Kökeni hakkında farklı görüşler olmakla beraber en yaygın kanaate göre müzik, Yunanca “mousiké”den Latinceye geçen “musica” kelimesinden gelmektedir. Arapçada “musıkâ” eski Türkçe ve Farsçada “musıkî” şeklinde kullanılmıştır.
Yunan mitolojisine göre, mousiké, “mus” kelimesinin çoğuludur. Bu ise, Tanrı Jüpiter’in, Tanrıça Mnemosyre’den doğan dokuz kızının adıdır ve her bir “mus” ayrı bir ilim ve güzel sanatın ilâhesi sayılmaktaydı. (TDV İslam Ans.) Yine efsaneye göre söz konusu bu “mus”lar, dağ, bayır, kır, ağaçlık alanlar ve mağaralarda şarkı söyleyip çalgılar çalarak oyunlar oynayan, mutluluk ve esenlik veren perilerdir; “İlham Perileri” olarak da adlandırılırlar. Yöremizde “Pir’ebok” tabir edilen efsanevi mevhum yaratıklarla ilgili anlatılanların da bu “mus”lara benzerliği dikkat çekicidir.
Etimolojik bir görüşe göre de, “müzik” Kürtçe kökenlidir mu (kıl) ve ziq (kıla bir çubuk sürtülerek çıkan ses) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. Eskiden bağlama, kopuz, kemençe gibi çalgıların tellerinin kıldan yapıldığı bilinmektedir.
Müzik, zaman içinde bugünkü anlamında kullanılmaya başlamış, kulağa hoş gelen bütün seslerin, ahenkli, ölçülü, kafiyeli, makamlı sözlerin ve melodilerin adı olmuştur. Bu itibarla doğadaki çeşitli seslerden, kuş ötüşlerinden esinlenerek çalgılar üretilmiş ve şarkılar söylenmiştir. Müzik duygulara hitap ettiğinden her toplumda büyük ilgi görmüştür. Hatta hayvanlar üzerinde bile etkili olduğu bilinmektedir. Çünkü hayvanlarda da müzikten etkilenen duygular bulunmaktadır. Bu nedenle öteden beri söylenen “müzik ruhun gıdasıdır” şeklindeki ifadenin yanlış olduğunu düşünüyoruz. Gerçekte ise müzik, çeşitli duygu ve heveslerin yumağı olan nefsin gıdası olabilir.
İnsanı en mükemmel varlık olarak yaratan ve bundan dolayı kendini tebrik eden Yüce Allah, insan ruhu için de “Ona kendi ruhumdan üfledim” (Hicr, 29) buyurarak insan ruhunun Allah katındaki değer ve saygınlığa dikkat çekmiştir. Sadece süfli hevesleri tatmin eden, ciddiyetten uzak basit eğlence motifleri böyle bir ruhun gıdası olamaz. Ancak ilahi kaynaklı müzik bahsimizden hariçtir, o ruhun gıdası olabilir. Şunu da belirtelim ki ruhun gıdası namazdır; vücudun ekmek ve suya ihtiyacı kadar hatta daha fazla, ruh namaza muhtaçtır.
Müziğin, kulağa hoş gelmesinin ötesinde, tutkunluk derecesinde ilgi uyandıran başka bir yönü daha vardır. O da insanı, özlem duyduğu geçmişteki anılarına götürmesidir. Bilindiği gibi geçmişte yaşanan hayatın acıları, sıkıntı ve kederleri unutulur ama tatlı hatıraları zihinlerden silinmez. Hele bir daha yakalayamadığı mutlulukların büyük bir özlemle hasretini çeker. İnsan geçmiş zamanı da bir daha getiremez. İşte vaktiyle mutluluk günlerinde dinlediği bir müziği tekrar dinlediğinde, onu alıp geçmiş günlere götürür. Çünkü müzikte geçici olarak geçmişe götürme sureti kazanmış bir özellik bulunmaktadır.
Müzik, insanı geçmişteki ortama götürürcesine bir hal yaşatıyor. İlahi müzik ve ezan da bu özelliğe sahiptir. Peygamber (ASV)’ın vefatından sonra O’nun yokluğuna alışamadığı için Medine’de duramayıp Şam’a yerleşen Bilal-i Hbebeşî (RA) yıllar sonra Medine’yi ziyaretinde ısrar üzerine Mescid-i Nebevî’de okuduğu ezan, duyan herkesi Peygamber (ASV)’ın hayattaki günlerine götürmüş, büyük bir etki ve infial meydana getirmişti. Birçok sahabi bunun heyecanından baygınlık geçirmişti.
Zamanımızda çeşitli müzikler oluşturulmuştur. Süfli heveslere hizmet eden bazı müzik ve çalgılar, bazı haramların yolunu açtıkları, insanı büyüleyici bir etkiyle ciddi ibadetten uzaklaştırdığı için haram kılınmıştır. Bu itibarla müminler günah ve küfür içeren sözlerden oluşan müzikleri dinlemekten kaçınmalıdır. Unutulmamalıdır ki kaderi suçlayan, mahlûkları putlaştıran, insana tapınma sözü yahut cinsellik içeren, şeytani duyguları tahrik eden müzikler haramdır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum