Şehirler Şirketlerden Daha Önemsiz Değildir
Şehir yönetimi o şehrin bilgili, görgülü, becerikli münevverleri tarafından yapılmalıdır.
Her bir vatandaş şunu düşünmelidir,
—Benim varlıklı ve büyük bir şirketim olsa, oy vereceğim kişiyi o şirketime genel müdür olarak ister miyim?
Eminim ki bir çok şehrin vatandaşı bu soruya “hayır” cevabını verecektir.
Peki öyleyse bu savruluş niye?
Bu hoyratlığın sebebi nedir?
—Bizler vatandaş olarak şehirlerimize ihanet mi ediyoruz?
—Yoksa “öğrenilmiş çaresizlik” sendromuna mı kapılmışız?
En küçük şehir bile en büyük bir şirketten daha kıymetlidir. Şirketler ortaklarını ve çalışanlarını etkiler.
Şehirler ise,
—Ahaliyi,
— Yeni nesilleri,
—Coğrafyayı,
—Kültürü,
—Tarihi,
—Sanatı ve daha bir sürü değeri etkiler.
Bundan 500 yıl önce ortaya konmuş eserler bugün bizlere hayranlık uyandıracak şekilde hizmet vermekteyken, bizden 500 yıl sonraya ne kalacak?
Sanata dair, kültüre dair, medeniyete dair ne üretiyoruz?
Üretmek şöyle dursun, “okuldaki ezberlemeyle sınıf geçme” dışında bir öğrenim görmemiş, “içinde bulunduğu taassup grubunun dikte ettirdiği kitap” dışında yayın görmemiş, kültürü arabesk şarkıcılarına şakşakçılık yapmak sananların, şehirlerin başına geçmesine destek oluyoruz. Başımıza gelmelerini sağlıyoruz.
Şehir,
Medeniyetin sahnesi, kültürün beşiği olduğu halde, en bedevi hareketleri sergileyenlere her türlü kaynağın kullandırıldığı batakhaneler haline gelmiş.
Medine,
Arapça “Şehir” demektir. Medeni, kelimesinin de köküdür. Peki ne kadar ilintiliyiz? Ne kadar medineliyiz? Ne kadar medeniyiz?
Biz ve bizim gibiler sahip çıkmadıkça medeniyetin doğduğu topraklar ve geliştiği şehirler yaşanmaz birer ucubeye dönüşecektir.
Zaten bir çok şehrin ihyası için 50 sene lazım olacak şekilde dibe vurmuşluk varken, bu kurtuluş sürecinin daha fazla uzamasına, o şehrin münevverleri artık izin vermemelidir.
Yeniden medeniyeti hakim kılmalı ve yeni nesillere bırakacağımız şehirlerin kaynaklarını, kendi medeniyetimizin timsali eserleri oluşturmak üzere kullanmalıyız.
Vicdan sahibi herkes, tıpkı şirketine/cebine verdiği önem gibi, şehrine de sahip çıkar ve kaynaklarını peşkeş çekmez.
Medeni insanlarla münasebet kurar, onların yönetmesini talep eder ve medeni olmayanların da ehilleşmesine uğraş verir. Hem şehrini, hem medeniyetini korur.