğu bu kesimler üzerindeki olumsuzluklara katlanmak için de vahyi argümanların, sistem yöneticileri tarafından tavsiye edilmesi ilkesel ve mantıksal çelişki anlamına gelir.
Özellikle Emevi iktidarını sürdürmeye dönük oluşturulan bir kader, teslimiyet anlayışı olan ‘biz ne yapıyorsak bize Allah yaptırıyor, kaderimiz budur, itiraz etmeyin, zalim de olsa idarecilere itiraz edilmez’ gibi pasifize edici anlayış; Allah’ın zulme razı olmamamız ve zalime/zulme karşı mücadele etmemize dair emirleriyle çelişmektedir.
Bu anlayış Hz. Hüseyin’ i şehit eden anlayışın ta kendisidir ve zira onun katilleri de ‘bize bunu Allah yaptırdı, Allah dilemeseydi, biz bunu yapamayacaktık’ şeklinde alaycı bir savunma yapmışlardı.
Zor günlerden geçiyoruz ve gerilimleri azaltmanın yolunun hakkaniyet olduğu gerçeğinden ayrılmamanın önemi daha da artmıştır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum