Şanlıurfa dahil 9 il ve 3 ülkenin can damarı! İşte Fırat’ın vasiyeti…

Ortadoğu'nun en uzun akarsuyu Fırat Nehri, Murat ve Karasu nehirlerinin birleşmesiyle oluşup yaklaşık 2 bin 800 kilometre uzunluğuyla Türkiye, Suriye ve Irak'taki birçok kente hayat veriyor. Türkiye'nin Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Gaziantep ve Şanlıurfa illerinin verimli topraklarını sulayarak bu bölgelerin ekonomik ve tarımsal gelişiminde kritik bir rol oynuyor.

5

Ortadoğu’nun en uzun akarsuyu olan Fırat Nehri, Murat ve Karasu nehirlerinin birleşmesiyle oluşuyor ve yaklaşık 2 bin 800 kilometrelik uzunluğuyla Türkiye, Suriye ve Irak’taki birçok kente hayat veriyor. Fırat Nehri, tarih boyunca “su kenarı” arayan insanoğlunu besleyerek, geçiş yaptığı bölgelerde tarım ve yerleşim alanlarını destekledi. Türkiye’nin Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Gaziantep ve Şanlıurfa illerindeki verimli toprakları sulayan Fırat, bu illerdeki ekonomik ve tarımsal kalkınmada büyük bir rol oynuyor.

GAP PROJESİ VE FIRAT NEHRİ’NİN BÖLGESEL KATKILARI 

Cumhuriyet döneminin en büyük projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Fırat Nehri’nin bu bölgedeki önemini daha da artırmış ve özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki illere büyük katkılar sağlamıştır. Şanlıurfa, Gaziantep ve Adıyaman illerinin sınırlarını belirleyen Fırat Nehri üzerinde, Atatürk, Keban, Karakaya, Birecik ve Karkamış barajları bulunmaktadır.

FIRAT'IN VASİYETİ

Fırat Nehri’nin maddi ve manevi önemi yanı sıra, geçiş yaptığı bölgelerdeki sosyal ve kültürel yapıyı da etkilediği gözlemlenmektedir. Bu bağlamda, A. Naci İpek’in "Şiilerde Urfa" kitabında yer alan İ.Hakkı Bilgin’in "Şairle Fırat" adlı şiiri, Fırat’ın bölge halkı üzerindeki derin etkilerini ve kültürel mirasını yansıtmaktadır. 

İşte o şiir…

“ŞAİRLE FIRAT”

 

Asırlar geldi geçti, bakmadın bu diyara

Kattın gözyaşlarımı çağlayan melalına.

Yazıklar! Diye, sana hasret çeken rüzgâra

Sordum. O da ağlıyor, bu acıklı halına...

Kâşki, aksaydı suyun bin dereden, bin koldan.

Ah... Çevirebilseydim seni bu eski yoldan.

Ne bekliyorsun, bilmem, bu kumsaldan, bu çölden

Artık yeter girdiğin, bu yurdun vebalına...

îçseydi toprağımız suyundan kana kana,

Döner miydi bu iller, bir bakımsız yabana?

Duyurayım sesini yedi iklim, dört yana;

Bak, benim dileğime... Senin şu ihmalına...

Efsaneler nakleden başı dumanlı dağlar,

Huzurunda diz çökmüş, sanki, sızlar ve ağlar;

Bir hançerle vurulmuş gibi kalbimi dağlar.

Ben acırım ağaran saçma sakalına...

Bazen taşar gürlersin, o geniş yatağından,

Geçmez kalır kervanlar, o geniş konağından.

Korkunç sellerin akar, başından ayağından;

Kıyarsın sahillerin sevimli nihalına...

Şu yaptığın savaştan, bir ak yüzle çıkmadın.

Bu serseri hayattan usanmadın, bıkmadın.

Dostlarının elinden bir lâhzacık sıkmadın,

Nedir, bilmem cevabın; bu çengin kartalına?...

 

FIRAT:

 

Kıyılarım yüksektir, yamaç dağlar yol vermez;

Bu sitemin boş yere, aklın bu sırra ermez!

Deli başım eğilmez, bir tuzağa hiç girmez,

Bu sözlerin benziyor çobanın mavalına...

Biraz da ben haklıyım; dinle benim sözümü:

Dökeyim dertlerimi, açayım ben özümü...

Siz bana bakmadınız, ben de yumdum gözümü.

Kim bakar bilmiyorum, talihsizler falına...

Çekilsin durağımdan; o sarp dağlar, kayalar!

Kana kana suyumdan içsin ova, yaylalar.

Cetvel kanal açılsın, gülsün artık obalar.

Dönsün benim dileğim, Ferhad’m masalına...

Demir köprü kurulsun, her yanımda bir motor;

İşlesin makinalar, taşsın göğsümde gurur.

Sırtımdan geçen kervan, versin bana bin sürür.

Konsun şakrak bülbüller: Saadetin dalına...

Sakarya, ünlü şanlı Dicle benim bir başım.

Kızılırmak, Gediz’dir can yürekten kardaşım.

Ben aşıkım bu yurda, dinmez asla göz yaşım.

Benzedim dehrin, fakat, parasız dellalına...

Erzurum yaylasından çıkıp dağlar aşarım.

O geniş yatağımdan bazen coşup taşarım.

Bu öğüdü verenin aklına ben şaşarım.

Bu ağıdı yazan kim Fırat’ın zevalına...

 

ŞAİR:

 

Gönlüm sana bağlıdır, ey ihtiyar ata su,

Ey kaynağı ezelden, ebediyet yolcusu

Sundun bana bir şarap!.. Mestlik, rindlik duygusu

Vakıf oldum, şimdi ben, sarhoşlar ahvalma...

Ben de bir aşk taşırım; ne yahşidir, ne yaman.

Yaşar benim kalbimde yurt kaygusu, her zaman.

Bir füsuna kapılmış döner bu çarh-ı devran

İnandım varlığıma, bu devrin kemalına...

Ben de sana bir eşim, bir uçmağa benzeyen

Bu illerde hür doğup, hür yaşayan bir insan.

Vatana sakladığım en canlı bir armağan

Coşkun heyecanımdır, yücelen ikbalına...

Haksızlığı susturan bu gür, vakur sesinle

Bir tılsıma bağlandım, efsunlu nefesinle...

Öğrendim bir hakikat, bu şuurlu dersinle,

Bu destanı yazdım ben, gönlümün şehbalına

Sularım kevser, zemzem... Aksın her yanımızdan.

Tarihlere karışmış,-onda var kanımızdan.

Bir parçasın sen bize, yücelen şanımızdan.

Aşıksın ta ezelden, hür Türk’ün Hilâlına...

Oldukça başımızda Büyük Gazi Kumandan,

Bu işleri, azmimiz yaratacaktır, inan!

Ahdini ifa etmek Türk oğluna bir iman:

Bu ülküyle yaşarız yurdun istiklâline...