Mümbit, verimli bir tarlaya faydalı ekinler ekilmezse o tarla boş kalmaz, mutlaka zararlı otlar, dikenler bitecektir. İnsan için istifadeli bitkilerin ve meyve veren ağaçların yetişmesini engelleyen, ya da kısıtlayan, verimi düşüren zararlı otlardan bir kısmının öyle kökleri var ki tüm tarlayı sarıp sarmalar, yayılınca da onu tarladan söküp atmak imkânsızlaşır. İkşit otu gibi bir kısım otlar da bitkilerin gövdesine, dallarına ve yapraklarına sarılır, yetişip ürün vermesine engel olur, onu boğar. Bir süre sonra tarlada ekinler kaybolup gider.
İşte manevi dünyamızda da buna benzer şekilde gerçek inancı boğan, değiştiren, tahrip eden yanlış, uydurma ve zararlı inanışlar vardır ki bunlara bidat, hurafe veya batıl inanç adı verilmektedir. Dinde hiçbir dayanakları bulunmayan tamamen uydurma olan bu inanç ve ona bağlı uygulamalar, ekinleri boğan ve kurutan zararla otlar durumunda manevi hayatımızı tehdit etmektedir. Dinin gerçek doğru inanç ve uygulamaları konusunda cahil olan kimseler, ne yazık ki dine sonradan eklenen bu uydurmaları dinden zannederek öyle inanır ve uygulamaya koyarlar.
Hurafe, batıl inançların ve dine sonradan yamandırılan uygulamaların bir kısmı halkın İslam’dan önceki inançlarından ve halk arasında sürüp gelen mitolojik hikâyelerden kaynaklanmaktadır. Bir kısmı da “İsrailiyat” dediğimiz, Yahudi ve Hristiyanların uydurduklarından Müslümanlara bulaşmıştır. Diğer bir kısmı da çıkar sağlama, cehalet, dinde kasıtlı tahribat yapma gibi çeşitli amaçlarla kötü niyetli kişilerin uydurdukları bidatlerdir. İşte asıl bunlara hurafe adı verilmiştir. Rivayete göre Hurafe, Uzle kabilesine mensup yalan ve uydurmalarıyla ünlü bir şahsın adıdır. Onun yalanlarına, Hurafe’nin sözü veya uydurduğu anlamında “hadis-i Hurafe” denilmiştir. Ondan dolayı dine konulan bütün uydurmalara onun adı verilmiştir. Kimisine göre de Hurafe, söz konusu şahsın adı değil, yalan ve saçmalıklarından dolayı kendisine verilen lakabıdır. Saçmalayan, bunak anlamına gelir. Nitekim yöremizde, ne dediğini bilmeyen bunamış kimseler için hurafe ile aynı kökten olan “hırıflama” tabiri kullanılmaktadır.
Halk arasında yayılan hurafelerden bir kısmı cinlerle ilgilidir. Gözle göremedikleri için, ayet ve hadislerde de sıfatları verilmediğinden mahiyetçe bir bilinmezlik ve gizemlilik içindedirler. O yüzden cin konusu uydurmacılar için önemli bir alan olmuştur. Bu itibarla öteden beri zanni, hayali ve özellikle çözülemeyen olumsuzluklar hep cinlere mal edilmiştir. Eski zamanda henüz çözümü bulunmayan hastalıklar cinlere dayandırılıyordu. Psikolojik ve fiziki birçok rahatsızlıkların nedeni cin baskısı, cin çarpması, cin tasallutu olarak açıklanıyordu.
Geçenlerde bir yakınımız, telefonla arayarak cinlerin insanları hasta etmesi konusunda bilgi istedi. Anlattığına göre, eşi psikolojik bir rahatsızlık yaşamış, geceleri uyuyunca kâbus görüyor, ürpererek korkuyla ve zorlukla uyanıyormuş, Tavsiye üzerine cinci bir şeyhe gitmişler. Cinci şahıs hemen sebebi cinlere bağlamış, hastanın besmelesiz olarak ateşe su döktüğünü, bununla o ateşte yaşayan cin yavrularından ikisini öldürdüğünü söylemiş. Yavrularını kaybeden cin ailesi de sıkıntı veriyormuş da kötü rüyalar, kâbuslar görmesine sebep oluyorlarmış. Böylece teşhisi koymuş. Dikkat ederseniz, cinci şahıs şeytanca düşünüp herkesin başından geçen bir olayla işi açıklıyor. Kim olursa olsun, mutlaka günün birinde ateşe su dökerek söndürmüştür. Kadıncağız da tasdik etmiş, evet ateşe su döktüm, demiş.
Cinci şahsın teşhisi tehlikeli bir hurafedir. Hepimiz ateşi su ile söndürmüşüzdür. Pekâlâ, ateş su değil de ne ile söndürülecek? Mesire ve piknik alanlarında mangal yakanlar ateşe su dökmeyip, söndürmeden bıraksınlar da yangınlara sebep mi olsunlar? Kadıncağız yemeğini pişirmek ya da mangal için yaktığı o ateşten önce cin ailesi nerede yaşıyordu? Neden hemen apar topar o ateşin içine geldiler? Bu nasıl bir hayat düzeni? Su ile söndürülen her ateşte cinler ölüyorsa şimdi kâinatta cin kalmamalıydı. Buna göre itfaiye görevlileri, söndürdükleri her yangın nedeniyle bir-iki değil, cin topluluklarını mı öldürmüş, soykırım mı yapmış oluyorlar? Bu nasıl bir saçmalık, bu nasıl bir uydurma?
“Uyumak istediğinizde evlerinizde yanar halde ateş bırakmayınız.” (Buhari, İsti’zân, 49.) gibi hadis-i şeriflerde ateşi söndürmek emredilmiştir. Ateşin su ile söndürülmesinde hiçbir sakınca dinin kaynakları olan ayet ve hadislerde yer almamıştır. Hatta “Su ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da günahları söndürür.” (Tirmizi, İman, 8) Hadis-i şerifi, ateşin su ile söndürüleceğine açıkça işaret etmektedir.
Her hayırlı işte, hatta Hanefi mezhebine göre namazda dahi besmele sünnettir. Farz veya vacip değildir. Yani besmele söylenmese günah olmaz, sorun olmaz. Ateşi söndürmek için de besmele çekilse elbette sünnettir, iyidir. Ama çekilmese de günah değildir ki bir zarara sebep olsun. Bu yönüyle de cinci şahsın iddiası saçmalıktır, hurafedir.
Bidat ve hurafelerden kurtulmak için, dinin Kur’an ve sünnete dayalı gerçek inanç ve uygulamalarını öğrenmek gerekir. Yoksa İslam güneşinin bize ulaşmasına engel olacaklardır. Unutulmamalıdır ki batıl inançlar, kalpte oluşturdukları vesvese, vehim ve kuruntular, kurtlar gibi kalbi kemirmekte ve birçok rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Cinler gerçekte kimseye zarar vermez ancak onların zarar vereceği vehmi zarar verir. Kimden gelirse gelsin, Kur’an ve sünnete dayanmayan fikirlere itibar edilmemelidir.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum