İLKBAHARDA KIŞI YAŞAMAK NASIL BİR DUYGU?
Hepimizin malumu olduğu üzere, miladi hesaba göre bir yıl; 12 ay, 365 gün, 4 mevsim, 52 haftadan oluşmaktadır. Her mevsim üç ay ortalama doksan günden ibarettir. Mevsimler; ilkbahar yaz, sonbahar kış diye isimlendirilmektedirler!
Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz, ilkbahar mevsimdir... Peki, diğer üç mevsim dururken neden ilkbahar diye bir soru akıllara gelebilir? Çünkü ilkbahar, bir yönüyle diriliş ve uyanışı sembolize ederken; bir yönüyle de cenneti hatırlatır. Başka bir yönüyle de, insanın çocukluk ve gençliğini temsil eder... Dedik ya, diğer mevsimlerin üzerinde durmayacağız. Bizim konumuz, ilkbahar da kışı yaşamak diye bir durum var mıdır? Varsa nasıldır, emareleri nelerdir? Telafisi var mıdır yokmudur? İlkbahar gelmişken, durup dururken neden kışı yaşasın ki insan? Evet, bu kadar kafa karıştıran sorular yeter.
Asıl olan mevzuya geçelim. Şairin dediği gibi:
"Zenginin evi pazar, fakirin evi mezar
Söyle bana mezarcı, mezar kaç para yapar?
Dört mevsimi zemheri, üstündeki don yırtık
Bu karmaşık devirde, bahar gelse ne yazar?
Dizeleri, beşeri sistemlerin egemen olduğu topraklarda; bir avuç müstekbirin gelir ve hasılatın kaymağını yerken, geri kalan çoğunluğun ise yaldızlı cümlelerin içine gizlenmiş yalanlarla uyutulup, ha bire kandırılıyorlar! Şimdi söyler misiniz, evi mezar misali olan birisi için; ilkbahar gelmiş, kış gelmiş ne fark eder?
Üstadım Necip Fazıl Kısakürek'in dediği gibi:
Allah'ın on kulu bekleyedursun on pul,
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa,
Yaşasın kefenimin kefili karaborsa! dizeleriyle, zulüm ve adaletsizliğin tavan yaptığı toplumlarda; ezilen müstazafların hali pür melalini dile getirmiştir. Ha dün, ha bugün ha yarın, bahar; eşit şekilde her eve uğramadıktan sonra; "yine şairin dediği gibi: Bayram gelmiş neyime, babam yok gidem kime? demekle, bir toplumda yetim ve sahipsiz olanların dramlarına dikkatler çekilmek isteniyor.
Evet, bu gün özellikle ülkemizde; insanların çoğunluğu, ilkbahara rağmen kışın zemheri soğuğunu içlerinde yaşıyorlar. Asgari ücret 4250 tl. Ev kirası aylık asgari 1000 tl. Elektrik su faturası 500 tl. Aylık mutfak gideri 1500 tl. Telefon varsa külüstür bir arabası birde onun masrafı eklendiğinde, sıfır elde sıfır. Peki, öte yanda Müdür, genel müdür, bakan bürokrat vs. aylık kırk elli bin lira maaş aldığı halde halinden şikayet ediyorsa; adalet bunun neresinde izahını yapabilen bir babayiğit varsa buyursun.
Allah'ın yasalarının geçerli olmadığı beldelerde, beşeri ve küfri Kanun yapan Tağutlar; etkiye tepki kabul etmedikleri için, yapmış oldukları kanunları yine başka bir kanunla koruma altına alıp insanlara dayatmaya çalışıyorlar. Misal olarak, Demokrasi, Laiklik, Milliyetçilik, Liberalizm ve benzeri ithal izm ve ideolojik sistemler; İslam beldelerinde, bahara rağmen kışı yaşatmaya devam ediyorlar. Unutmamışken şunu hatırlatmakta fayda vardır. Hani Arap baharı diye yalancı bir bahar ihdas etmişlerdi ya.
Peki, bahara ne oldu? Nimetin bolluğuna şükretmek yerine nankörlük ettikleri için; Aziz ve Celil olan Allah, nimetlerini geri çektiği gibi, inkarcıları onların üzerine saldı. Tıpkı ebabil kuşları gibi. Önce işgal edilen İslam beldeleri bir bir yıkılıp yakılırken, ardından korona virüs ve şimdi de, hayat pahallılığı hepimizi kasıp kavurmaktadır. Şimdi maddi/manevi olarak, ilkbahara rağmen kış her yandan bizi ezdikçe ezmekte, sardıkça sarmalamakta olduğu bir süreciyaşıyoruz. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi, kalkıp da ilkbahar geldi diye yalandan mersiyeler mi söyleyelim? Hayır, Hayır bize yakışan tek şey, mazide ve hala yapmakta olduğumuz hatalarımızdan bir an evvel tövbe edip Allah'ın sonsuz mağfiret ve merhametine sığınmaktır. Başka yolu da yoktur bu işin... Selam ve Dua ile.