Kibir şeytanî bir huy olup bütün sevimsiz hallerin, insanın maddi ve manevi zararına yol açan tutkuların kaynağıdır. Nefisteki kibir duygusunun davranışlara yansıyan tezahürlerine böbürlenme denir. Türkçede yine aynı anlamda kullanılan “gururlanma” kavramı ise, Arapçada “dünyanın geçici değerlerine aldanıp ebedi imiş gibi onlarla avunma” anlamına gelmektedir. Kibrin bir türü olarak kişinin kendini ve yaptıklarını beğenerek böbürlenmesine de “ucb” adı verilir.
Kibirden beslenen en sevimsiz sıfatlardan biri de malıyla, makamıyla ya da gücüyle şımarmaktır. Şımarıklığın sevimsizliği, "Allah şımaranları sevmez." (Kasas, 76.) ayetinde de teyit edilmiştir.
İnsanın dünyevi mal ve servete karşı aşk derecesinde bir hırsı vardır. Çok mal elde edince de mal ile övünme, şımarıklık ve bunun sonucunda da Allah’a dahi kafa tutan bir azgınlık içine düşer. “Şüphesiz ki insan kendisini ihtiyaçsız (kendini kendine yeterli) görmekle kesinlikle azgınlaşır.” (Alak, 6-7) ayetleri bunu açıkça ifade etmektedir.
Dünya malında yalancı bir güzellik, büyüleyici bir özellik vardır. servetçe zengin bir konuma gelen insan, dünyada ebedi kalacağı kuruntusuna kapılır. Hümeze suresinde, mal toplayıp sayıp durmakla meşgul olan şahsın, kaş-göz işaretiyle insanları alaya aldığı anlatılırken, “Malının kendisini ebedi bırakacağını sanır.” ayetiyle de malın “ebedilik vehmi verdiği” özelliğine dikkat çekilmiştir. Yoksul iken dinin emirlerine büyük bir özveri ile riayet edenlerin mal çokluğuyla varlıklı duruma geldiklerinde şımarık ve azgın bir hale geldiklerinin örnekleri az değildir. Bu nedenle Kur’an’da insanın mal düşkünlüğü zaafına dikkat çekilerek bu konuda sıkça uyarılmıştır. Ayetlerde Allah, nimetlere şükredenlere daha fazla vereceğini, şımarıklık içinde nankörlük edenleri de cezalandıracağını bildirmektedir.
Sevimli çocukları dahi sevimsiz bir biçime sokan şımarıklığın, büyükleri ne hale getireceğini varın siz düşünün. Aslında çocukların şımarıklığı dahi, büyüklerinin kibir ve şımarıklığın o masumlara yansımasından ibarettir. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan, Hadis rivayetlerinde de ayrıntıları açıklanan Bahçe sahipleri kıssası, böbürlenme ve şımarmanın akıbetini göstermesi bakımından somut bir örnektir.
Rivayete göre, bizden önceki ümmetlerin birinde, dindar bir adamın çeşitli meyve, ekin ve hurma ağaçları bulunan bir bahçesi vardı. Ürünleri topladığında ve harman zamanında yoksulları çağırır, bahçesinden onlara yedirir, tasadduk ederdi. Ömrü boyunca bu âdetini sürdürdü. O hayırsever adam ölünce, oğulları, bahçe ortaklarının çokluğunu öne sürerek yoksulların payını kesme kararı aldılar. “Allah izin verirse” gibi bir kayıt koymaksızın sabah erkenden bahçenin mahsulünü kesinlikle toplayacaklarına yemin ettiler. Her şeyin Allah’ın elinde olduğu, yarının sahibinin Allah olduğu gerçeğini dikkate almadılar. Oysa “‘Allah izin verirse’ demeden hiçbir şey için ‘Şu işi yarın yapacağım’ deme!” (Kehf, 23-24); “Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez.” (Lokman, 34.) mealindeki ayetlerde insanın gücü ve iradesinin yetersiz olduğuna, her şeyin Allah’ın dilemesiyle gerçekleştiğine vurgu yapılmıştır. Çünkü bütün kainatın asıl sahibi O’dur. İnsanların kararlarında bunu gözetmeleri istenmektedir.
Ürün toplayacakları gün yoksullardan gizlice sabah erkenden bahçenin yolunu tuttular. Yol boyunca, “aman ha, bugün orada hiçbir miskin yanınıza sokulmasın!” şeklinde fısıldaşarak birbirlerini tembihliyorlardı. Oysa yoksulların o malda hakları vardı, ürün boldu, onlar da verecek güçteydiler.
Nihayet bahçenin bulunduğu yere vardılar. Fakat onu gördüklerinde “Kesinlikle biz yolu şaşırdık, yanlış yere geldik!” dediler. Çünkü bahçe ortada yoktu. Meğerki onlar gece her şeyden habersiz bir şekilde uykularında iken o bahçenin üzerine Allah tarafından bir bela, bir yıldırım dolaşıvermiş, helak edici ve kuşatıcı bir azap, bir ateş, o bahçeyi sarıverip yok etmişti. (Elmalılı (Elmalılı Tefsiri)
Çok geçmeden doğru yere geldiklerini ancak İlahi bir bela ile nimetlerden mahrum bırakıldıklarını anladılar. İçlerinden ortanca olanı “Ben size, ‘Allah’ın emri olan fakirlerin hakkını vermekle Allah’ı tesbih etmelisiniz!’ dememiş miydim?” dedi. Akılları başlarına geldi, ““Rabbimizin şanı yücedir; doğrusu biz zalim olduk.” dediler. Sonra da dönüp birbirlerini suçlamaya başladılar. “Yazıklar olsun bize, gerçekten azgın olmuşuz. Umarız ki Rabbimiz onun yerine ondan daha hayırlısını bize verir. Artık Rabbimize dönüp teslim oluyoruz, O’na rağbet ediyoruz.” Diye dua ettiler. Kur’an-ı Kerim bu kıssayı anlattıktan sonra, dikkatleri ahirete çevirerek şöyle uyarıda bulunuyor:
“İşte azap budur. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!” (Kalem Suresi, 17-33 ayetleri.)
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum