Tüyleri diken diken eden ses Urfa'dan! Dinleyenleri büyüledi

Şanlıurfa'nın Haliliye ilçesine bağlı Kısas Mahallesinde dünyaya gelen genç sanatçı Sevcan Aran sesi ile dinleyenleri büyüledi. Müzik ilgisi Kısas kültüründen kaynaklanan genç sanatçı opera sanatıyla ilgileniyor. Seslendirdiği eserle adeta dinleyenlerin tüylerini diken diken eden Aran Mersin üniversitesi Opera ve Şan bölümü mezunu.

5

Şanlıurfa'da "Aşıklar Diyarı" olarak bilinen Kısas Mahallesi, bölgede aşık tarzı şiir geleneğini sürdüren ve çok sayıda saz şairinin yetiştiği, gönül ehli insanların yaşadığı bir belde olarak bilinir. Yöreden çok değerli müzisyenler yetişmiş, yurtiçinde ve dışında Şanlıurfa başarıyla temsil edilmiştir. İşte bu denli geniş müzik kültürüne sahip Kısas'ın genç sanatçısı Sevcan Aran. Kısaslı sanatçı  sesiyle dinleyenleri adeta büyüledi.

Sevcan Aran kimdir?

1997 yılında Şanlıurfa'nın Haliliye ilçesine bağlı Kısas Mahallesinde dünyaya geldi. Mersin üniversitesi Opera ve Şan bölümünü bitirdi. Sevcan Aran Kısaslı ödüllü fotoğraf sanatçısı İzzet Aran'ın kızıdır. İzzet Aran hala fotoğraf sanatıyla uğraşıyor. Sevcan'ın müzik ilgisi kısas kültüründen kaynaklanıyor. Genç sanatçının ilerleyen zamanlarda opera sanatıyla ilgili çalışmalar yapmak gibi hedefleri var.

Müzik Şehri Şanlıurfa

Peygamberler şehri Şanlıurfa; "Müze Şehir", "Tarih ve Tarım Şehri" gibi ünvanlarla anılmasının yanı sıra aynı zamanda bir “Musiki Şehri” olarak da anılır. Özellikle müzik alanında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağına dahil edilerek “UNESCO Müzik Şehri” listesine kabul edilmesiyle bu ünvanını tescilledi.

Müzik şehri Şanlıurfa'da müzik denince akla gelen bir mahalle var, Kısas Mahallesi. "Aşıklar Diyarı" olarak bilinen Kısas Mahallesi, Güneydoğu Anadolu bölgesinde aşık tarzı şiir geleneğini sürdüren ve çok sayıda saz şairinin yetiştiği, gönül ehli insanların yaşadığı bir belde olarak bilinir. Yöreden çok değerli müzisyenler yetişmiş, yurtiçinde ve dışında Şanlıurfa başarıyla temsil edilmiştir. Bu yöredeki kültür değerlerinin içinde musiki, halen çok önemli bir yer tutmakta ve Kısas’ta yetişen Aşıklar gerek yurt içinde gerekse yurtdışında hayatları boyunca şiirler yazıp, deyişler söyleyerek, bağlama çalarak bu geleneği başarıyla sürdüren sanatçılar olmuştur.

Kısas Köyü Tarihi ve Halkı

Kısas, Şanlıurfa ilinin 12 km güney doğusunda Tektek Dağları’na giden yolun üzerinde, Harran Ovası’nın başlangıcında yeralmaktadır. Dili, geleneği-göreneği ve yaşam biçimi bakımından çevresindeki köylere benzemeyen, fakat şehir merkezi ile benzerlik gösteren ve Şanlıurfa merkezine bağlı bir Türkmen köyüdür. 1992 yılında belde olmuştur. Kısas adının tarih olarak geçtiği en eski kaynakta, 1035 yılında Arapların hâkimiyetindeki Kısas’a Urfa’daki Bizanslıların akınlar yaptıkları bahsedilmektedir.

Kısas adından bahseden diğer eski bir kaynak ise Urfalı Mateos’tur. Vak’ayinâme’sinde ünlü Selçuklu kumandanı Sâlâr-ı Horasan’ın (1065 yılında) Urfa’ya gelişinden “... Sâlâr-ı Horasan, Urfa memleketine geldi ve Çalap (Culap) üzerine yürüdü. Oranın muhtelif yerlerinde şiddetli katliamlar icra etti ve birçok insanı da esarete sürükledi. Sonra Deb denilen kaleye karşı yürüdü. Oranın halkını kâmilen kılıçtan geçirdi. Sonra da Ksaus denen yere gelip karargâh kurdu. Urfa’da bulunan 4000 atlı ve piyade Roma askeri, Türklere karşı yürüyüp Ksaus’a yakın bir yer olan Tılag’a geldiler, bunu gören Sâlâr-ı Horasan askerlerine hücum emrini verdi. Fakat Roma askerleri muharebe daha başlamadan önce kaçtılar... Müslümanlar onları şehrin hendeğine kadar kovaladılar.” diye bahsedilmektedir. Buradan da anlaşılıyor ki Türkler ilk kez 1065 yılında Kısas’a kadar gelmişlerdir.

J.B.Segal’in, Edessa ‘The Blessed City’ isimli kitabının 233. sayfasında; 1110 yılında Musul valisi Emir Mevdud’un komutasındaki ve diğer Türk komutanlarından oluşan bir grubun Urfa üzerine geldiği, Türklerin Urfa’nın doğusunda, Kısas Kalesi yakınında kamp kurdukları, Urfa’yı kuşatmayıp ancak manastırları tahrip etmekle yetindikleri yeralmaktadır. Kısas’taki höyükte daha önceleri bir kalenin bulunduğu buradan anlaşılıyor.

Yine aynı kitabın 237. sayfasında; “1138 yılında Artuklu beyi Timurtaş, civarda yaptığı birkaç başarılı akın ve savaş sonucunda birçok Frankı öldürdü ve esir aldı. Esirlerle Urfa önüne geldi ve kentin teslimini istedi. Ancak Franklar kenti teslim etmediler. Bunun üzerine Türkler Urfa’nın doğusundaki önemli bir kale olan Kısas kalesini zaptettikten sonra geri çekilmişlerdir.” diye bahsedilmektedir.

16. yüzyılın sonlarına doğru Mevali Türkmenleri’nin yaşadığı Kısas’ta halkının Suriye’yle Türkmen Culabı (rakka şehrinin çevresinde bir yer) denen bölgeye göç edip yerleştiğini ve köyün uzun süre boş kaldığını söyleyen Sefâî, köyün bugünkü halkının buraya gelişini ise şöyle hikâye etmektedir: “Zeynel Abidin’in torunlarından olduğu söylenen Seyit Ahmet adında bir Türk 1600 yıllarında yakınlarıyla birlikte Horasan’dan buraya gelir yerleşir. Kerâmet ve mûcizeler sahibidir. Fakir fukaraya kazan kaynatan ve sevilen bir zattır. Bizler bu topluluğun evlatlarıyız.”

Aşık Sefâi, Kısas adının ise Emeviler’le Abbâsiler arasında yapılan savaşlarda tarafların “kısasa kısas” davranışlarından geldiğini söylüyor ve ekliyor. “Emevi halifeleri, iktidarları döneminde müslüman halka çok zulmediyorlardı. Nihayet Horasan’dan Eba Müslim denen bir yiğit 40 sene süren bir savaş sonunda Yezid’in oğlu Mervan’ı yendi. Böylece hem Türkler hem de Araplar huzura kavuştular.”

Aşık Sefâî destânımsı hikâyesine devamla şöyle diyor: “Muharebenin çoğu Harran ovasında olur. Emeviler esir aldıkları askerleri bir tepede diri diri yakarlarmış. Eba Müslim tarafı ise esir aldıkları Emevi askerlerini önce yola çağırırlar ve yola girmedikleri takdirde oniki imam aşkına başlarına oniki çivi çakarlarmış”.

Aslında Aşık Sefâî burada, 8. yüzyılda Arap Dünyası’ndaki toplumsal bölünmelerden yararlanarak Emeviler’e karşı bir ayaklanma başlatan Eba Müslimi Horasanî’nin, son Emevi halifesi II. Mervan’ı yenilgiye uğratarak Ebü’l Abbas’ın Abbâsi halifesi seçilmesini sağlayan savaşını, efsânevi bir dille anlatmaktadır.

Şah Muhammed

Aşık Sefâî’nin anlattığına göre Eba Müslimi Horasani’nin Emevilerle olan ve kırk sene süren savaşında Eba Müslim’e, Hürzem (Harezm) beylerinden Şah Muhammed ve kardeşi Fatma Hatun yardım etmişlerdir. Şah Muhammed bir gün ava çıkar. Kırk kişilik bir kalabalık görür. Bunların kimler olduğunu öğrenmek üzere adamlarını gönderir. Adamlar gider bakarlar ki kırk kişiden otuz yedisi ölmüş, üçü yaşıyor. Ama onların da dili kesilmiş. Dilsizlerin yazıyla anlatmalarından Eba Müslim’im askerleri oldukları anlaşılır. Eba Müslim’in burada Emevilerle savaş yaptığını öğrenen Şah Muhammed, şimdiye kadar mücâdeleye girmemiş olduğuna kahırlanır. 40.000 askeriyle savaşa katılır ve altın tahtını Eba Müslüm’e hediye eder. Uzun yıllar süren savaşlar sonunda Şah Muhammed bir savaşta şehit düşer. Türbesi halen Kısas’ta bulunmaktadır ve önemli bir ziyaret yeridir.

Hazreti Ali yanlısı oluşu ve Kerbela faciasının öcünü almak için Emevilere karşı savaşması ile Eba Müslüm, Anadolu’da bulunan inanışlar arasında olduğu gibi Kısas halkının zihninde de efsânevi bir kişiliğe bürünmüştür.

Kısas’da Sosyal ve Kültürel Yapı

Kısas halkı tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Buğday, arpa, pamuk, mercimek, fıstık yetiştirilmekte; az ölçüde bağcılık da yapılmaktadır. Son yıllarda sulu tarıma geçilmiştir. Ekonomik durum orta düzeydedir. 1997 sayımına göre köy 700 hâneli olup nüfusu ise 5.400’dür.

Beldede; Belediye teşkilatı, Tarım Kredi Kooperatifi, Sağlık Ocağı, İlköğretim Okulu ile Belediye Kütüphânesi, Sulama Birliği, 3 kahvehâne, 3 fırın, 10 bakkal dükkânı, Ziraat Teknisyenliği, PTT acentalığı, 2 Cem Evi ve 2 cami bulunmaktadır. Şehir merkezi ile bağlantıyı sağlayan yol asfalttır.

Çevresinde yeralan; Fiyen, Sultan Tepe, Çekçek, Çamurlu, Köpürlük, Cüdeyde gibi köylerde yoğun olarak Arapça konuşulmasına karşılık; Kısıs’ta konuşulan tek dil Türkçe’dir ve şehir merkezindeki Türkçe’ye göre, daha saf ve daha temizdir. Okuma yazma oranı diğer köylere göre daha ileridir.

Kısas halkı, dinine, geleneklerine, devlete ve Cumhuriyete bağlı; milliyetçi, vatanperver, misafirperver insanlardır.

Köyde ağalık ve büyük toprak sahipliğine rastlanmamaktadır. Herkesin kendine yetecek kadar toprağı bulunmaktadır.

Kısaslılar; “Biz kendimize Alevi diyoruz ama aslında Bektaşi’yiz. Zaten Alevi, Bektaşi aynıdır” demektedirler. Kısas Köyü’nün çoğu Bektaşi olmakla birlikte köyde Sünni Türkmenler de yaşamaktadır. Bektaşilerin iki cem evinin yanısıra Sünnilerin de köyde iki camileri vardır. Köyde manen ayrılıklardan dolayı bugüne kadar hiç kavga olmamış, zaman zaman olan kavgalar ise başka kaynaklıdır.

Gelenekler

Kısas, geleneklerini yaşatmaya çalışan gönül ehli insanların beldesi ve aşıklar diyarıdır. Düğün geleneği kısmen değişmiş olup bazı aileler şehirde düğün salonlarında düğün yapmaktadır. Eskiden köyde yapılan düğünler çok şenlikli olup on gün sürermiş.

Ölümle ilgili gelenek ise Kısas’ta şöyledir: Cenaze, evde imam tarafından yıkanır. Mezarlıkta namazı kılınır. Mezar başında hoca, dua okur. Üç gün taziye yapılır. Komşular, cenaze sahibini yemeğe davet eder. Üç gün sonra cenaze sahibi kurban keser ve bütün köyü davet eder (Buna “Topraktan Kaldırma” denir). Taziyede, gelenler tarafından Yasin ve Fatiha sureleri okunur.

Kısas’ta 12 gün Kerbela şehitleri, 3 gün de mas’um-ı pâklar için olmak üzere her yıl muharrem ayında 15 gün oruç tutulur. Oruçta 15 gün boyunca etli yemek yenmez, sakal traşı olunmaz yıkanılmaz, aynaya bakılmaz, su içilmez (Ayran, şerbet içilir). Mecbur kalanlar suyun içine biraz toprak karıştırarak içer. İftarda kana kana su içmek günah sayılır. Oruç sonunda aşure pişer. Kazan başında toplanılarak dua okunur. Aşure’nin yanısıra kurban kesenler de olur. Oruç bitse bile Muharrem ayı içinde kelle ve ciğer gibi yemekler yapılmaz (diğer etli yemekler yapılabilir).

Yılda bir defa Ocak ayında görgü-sorgu kurbanı yapılır. Tarikat mensupları, aralarında para toplarlar. Kurban alınıp kesildikten sonra, Baba: “Razı mısınız birbirinizden?” diye sorar. Küskünler barışır. “Gelme gelme, dönme dönme, gelenin malı, dönenin canı” diye yemin verilir. Düşkünler (suç işlemiş kişiler) görgü-sorgu kurbanına katılamaz.