BEŞERDEN İNSANA YOLCULUK; ORUÇ
İnsan, biyolojik yönüyle, fiziki yönüyle, etiyle, kemiğiyle beşerdir. İnsanın bütün dünya yolculuğu esasen beşer halinden insan haline ulaşma çabasıdır. Arayışı, insan olmak içindir. Ve insan beşer yönünde insan haline ulaşabildiği oranda, dünyanın huzursuzluğundan, kalp yetmezliğinden, buhranlarından kurtulabilecektir. Bu bağlamda, beşerden insan ulaşma çabası bir varoluş yolculuğudur. Ve insan et, kemik olarak var olmaktan; insana doğru var oluşa geçebildiği takdirde insan olabilecektir, insan kalabilecektir.
İnsanın beşer yönünden, insan olma yönüne doğru yolculuğunu koordinat sisteminden hareketle ifade etmeye çalışalım. Yatay eksende; nefs, heva, şehvet ve iştahın olduğu; dikey eksende; akıl, gönül, ruh ve kalbin olduğu bir yapıda olan insan şehvet ve iştaha yaklaştığı oranda nefsin ve hevanın esiri olacak ve aynı oranda akıl ve ruhtan uzaklaşacaktır. Ya da yatay eksende fiziki yönü olan insan bu fiziki yönüne metafizik bir elbise giydiremediği takdirde varlıktan var oluşa geçemeyecektir. Evet, insan vardır ve fakat salt var olmak; insanı taştan, ağaçtan, doğada olan herhangi bir varlıktan öteye geçiremeyecektir. İnsan “sürekli bir oluş” olmak durumundadır. Sürekli oluş için ise metafizik yönüne, akıl yönüne, gönlüne, ruhuna hâsılı kendisini herhangi bir beşerden farklı kılarak insanlığına ulaştırabilmesinin yolu “kendiliği için, kendine yatırım” yapmaktan geçecektir.
Koordinat sistemi ile ifade etmeye çalıştığımız yapıyı, insan vücudu üzerinden okumaya çalışırsak şöyle bir okuma yapabiliriz. İnsan biyolojik yapısı itibariyle; ortada duran karın ve mide bölgesi ile iştahı, üst tarafta, kalp ve daha üst tarafta duran kafa bölgesi ile ruh, gönül ve aklı, aşağıda yer alan ise cinsel bölge ile de şehveti temsil eder.
Yazının başından bu yana ifade ettiklerimizi oruç bağlamında değerlendirdiğimizde; insanlığı en eski tarihlerinden beri hemen hemen bütün dinlerde farklı şekillerde yer alan orucun; insanın, aynı kelime kökünden gelen “şehvet ve iştah” yanını kısarak, akıl ve gönül yönünü, ruh yönünü doyurma çabası olarak okuyabiliriz. Evet, oruç; insanın beşer yönünden insan olma yönüne doğru fiziki olarak aç kalmanın ötesine geçerek metafizik bir yolculuğa çıkmasıdır. Oruç; beşerden insana, insandan Öte’ye ulaşabilmek için; insanı başka bir insana, zamanı başka bir zamana, mekânı başka bir mekâna hâsılı yaşamı bambaşka bir hayata dönüştürebilmek içindir. Oruç beşeri insan kılabilmek içindir.
“Oruç, ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesidir.” Evet, böyle diyordu Sezai Karakoç, samanyolunda ziyafet olarak adlandırdığı oruç yazılarını topladığı kitabında. “Samanyolunda Ziyafet” yani “gök sofrası”; gök sofrasının açılabilmesi için yer sofralarını kapatmak… Sizce de dikkate değer değil mi? Ve devam ediyordu; “Oruç insanın yükselişidir. İnsanın hayvandan meleğe yükselişi, Hayvandan meleğe doğru yolculuk; içteki karanlıkların eriyişi, yerini metafizik ışıkların alması oruçla…”
Oruç insanı onaracaktır, temizleyecektir; ruhunu temizleyecektir, gönlünü temizleyecektir, aklını temizleyecektir; baştan ayağa onaracaktır insanı. İlahi bir rehabilitasyona dönüşecektir oruç. Oruç insanı inşiraha ulaştıracaktır. Dünyanın kirlerinden arınabilmek için başka bir dünyaya yolculuktur oruç. Oruç insanı insan kılmak için ‘hayvani’ yönlerinden ‘insanlaşma’ sürecine yolculuğudur. Arınmak için temizlenmek için başka dünyalardan iç âleme bir yolculuktur oruç. Oruçla insan dışarılardan içerilere, taşradan merkeze, yani kendine, yani yüreğine kutsal bir yolculuk yapar. Oruç; insanı aczin zirvelerine çıkartarak terbiye eder, Oruç fakrını ve de haddini bildirerek kulluğunu hatırlatır, Oruç sahibinin kalbini, cennete açılan kapı kılar.
Denilir ki; Allah nefse, kendisinin ve nefsin hakikatini sormuş ve her defasında nefsin verdiği cevap ‘ben benim, sen sensin’ olmuştur. Sonunda onu aç bırakmış ve yeniden sorduğunda ‘ben Senin kulunum’ cevabını almıştır. Açlık, susuzluk nefsi arındırmanın yolu, orucun bu işlevi, doğrudan insanın kemâl bulmasına yöneliktir. İnsanlaşmasına yöneliktir.
Evet, Ramazan geldi, bizi dünyamızdan başka bir dünyaya götürmek için geldi, karanlıktan nura çıkarmak için geldi, kirlerimizden arındırmak için geldi, yozlaştığımız hayatı öze dönüştürmek için geldi, tutmak için geldi. Bizi oruçla kılmak için geldi. Öldürdüğümüz hayatlarımızı “ol”durmak için geldi. Ve oruç bizi beşerden insana ulaştırabilmek için bizi insan kılabilmek için geldi. Hoş geldi safa geldi…