Malum kuffe ehli, Seyyidina Hz. Hüseyin (r.a)'i kuffe'ye davet ederken; ona, Yezid'in nahoş şeylerle iştigal edip cemaatle namaza çıkmadığını ve benzeri şeylerinden şikayet etmişlerdi. Hz. Hüseyin (r.a), kuffe halkının müteaddit davetleri sonucunda; oraya gitmeye karar verince, başta kardeşi Muhammed Hanefi olmak üzere sahabenin ileri gelenlerinden bir kısmı onun kuffeye gitmesine karşı çıktılarsa da, Hz. Hüseyin (r.a)'i ikna edememişlerdi. Çünkü Medinedeki sahabiler, kuffe halkının dilleri Hz. Hüseyin ile birlikte görünse de, kılıçlarının Yezid'den yana olduğunu biliyorlardı. Kuffe halkı, Hz. İmam Ali (r.a) Efendimizin şehadetinin ardından, Hz. Hüseyin'i (r.a) davet ettikleri zaman, kuffede merkezi yönetimde büyük boşluklar ve sıkıntılar yaşanıyordu.
Hz. Hüseyin (r.a) Efendimiz, davete icabet etmek lazımdır sorumluluğuyla; kuffeye doğru yola çıkarken, beraberinde aile efradı olmak üzere yakın arabalarıyla birlikte yetmiş üç kişilik bir kafileyle yola çıkmıştı... Ama Yezid nasipsizinin tayin etmiş olduğu ibn-i Ziyad zındığı, Kocaman bir orduyla küffeden yola çıkmış, Fırat Nehri ile Hz. Hüseyin (r.a) arasındaki alanda ordusunu koşulandırmakla, habis niyetini ortaya koymuştu. Gerisi herkesin malumu!
Şimdi bize düşen, o gün tarihte cereyan etmiş olan o menfur ve acı hadiseden; kendimiz için dersler çıkarmamız gerektiği kanaatindeyim. Neden gitti, ne oldu, kim haklı, kim haksızdı gibi kafa karıştıran sorular sormak yerine; bu gün modern dünyada, küresel kapitalizmin/emperyalizmin, dünyanın her tarafını savaş alanına çevirdiği bir zaman diliminde, biz Müslümanların nasıl hareket etmemiz gerektiği üzerinde kafa yormamız gerektiğine inanıyorum!
Asıl olan mesele şu: "Dilimizle Hz. İbrahim'in yanında olduğumuzu söylüyorsak, eylem ve tavrımızla Nemrud'un karşısında olmalıyız!
Musa'nın (a.s) yanında durmanın yeterli olmadığını, Firavun'nun karşısında olmamızın gerektiğini bilmeliyiz!
Hz. Muhammed (s.a.v)'e tâbi olduğumuzu iddia etmemiz yetmez, her hal ve minvalde; gerek sosyal hayatta, gerek ticarette, gerek siyasette, gerek muamelatta, gerek ukubatta gerek ibadette; hatta gerekse ölüm söz konusu olduğunda dahi, Ebu Cehil ve onun tarafında saf tutanların karşısına dikilmenin de anın vacibi olduğunu bilmek gerekmektedir...
Yoksa kuru bir iddiadan ibaret olan ben şunun ya da hakkın yanındayım demenin, hasılatı ve inandırıcılığı kısır olan bir söylemden ibaret olduğu bilinmelidir!
Bir insan diliyle Hüseyin'i olduğunu iddia ediyorsa, eylemiyle de Yezid'in karşısında durmaya cesaret etmelidir. Hüseyin'i olduğunu iddia edip, Yezid ile iş tutanların; modern çağın nifak ehlidirler!
Bakınız yüce Rabbimiz Kerim kitabımız Kur'an'i kerimde şöyle buyurmaktadır: "Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da Onların hastalığını artırdı. Yalan söylemekte olduklarından dolayı onlar için elem verici bir azap vardır. Muminlerle karşılaştıkları zaman: iman ettik derler. Şeytanları ile baş başa kaldıkları zaman ise: "Mukakkak ki biz sizinle beraberiz, biz sadece onlarla alay edicileriz derler." (Bakara: 10.14)
Evet, ayetlerin bu mesajı; günümüzde bende Müslümanlardanım dediği halde; sokak ve mahalle değiştirir gibi fikir ve saf değişiren menfaatperest zavallılar için de geçerlidir?
Adam bu gün burada görünürken, hiç bir sebep yokken yarın başka kişilerle tuttuğu görülüyorsa, bunun adı bukalemunluktur! Bu tutarsızlığın, ikiyüzlülüğün, kurnazlığın, cambazlığın, yanar dönerliğin, bukalemun gibi renkten renge girmenin adı; hiç kimse kusura bakmasın, diliyle Hüseyin'i olduğunu söyleyip, gücüyle Yezid'in safında yer almaktır.
Kim olursa olsun, ister sağdan isterse soldan olsun; bir insan, inandığı gibi yaşamazsa, yaşadığı gibi inanmaya mahkumdur! Söz konusu kişi ve kimseler, kuş gibi daldan dala konar, menfaati nerede bulursa orada nemalanmaya çalışır. Yıllarca bir oluşumun çatısı altında, koyu mücadele verdikleri halde; bir zaman sonra düşman bellediği kimselerin yanında yer alanları biliyoruz. İnsan nasıl bu kadar pespaye, değersiz, ucuz ve hafif olabiliyor anlamakta güçlük çekiyorum?
Düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla hareket edenler, insan fıtratının ve hakikatin katilleridirler... Bir insan neyse o olmalı, olduğu gibi görünüp yaşamalıdır... Eylemleriyle hainlerin, din düşmanlarının, fitne ve fesattan beslenenlerin yanında yer alanlar; günde beş yerine on defa camide namaz kalsalar dahi, yaptıkları beyhude ve boş bir ameldir... Kısacası kimse kimseyi ve kendini kandırmasın. Diliyle Hüseyin'i; kılıcıyla Yezid'i olmanın İslâm'da adı: yukarıda meallerini verdiğimiz, Bakara süresinin 10 ve 14 ayetlerin de tarif edildiği gibidir...
Kalın sağlıcakla efendim!
18 Mayıs 2023.
SÖYLEMLERİ HÜSEYN-İ EYLEMLERİ YEZİD-İ
Malum kuffe ehli, Seyyidina Hz. Hüseyin (r.a)'i kuffe'ye davet ederken; ona, Yezid'in nahoş şeylerle iştigal edip cemaatle namaza çıkmadığını ve benz...
0 Yorum