EVİN DEĞERİ
Urfa'da ev fiyatları başını almış gidiyor, ucuz sayılan evler bile artık trilyonlarla ifade ediliyor. Ev satın almakla da iş bitmiyor, dayayıp döşemek de evden daha fazla bir bedel tutuyor. Dünyanın faniliğini ve ahireti unutturacak şekilde her geçen gün daha modern ve daha pahalı evler inşa ediliyor. Şatafatta, akıl almaz konfor ve israfta evler yarışıyor.
Oysa dünya ve içindeki her şey fanidir, insan bu dünyada temelli değil, misafirdir. Her şeyin sonu vardır. Her yeni eskir, her yapı yıkılır, her başlayan biter. Dünya hayatının da bir sonu vardır. Ancak evlerin ve ev eşyalarının hali bu faniliği unutturuyor. Allah'ın evi Kâbe ibadet için kıble olduğu gibi sadeliği ile de Müslümanlar için modeldir.
Cennet evlerini ve bahçelerini birkaç kelimeyle, yarım yamalak okudukları ayet ve dualarla satın almaya kalkanlar, fani dünyanın fani evlerine nerdeyse bir ömürlük çalışma ve emeklerinin karşılığını, hatta bazılarına kat kat fazlasını ödüyor. Âcizane kendi adıma ifade edeyim ki, ömrüm boyunca elde ettiğim kazancın tamamını bazı evlere biçilen parasal değeri karşılayamıyor. İnsan, dünyanın hiç kimseye yar olmayan mülklerinin değerini artırdıkça, ebedi âlemin mülklerini ucuz görmeye başlıyor. Çünkü birbirine zıt iki şeyden hangisine fazla değer verilse, diğerinin değeri düşürülmüş olur. Unutulmamalıdır ki, cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir..
Hadisi Şerifin bildirdiğine göre her sabah bir melek seslenir: "Ölmek için doğarsınız, yıkılmak için binalar yaparsınız." (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 140, Hadis no: 2041; Münâvî, Feyzü’l-Kadir, 5:483, Hadis no: 8053; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, I, 94.)
Meleğin her sabah söylediği, aslında her gün gözümüzün önünde gerçekleşiyor. Her gün çevremizde doğanlar gibi, vakti gelenlerin ölmesi, şimdiye kadar tanıdıklarımızdan ölümden kurtulan hiç kimsenin bulunmaması, bizden öncekilerin inşa ettikleri evlerin harabeye dönmüş ya da tamamen yıkılmış halleri bu gerçeğin gözle görünür kanıtlarıdır. Bu asırımızda sahiplenmeye çalıştığımız arazi ve mülkler, bizden önceki zamanlarda binlerce kez sahip değiştirmiş, hiç kimseye yar olmamıştır. Bediüzzaman, sözünü ettiğimiz hadis-i şerifi naklettikten sonra, “İşte bu hakikati kulağımla değil, gözümle işitiyordum.” şeklinde ilginç bir ifadeyle, bu gerçeğin gözler önündeki kanıtlarına işaret etmiştir. Van kalesinin harabe hali ve yıkılmış medreseler ile ilgili düşünceleriyle de bu sözüne açıklık getirmiştir:
“Evet, binler sene yaşamış o ihtiyar kalenin başındaki menzillerin harap olması ve onun altındaki şehrin sekiz sene zarfında sekiz yüz sene kadar ihtiyarlanması ve kale altındaki gayet hayattar ve mecma-i ahbap olan medresemin vefatı, umum Osmanlı Devletinde bütün medreselerin vefatını gösteren cenazesinin mânevî azametine işareten, koca Van Kalesinin yekpare taşı ona bir mezar taşı olmuş. Adeta o medresedeki, sekiz sene evvel benimle beraber bulunan merhum talebelerim, kabirlerinde benimle beraber ağlıyorlar. Belki o kasabanın harabe duvarları, dağılmış taşları benimle beraber ağlıyorlar. Ve onları ağlıyor gibi gördüm.” (Lem'alar, 26. Lem'a)
Dünya, ahiretin tarlası olduğu oranda değerlidir. Fani evler ancak ebedi âlemde yarayacak faaliyetlere mekân olursa değer kazanır. Hira bir mağara olduğu halde, saraylardan daha değerlidir. Hz Ali'nin kılıcı, maddesi itibariyle fazla para etmeyen bir demir parçası olduğu halde, Hz. Ali'nin kullandığı ve kendisine a aidiyeti itibariyle paha biçilmez bir değerdedir. Bu nedenledir ki Yüce Allah’ın evlerle ilgili olarak Hz. Musa ve kardeşine verdiği emir, Kur’an’da şöyle bildirilmiştir:
“Mûsâ’ya ve kardeşine şöyle vahyettik: “İkiniz kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi kıble (kıbleye uygun, namaz kılınacak durumda) yapın ve namazı dosdoğru kılın. (Ey Mûsâ!) iman edenleri müjdele.” (Yunus, 87.)”
Demek ki maddenin, eşyanın değeri mana iledir, yoksa gerçekte değersizdir. Onun için Arap atasözü der ki: “Şerefu’l-mekâni bi’l-mekin: bir mekânın şerefi o mekânın içindekilerledir, orada, yaşayan insandan gelir.” anlamındadır.