Elma kokusuyla gelen Halepçe katliamının üzerinden 37 yıl geçti. Urfa Emek ve Demokrasi Platformu Halepçe katliamının yıl dönümünde Rabia Meydanı'nda bir açıklama yaptı. Düzenlenen açıklamaya DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar, STK temsilcileri ve vatandaşlar katıldı.
Açıklamayı, Urfa Emek ve Demokrasi Platformu adına Şanlıurfa Tabip Odası Genel Sekreteri Derya Bulgur okudu.
“1 MİLYONDAN FAZLA KİŞİ MÜLTECİ DURUMUNA DÜŞMÜŞTÜR”
Bulgur, kaydetti:
“Bugün 16 Mart Halepçe Katliamı olarak adlandırılan ancak Saddam Hüseyin rejiminin Irak Kürdistanı’nda Enfal Operasyonu kapsamında başta Halepçe olmak üzere Kürt şehirlerinde gerçekleştirdiği soykırımı anma günüdür. Irak’ta Saddam Hüseyin’in iktidarda olduğu yıllarda ırkçı ve sömürgeci Baas rejimi tarafından Kürtlere karşı asimilasyon ve imha politikaları uygulanmıştır. Kürtleri kadim topraklarından söküp yok etmeyi amaçlayan bu politikalar neticesinde Irak’ta Baas rejimi eliyle 26 Mart 1987 yılından 7 Haziran 1989 yılının sonuna kadar Kürtlere karşı Enfal Harekâtı yürütülmüştür. Saddam Hüseyin’in yeğeni olan Kimyasal Ali lakaplı Ali Hassan Majit, Irak Devrim Komite Konseyi tarafından yetkilendirilerek, Irak’ın Kürtlerden arındırılması hedeflenmişti. Esasında Saddam rejiminin 1983’ten 1991’e kadar geçen sürede Kürtlere karşı sürdürdüğü arındırma politikası sonucunda iki yüz binden fazla Kürt katledilmiştir. Enfal Harekâtı kapsamında Kürtlere yönelik kimyasal silah kullanma, toplu infaz, havadan bombalama ve yerinden göçertme gibi acımasız yöntemlere başvurulmuş ve bunun sonucunda 4.500 köy yakılıp yıkılmış, 1 milyondan fazla kişi mülteci durumuna düşmüştür.
“TARİHİN EN ACIMASIZ SOYKIRIMLARINDAN BİRİNE İMZA ATILMIŞTIR”
Enfal Harekatı’yla birlikte Irak Kürdistan Bölgesi’nde bulunan binlerce okul, cami, hastane ve kilise ortadan kaldırılırken 16 Mart 1988’de dünyanın gözleri önünde tarihin en acımasız soykırımlarından birine imza atılmıştır. Çünkü Halepçe’de yaşayan Kürtleri tamamen ortadan kaldırılmasının amaçlandığı saldırılarda zehirli gazlar kullanılmak suretiyle tarihin en ağır sivil katliamlarından biri gerçekleştirilmiştir. Tarihe “Halepçe Katliamı” olarak geçen bu saldırı sonucunda 5 binden fazla Kürt katledilmiş ve 10 binden fazla kişi de yaralanmıştır. Bunun yanında Halepçe ve çevresine kimyasal silahlarla saldırılmasından dolayı bugüne kadar 43 bin 753 kişinin öldüğü, 61 binden fazla kişinin de sakat kaldığı tahmin edilmektedir.
Halepçe’nin acısı dinmemişken IŞİD/DAİŞ isimli çete yapılanması tarafından Ağustos 2014’te Irak’ın Şengal Bölgesi’nde bulunan Ezidi Kürtlere yönelik soykırım saldırısı yapılmış, binlerce Kürt kadını kaçırılıp katledilmiş ve köle olarak satılmıştır. Kaçırılan Ezidiler'i Kurtarma Ofisi’nin son yaptığı açıklamalara göre; Sincar’a düzenlenen saldırılarda en az 5000 kişi öldürüldü. Ezidiler’in gömüldüğü 96 toplu mezar tespit edildi. Saldırıda 3548’i erkek, 2869’u kadın toplam 6417 kişinin kaçırıldı. Halen 2558 Ezidi’nin kayıp olduğu öğrenilmiştir. IŞİD/DAİŞ bununla da yetinmemiş, Irak’ta bulunan başta Kürtler olmak üzere kendi mezhebinden olmayan herkese saldırmıştır.
“ONLARIN YAS SÜREÇLERİNİ YAŞAMASINA KATKI SUNACAKTIR”
8 Aralık 2024 tarihinde Suriye’de Baas Rejiminin devrilmesinden sonra İktidarı ele geçiren HTŞ yönetimi de Kürtlere, Alevilere, Dürzilere ve Hıristiyanlara yönelik katliamcı politikalarını sürdürmeye devam etmektedir. Türkiye’nin sınır güvenliğini gerekçe yaparak, Suriye’nin Afrin bölgesine yönelik Ocak 2018’debaşlattığı askeri operasyon ve 9 Ekim 2019 tarihinde Kuzey ve Doğu Suriye’ye (Rojava’ya) başlattığı operasyonlar ile sonraki yıllarda da İHA, SİHA ve desteklediği paramiliter yapılar eliyle yürütülen saldırılar sonucu; uluslararası kuruluşların raporlarına göre onlarca sivilin yaşamını yitirmesine ve on binlerce sivilin yerinden edilmesine yol açtığını göstermekte ve durumun ne kadar ciddi ve vahim olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu vahim durum BM bağımsız uzmanları tarafından hazırlanan 28 Ocak 2020 tarihli Suriye Arap Cumhuriyeti Bağımsız Uluslararası Araştırma Komisyonu raporunda etraflıca ele alınmıştır. İHD, Türkiye’de Halepçe Katliamı’nın anma günü olarak bilinen 16 Mart gününü “Kürt Soykırımı Günü” olarak tanıma kararı almış ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu soykırımı tanımasını talep etmektedir. Saddam Hüseyin rejiminin özellikle Enfal Operasyonu kapsamında amaçladığı ve gerçekleştirdiği suçlar soykırım suçudur. Bu nedenle de yapılanların soykırım olarak adlandırılması gerekmektedir. Nitekim 1 Mart 2010 tarihinde Irak Yüksek Ceza Mahkemesi Halepçe katliamını Soykırım olarak tanımıştır. Soykırım gibi en ağır suçun işlendiğini kabul etmek gelecekte oluşabilecek benzeri suçları önlemekte caydırıcı bir rol oynayacaktır. Ayrıca soykırımda yaşamlarını yitirenlerin yakınlarına ve soykırıma maruz kalmış bir halkın acılarına ortak olmak, onların yas süreçlerini yaşamasına katkı sunacaktır. Enfal Operasyonu kapsamında işlenen suçların soykırım olduğunu bugüne değin Irak ve Irak Federe Kürdistan Bölge Yönetimi, Norveç, İsveç, Hollanda ve İngiltere kabul etmiştir. Ortadoğu’da en çok Kürdün yaşadığı Türkiye’nin de Enfal Operasyonu kapsamında işlenen suçları soykırım olarak tanıması anlamlı ve önemli olacaktır. Ne yazık ki Türkiye’de 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan silahlı çatışmalarda gelinen aşamada Türkiye içindeki çatışmalı durum, Türkiye dışında özellikle Suriye sahasında süren belirsizlik ve çatışma durumu, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında süren operasyon ve çatışmalar halen sürmektedir. 1 Ekim 2024 tarihinde TBMM çatısı altında başlayan diyalog ve sonrasında Abdullah Öcalan’ın da sürece dahil olmasıyla Kürt Meselesinin Çözümü konusunda toplumda bir umut ortaya çıkarmış; ancak iktidarın bugüne kadar sürecin gerekleri konusunda somut ve pratik adım atmaması ve yasal güvenceleri ortaya koymaması bu umudun giderek zayıflamasına ve umudun azalmasına yol açtığını iktidara bir kez daha hatırlatmak isteriz. Türkiye siyasi iktidarını bıkmadan ve usanmadan bir kez daha Kürt sorununu demokratik siyasi yollarla barışçıl yöntemler kullanarak çözmeye davet ediyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıyla birlikte ortaya çıkan iklimin devletin atacağı pratik adımlarla güçlendirilmesi, yasal güvencelerinin ortaya konulması, savaş ve çatışmaların yarattığı toplumsal sorunlarla hakiki bir yüzleşme sürecinin başlatılması acil ve elzemdir.”
Kaynak: Haber Merkezi
0 Yorum