Ülkemiz dünyada eşi benzeri bulunmayan birçok tarihi ve doğal güzelliğe ev sahipliği yapmaktadır. Bu anlmamda, her bir köşesinde yeni buluntular ortaya çıkan ve tarihin başladığı topraklar olarak anılan Mezopotamya bölgesinin rolü ve önemli büyük. Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan Şanlıurfa'da varlığını ispatlamaya çalışan bir nokta: Bazda Mağaraları.
Görüntüsü ve gizemli tarihiyle ziyaretçilerin ilgisini çeken, Şanlıurfa’nın tarihi ve turistik gezi alanlarından biri olan 2 bin yıllık Bazda Mağaraları, şehir merkezinden yaklaşık 44 kilometre uzaklıktaki Harran sınırları içerisinde, ilçe merkezine yaklaşık 19 kilometre uzaklıkta yer alır. Bazda Mağaraları, 'Albazdu', 'Elbazde' ve 'Bozdağ' mağaraları adıyla bilinir ve tanınır. Bazda Mağaraları'ndaki tarihi ve gizemli yapılar, bölgeye gelen ziyaretçileri geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıkarmaktadır. Harran, Han el-Ba'rur/Şuayb Şehri/Soğmatar güzergahında bulunması ayrı bir önemi olmasını sağlamıştır. Zamanında Bağdat Ticaret yolu üzerinde bulunması da ayrı bir detay. Tarihi ve kültürel değere sahip olan Bazda Mağaraları, malesef yeterince tanıtılmaması ve bilinmemesinden dolayı saklı bir tarih gibidir.
Bölgenin çevresinde bulunan Harran, Şuayp Şehri ve Han el-Ba'rur yapıları için yüzlerce yıl taş alınması neticesinde çok sayıda meydan, tünel ve galerinin meydana gelmiştir. Yani çevredeki bu tarihi yerlerin de mağaradan alınan taşlarla inşa edildiği belirtiliyor. Çok geniş bir alana yayılan dağın dış cephelerindeki taşların kesilmesi sonucunda büyük oyuklar meydana gelmiştir. Yer yer iki hatta üç katlı bir şekilde oyulmuş ve yükseklikleri 10–15 metreye kadar varan ayaklar bırakılarak meydanlar oluşturulmuştur. Ayrıca uzun galeri ve tünellerle dağın çeşitli yönlerine doğru çıkışlar sağlanmıştır.
Bu mağaraların taş ocağı olarak kullanılmasının yanı sıra Harran çevresinin yazın 45 dereceyi aşan sıcağından korunmak için de açıldığı ve kullanıldığı mağara duvarındaki bir yazıttan anlaşılmaktadır. Ayrıca savaş zamanlarında sığınak olarak da işlev gördüğü düşünülmektedir.
Anadolu’nun en büyük, en gizemli ve gezilmeye değer bu tarihi taş ocaklarının belli bölümlerinin 13. yüzyılda 'Abdurrahman el-Hakkâri', 'Muhammed el-'îzar (Uzzar)' ve 'Temmamoğlu Mimar Muhammed (İbn'i Bakır)' gibi şahıslar tarafından işletildiği kayalara yazılmış Arapça üç kitabeden anlaşılmaktadır.
Bu kitabelerden birinde 'Abdurrahman el-Hakkari', diğerinde 'Haza'l-mevzi' Muhammed el-'îzar sahibu Rahimehullahü min rahmihi 'ala'l-fakir' (Bu yerin sahibinin Muhammed İzar olduğu belirtilerek sonunda Allah’ın rahmeti bu fakirin üzerine olsun) yazılıdır. Üçüncü kitabede ise; 'Bu güneş kılıfını (güneşten korunan bu mağarayı), Temmamoğlu mimar Muhammed H.649 (M.1251) senesinde açtı' anlamında 'Fetaha haza'l-ğumdu'ş-şems Muhammed ibni Temmam el-mi'mar rahimehullah. Sene tis'a ve erba'ine ve sitte mietin' yazılıdır.
Oldukça anıtsal bir yapıda ve dolayısıyla bu coğrafyadaki en büyük taş ocağı olan Bazda Mağaralarında bulunan kitabelerde Eyyubiler dönemi yazmaktadır ancak bu taş ocaklarının büyüklüğü göz önüne alındığında Roma döneminde de kullanılmış olduğu belirtilmektedir.
2010 yılında alanın '1. Derece Arkeolojik Sit Alanı' olarak tescil edilmesi ile bölge halkı mağaralarda yürütülecek çalışmalarla bölgenin turizme önemli bir katkısı olacağına ve bu sayede insanlara iş olanağı oluşturulacağına inanmış ancak ne yazık ki çalışmalar yetersiz kalmıştır.
Zamanla adeta kendi kaderine terk edilen mağaraların duvarları sprey boya ile yazılan yazılarla görüntü kirliliğine yol açmış durumda.