25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, dünya genelinde kadınların uğradığı şiddet ve ayrımcılıkla mücadele için önemli bir hatırlatma işlevi görüyor. Kadınların toplumsal yaşamın her alanında hak ettikleri değeri bulamaması, ikincil konumda tutulması, şiddet ve istismara uğraması, bazen de cinayetlere kurban gitmesi, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Bu sorun, Şanlıurfa’da da kadınların yaşamlarını tehdit eden önemli bir mesele olarak varlığını sürdürüyor.
Şanlıurfa Barosu Kadın Hakları Merkezi, bu anlamlı günde, kadına yönelik şiddetle mücadeleye dikkat çekmek amacıyla bir basın açıklaması düzenledi.
Açıklama, Şanlıurfa Barosu önünde gerçekleştirildi ve Şanlıurfa Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Şirin Cemile Kızılkaya tarafından okundu.
Kızılkaya, kadına yönelik şiddetin önlenmesinin yalnızca kadınların değil, tüm insanlığın ortak mücadelesi olduğunu vurguladı.
KIZILKAYA: BİR KADIN DAHA, ERKEK ŞİDDETİNİN KURBANI OLDU
“Şanlıurfa Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak Kadına Şiddetle Mücadele Haftasında farkındalık yaratmaya çalıştığımız bu haftada bile Şanlıurfa’da Leyla Ü. adında bir kadın erkek şiddetinin kurbanı olmuş, bir kadın daha hayattan koparılmıştır.”diyen Kızılkaya, “Türkiye’de her gün kadınlar, en temel insan hakkı olan yaşam haklarından mahrum bırakılmakta, erkek şiddeti toplumun kanayan yarası olmaya devam etmektedir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2024 yılı verilerine göre, yüzlerce kadın erkek şiddetiyle hayatını kaybetmiş ya da ağır mağduriyetler yaşamıştır. Leyla Ü.’nün katledilmesi, kadınların yaşadığı şiddetin münferit değil, sistematik ve toplumsal bir sorun olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.” şeklinde konuştu.
“CİNAYETLERİNİN VE ŞİDDET VAKALARININ ARTTIĞI AÇIKÇA GÖRÜLMEKTEDİR”
Kadına yönelik şiddetle mücadelede İstanbul Sözleşmesi’nin önemine değinen Kızılkaya, şunları kaydetti:
“Kadına yönelik şiddetle mücadelede en önemli kazanımlardan biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz bir şekilde çekilme kararı, kadınları korumasız bırakmış, failleri cesaretlendirmiş ve şiddetle mücadelede geri adım atılmasına neden olmuştur. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin ardından kadın cinayetlerinin ve şiddet vakalarının arttığı açıkça görülmektedir. Hâlihazırda yürürlükte olan 6284 sayılı Kanun ise tam anlamıyla uygulanmamakta, kadınların yaşam hakkını koruma noktasında yetersiz kalmaktadır.”
“AİLE İÇİNDEKİ ŞİDDETİ GÖRMEZDEN GELMEK, ADALET ARAYIŞLARINI İMKÂNSIZ HALE GETİRMEKTEDİR”
Toplumsal eşitsizlikler, cezasızlık politikalar ve yetersiz önlemler kadına yönelik şiddeti artırdığını belirten Kızılkaya, “Kadına yönelik şiddetin artışı yalnızca bireysel faillerle değil, toplumsal eşitsizlikler, cezasızlık politikaları ve yetersiz önlemlerle doğrudan ilişkilidir. Aile içindeki şiddeti görmezden gelmek, kadınların yaşadığı mağduriyetleri derinleştirmekte ve adalet arayışlarını imkânsız hale getirmektedir. Devletin birincil sorumluluğu, kadınların yaşam hakkını güvence altına almak, şiddeti önlemek için hukuki ve toplumsal mekanizmaları eksiksiz şekilde işletmektir.” ifadelerini kullandı.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE ÖRÜLEN DUVARLARI HEP BİRLİKTE YIKACAĞIZ”
Kadına yönelik şiddetin insanlığın onur mücadelesi olduğunu belirten Kızılkaya, son olarak şunları söyledi:
“Şanlıurfa Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak bir kez daha vurguluyoruz: Kadına yönelik şiddetle örülen duvarları hep birlikte yıkacağız. Kadınların eşit, özgür ve şiddetsiz bir hayat sürmesi, pazarlık konusu yapılamayacak en temel insan hakkıdır. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi, 6284 sayılı Kanun’un eksiksiz uygulanması ve cezasızlık politikalarına son verilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Unutulmamalıdır ki, kadınların yaşam hakkını savunmak yalnızca kadınların değil, insanlığın onur mücadelesidir. Kadına yönelik şiddeti önlemek, eşitlik ve adaleti sağlamaktan geçer.”