Balıkçı: İran bu hareketiyle Gazze halkı ve Filistin halkı için savaşı göze aldı

Şanlıurfa’da İsrail tarafından yapılan soykırıma karşı her hafta basın açıklaması yapan Kitap Vakfı, bu hafta yine basın açıklaması düzenledi. Kitap Vakfı Başkanı Av. Mustafa Fuad Balıkçı işgalci rejimin Filistin ve Lübnan’da gerçekleştirdiği katliamlara karşı Müslümanların bir araya gelerek zulme karşı durması gerektiğini vurguladı.

5

ŞANLIURFA- İsrail’in Gazze halkı ve Filistin’e karşı yaptığı soykırım devam ederken, Şanlıurfa’da bu zulme karşı basın açıklamaları yapılmaya devam ediyor. Her hafta Gazze halkı için basın açıklaması düzenleyen Kitap Vakfı bu hafta yine basın açıklaması düzenledi.

Basın açıklamasını okuyan Kitap Vakfı başkanı Av. Mustafa Fuad Balıkçı, işgalci rejimin Filistin ve Lübnan’da gerçekleştirdiği katliamlara karşı önemli açıklamalarda bulundu.

Büyük acıların, kahramanlıkların ve gururların, aynı zamanda büyük utançların ve ihanetlerin yaşandığı tarihi günlerden geçtiğimizi belirten Balıkçı, İran’ın 1 Ekim’deki füze saldırısının, bütün Müslümanların gurur duyması gereken büyük bir olay olduğunu ve İran’ın bu hareketiyle HAMAS için, Gazze halkı ve Filistin halkı için savaşı göze aldığını söyledi.

Balıkçı, İran’ın bu askeri başarıyla Batı’nın ileri teknolojisine karşı direndiğini ve işgalci rejimin yenilmezlik mitini yerle bir ettiğini dile getirdi.

BALIKÇI: İRAN BU HAREKETİYLE HAMAS İÇİN, GAZZE HALKI VE FİLİSTİN HALKI İÇİN SAVAŞI GÖZE ALMIŞTIR

Kitap Vakfı başkanı Av. Mustafa Fuad Balıkçı açıklamasında şu ifadelere yer verdi: 

 “Soykırımın 1. yıl dönümünde, zulmü lanetlemek, mazlumların yanında olduğumuzu haykırmak, yöneticilerimize sorumluluklarını hatırlatmak ve adil şahitlik görevimizi yerine getirmek için, tekrar bir aradayız. Aslında katliamın 1. yıl dönümünde, bu bir yıl içerisinde yaşanan önemli olayları kronolojik olarak hatırlamak daha iyi olurdu, ama bu çok zaman alacağı için, son açıklamamızdan sonra yaşanan önemli gelişmeleri hatırlatmakla yetineceğim. İşgalci rejimin yoğun saldırılarının devam ettiği ve şartları gittikçe kötüleşen Gazze’de şehit sayısı 42 bine, yaralı sayısı da 100 bine ulaşmak üzere.

17 Eylül 2024’te işgalci rejimin Hizbullah’a yönelik siber terör saldırısında, çağrı cihazları patlatılarak, onlarca kişi şehit edildi, binlerce kişi de yaralandı. İşgalci rejimin on gün önce Lübnan’a yönelik başlattığı ve Gazze’dekine benzer bir yıkım gerçekleştirdiği saldırılarında, yaklaşık 1.500 kişi şehit edildi, bir milyon iki yüz binden fazla kişi de göç etti. Hayatını siyonistlerle mücadeleye adayan,2000 yılında, Güney Lübnan'ın 22 yıl süren siyonist işgalden kurtarılmasında ve Temmuz 2006 savaşında işgalci rejimin yenilmesinde büyük payı olan, Aksa Tufan’ından bir gün sonra HAMAS’a destek için, kuzeyde işgalci rejime yeni bir cephe açan, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, 27 Eylül 2024’te, Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta, her biri 1 ton ağırlığında, yaklaşık 85 sığınak delici bomba kullanılarak gerçekleştirilen ağır bombardımanda, şehit edildi. 1 Ekim 2024’te İran, işgalci rejimin bazı askeri üslerini ve istihbarat merkezlerini hedef alan füze saldırısı gerçekleştirildi. Büyük acıların, kahramanlıkların ve gururların, aynı zamanda büyük utançların ve ihanetlerin yaşandığı tarihi günlerden geçiyoruz. Özellikle Gazze halkı, önemli bir kısmı hiçbir şey yapmayan İslam ülkelerinin gözleri önünde, tarihte eşi görülmemiş bir zulme, gaddarlığa, barbarlığa ve katliama maruz kalıyor.

Batı medeniyetinin çöküşünde bir dönüm noktası teşkil eden, emperyalistlerle işbirlikçi rejimlerin planlarını boşa çıkaran Aksa Tufanı ve HAMAS’ın kahramanlığının, cesaretinin ve direnişinin gerçek mahiyetinin anlaşılabilmesi için zamana ihtiyaç vardır. Tarih bu büyük olayı yazacaktır. İlk günden itibaren Filistin Halkının yanında duran ve her türlü riski göze alarak destek olan Yemen halkı ve Lübnan halkı özellikle de Hizbullah, zalimlere korku, mazlum Filistin Halkına da moral vererek tarihi bir rol oynamaktadırlar. Değerli Kardeşlerim! İran’ın 1 Ekim’deki füze saldırısı, bütün Müslümanların gurur duymaları gereken büyük bir olaydır. Bir İslam ülkesi, işgalci rejimin arkasında kenetlenen Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve onlarla birlikte hareket eden Batı’ya karşı, ancak ileri bir teknoloji ve yüksek bir askeri yetenekle mümkün olan, zor bir operasyonu, başarıyla gerçekleştirmiştir. Batının ve işgalci rejimin adeta taptıkları yüksek teknolojileri, demir kubbeleri, davut sapanları bu füzeler karşısında hiçbir varlık gösterememiş ve engel olamamışlardır. İşgalci rejimin yenilmezlik, dokunulmazlık ve mutlak üstünlük miti yerle bir olmuştur.

İran bu hareketiyle HAMAS için, Gazze Halkı ve Filistin Halkı için savaşı göze almıştır. Bunun bütün Müslümanlar tarafından bilinmesi gerekir. Bugün dünya barışı bütün zamanlardan daha ağır bir şekilde kötülüğün ve şeytani güçlerin tehdidi altındadır. İşgalci rejim ve Amerika başta olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya ve onların safında yer alanların oluşturduğu Batı, bu kötülüğün ve şeytani gücün kurumsal yapılarıdır. Bugün dünya barışına yönelik en büyük tehdidin Batıdan ve NATO gibi Batılı kurumlardan kaynaklandığına şahitlik ediyoruz. Ve biz hiçbir İslam ülkesinin bu şeytani Batı bloğu içerisinde yer almasını ve onarla birlikte hareket etmesini doğru bulmuyoruz. Dünyada bu gelişmeler olurken bizim yöneticilerimiz ne dediler ve ne yaptılar? Biraz da bunlara bakalım. Yöneticilerimiz geçen iki hafta içerisinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve diğer ortamlarda, bazen Netanyahu’yu Hitler’e benzeterek şu beyanlarda bulundu: Ateşkes için çalıştıklarını iddia edenler, İsrail'in katliamlarına devam edebilmesi için sahne arkasından silah ve mühimmat göndermeye devam ediyor. Bu tutarsızlık ve samimiyetsizliktir. Ey Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gazze soykırımının önüne geçmek, bu zulme, bu barbarlığa 'dur' demek için daha neyi bekliyorsunuz? Siyasi ikbali için tüm bölgeyi savaşa sürükleyen katliam şebekesini durdurmak için daha neyi bekliyorsunuz? Ey İsrail'e kayıtsız şartsız destek verenler, bu katliamı seyretmenin, bu vahşete ortak olmanın utancını daha ne kadar taşıyacaksınız? Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır. Evet alıntı yaptığım bu sözleri yöneticilerimiz geçen iki hafta içerisinde söylediler. İşgalci rejimin kullandığı petrolün çok önemli bir kısmı Türkiye’nin eliyle, Bakü - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı ile işgalci siyonistlere taşınıyor ve bu petrol, işgalci rejimin tank, helikopter, uçak ve diğer savaş araçlarına yakıt oluyor. Türkiye’nin işgalci rejimle olan siyasi ve askeri ilişkileri halen devam ediyor. İşgalci rejimle olan serbest ticaret antlaşması halen devam ediyor. Siyonist rejimin en büyük destekçisi Amerika ve NATO’nun İncirlik ve Kürecik üsleri halen aktif bir şekilde, bu katliamı yapanlara, kritik hizmetler sunmaya devam ediyor. Samimiyetin de samimiyetsizliğin de, doğrunun da yalanın da apaçık ortada olduğu bu tabloda, yöneticilerimizin takdirini size bırakıyorum. Bizler yetkilileri, Allah’ın huzurunda, tarihin önünde ve insanlık vicdanında mahkûm olmamaları için uyarıyoruz. Bir an önce bu ağır ihanetten vazgeçmelerini hatırlatmakla yetiniyoruz. Değerli katılımcılar son bir hatırlatma ile açıklamamıza son veriyorum. İslam, bizden bütün insanlık için örnek bir ümmet olmamızı ister. Bu ümmet kavramı içerisinde etnik, coğrafi, mezhepsel veya başka hiçbir parçalanmaya veya bölünmeye cevaz verilmemiştir. Bugün her zamankinden fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız vardır”.