Hayat ancak hayâ ile mükemmel olur. Hayâsız hayat, insani olmaktan çıkar, hayvani hayattan daha aşağı bir derekeye düşer. İnsan vücudunun güzelliği derisinde, ruhun güzelliği ise hayâdadır. Başka bir deyişle, ruhun hayâ ile ilişkisi, vücudun derisiyle ilişkisi mesabesindedir. Derisi soyulmuş bir yüze bakmak bile mümkün değildir. Hayâsızlık da manevi çirkinliğe neden olur. Hayânın çirkin yüzler örttüğünü Akif şöyle ifade etmektedir:
Hayâ sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde
Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde
İnsana doğuştan fıtri olarak bir hayâ duygusu verilmiştir Bu duygu insanı utanılacak birçok hususlardan korur Bir de imandan gelen bir hayâli vardır imanla hayâ en mükemmel düzeyine erişmiş olur. Peygamberimiz (asv): “İman yetmiş küsur şubedir, hayâ da îmândan bir şubedir.” buyurmakla fıtri hayâ duygusunun imanla mükemmele ulaşacağına işaret etmiştir. (Buhârî, Îmân, 3)
Hayâ hem kadın hem erkek için manevi bir örtü birçok istenmeyen hallerden, hayatın olumsuzluklarından koruyan bir koruyucu kalkandır. Hatta günah işlememeye yönelik en etkin bir koruyucudur. Onun için peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” (Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78.) Bu hadis-i şerif iki şekilde açıklanmıştır:
Birincisi: Utanılacak bir şeyi utanmadan sıkılmadan yapabiliyorsan, artık seni kötülüklerden alıkoyan hayâ gücün kalmamıştır. Bu durumda ne istersen çekinmeden yaparsın, demektir. Bu açıklamaya göre hadis-i şerif, tehdit ve eleştiri ifade etmekte, hayânın kötülüklerden koruyan bir güç olduğuna dikkat çekmektedir.
İkincisi: Hayâ duygusunu kaybetmemiş ve hayâ süzgecinden baktığında utanılacak bir durum görmüyorsan, o işlemi yapabilirsin, demektir. Bu durumda her şeye hayâ gözüyle bakmak gerektiği, hayâ kontrolünde kötülüklerin anlaşılabileceği öğütlenmektedir.
Hayâsızlığın yol açtığı suçlar, daha tek-tük bireysel düzeyde iken caydırıcı cezalar verilerek bulaşması ve toplumu istila etmesi önlenebilir. Eğer önemsenmez ve az iken başı ezilmezse, hayâsızlık artarak topluma yayıldıkça çeşitli suçlar, sosyal hayatta tedavisi mümkün olmayan hastalıklar ve sapkınlıklar ortaya çıkar. Yüzleri kızarmayanların işledikleri yüz kızartıcı suçları önlenemez duruma gelir. Bunlara karşı koymanın tek yolu sosyal hayâyı sağlamaktır. Yoksa virüs salgını gibi içten içe toplumu sarar. Hayâyı bireylerde güçlendirerek sosyal genel bir hayâ değerini sağlamaktır. Toplumun kötülüklere karşı ayıplama ve kınama mekanizması sosyal hayânın oluşturduğu bir güçtür. Bu da bireysel hayânın korunmasını sağlar. Çünkü insan, toplumun ayıpladığından utanır ve ondan sakınır. Hayâlı bir kimse için toplumun ayıplamasından daha ağır bir ceza yoktur. Toplumun ayıplama müeyyidesi, topluma hâkim olan inanç sisteminin ahlaki ilkelerine bağlıdır. Bu nedenle her toplumda ayıplanan hususlar farklıdır.
Hayâsızlığın yol açtığı toplumsal travmalardan biri sapıklıktır Bu illetin ilaçlarla yahut ceza ile tedavisi mümkün olmaz. Toplumda çeşitli sebeplerle hayasızlığa karşı ortaya çıkan tepkisizlik ve duyarsızlık, zamanla hayasızlığın başa çıkılamayacak tarzda artmasına yol açar. Sanırım bugün toplumsal olarak böyle bir durumla karşı karşıya kalmış bulunuyoruz. Örneğin, bir zamanlar toplumumuzda sözü dahi edilemeyen Kur’an’da lanetlenen ağır bir günah ve sapıklık olan eşcinsellik, Avrupa’nın “mim”siz medeniyetinin etkisiyle birçok kesimlerde utanılacak bir durum olarak dahi görülmemeye başlanmıştır. Lut kavminin helak edilmesine yol açan bu günaha düşenler, bundan cesaret alarak hak bile aramaya koyulmuşlardır. Oysa pislik kürek getirilerek bulunduğu yerden atılmalı ve o bölge yıkanıp temizlenmeli hatta dezenfekte edilmelidir. Yoksa bulaşır, yayılır ve sonuçta “pislik hakkı” diye hak iddia eder.
Hayâsızlığın sebep olduğu sapıklık artık toplumun üst düzey elit kesimlerine kadar ulaşmış bulunuyor. Her gün hayâsızca taciz, sapıklık, tehdit, saldırı gibi ahlaksızlıklar haberlere konu oluyor. Ünlüleri bile bu konuda rahatsız etmeye başlayan sapıklıkla takıntılı hayran kitlesi ortaya çıkmış görünüyor. Utanmazlıkta sınır tanımayan ve bunu sanat kabul eden kesimleri de tehdit etmeye başlayınca, her türlü ahlaksızlığı özgürlük teranesiyle açıklayarak duyarsız kalan bir kısım sözde uzman bilim ve siyaset çevreleri, çare aramaya başladılar. Bunun önlenmesi, ceza veya tedavisinin yapılması için uzmanlar öneriler sunuyor ancak hiçbirisi hayâsızlığı önlemeyi gündemlerine almıyor oysa sapıklığın tek çözümü hayâsızlığı önlemektir. Çareyi yanlış yerde aramak buna denir. Mehmet Akif’in şu dizeleri hayâ konusunu özetliyor:
Ne ibret! Yok mu bir bilsen kızarmak bilmeyen çehren?
Bırak tahsili, evladım, sen ilkin bir hayâ öğren!
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum