“TARLADA BALIK” MI?
Tuhaf bir başlık oldu biliyorum ama başlıktaki de oldu. Böyle bir projeden bahsedeceğim yazımızın son kısmında. Sosyal medyada paylaştım ilkin, dikkat çekmedi veya ilgi görmedi, belki yine aynısı olacak ama bir daha belirtmesem; gündeme getirmesem, içime sinmeyecekti. Öncesinde başka sorunlardan ve projelerden bahsedeceğim, sulama kanallarımızı verimli kullanmakla ilgili.
Bu yıl çok yağış oldu. Acaba ekilebilir tarlalarımızın ne kadarı boştu?
Acaba GAP projesiyle sulanması planlanan alanların sulanmasına neden başlanamıyor?
Acaba ısrarla ve özellikle çiftçinin kendi elektriğini/enerjisini kendisi karşılaması neden engelleniyor ve genel anlamda enerji dağıtımının tamamen kamusallaştırılarak DEAŞ’ tan kurtulma yoluna gidilmiyor?
Bu sorular öylesine çoğaltılabilir ki? Gerçi cevap; sistemin çöktüğüdür, işleyişin tıkandığıdır. Başka cevaplar da olabilir. Yazık.
Bugün bir soruyu merkeze almak istiyorum.
Sulama kanallarımızı verimli kullanabiliyor muyuz?
Adıyaman’ dan başlayan ve 200 km’yi aşan sulama kanallarımızın akış gücünden daha fazla yararlanmak mümkün. Bu konuda proje ve çalışmalar var mı, bilmiyorum ama Harran Üniversitesi Osman Bey Kampüsü örneği birkaç noktada daha gerçekleştirilebilir.
Gerekli ıslah çalışmaları yapılarak, hazır olan Karakoyun deresinden de kanal suyu geçirilebilir.
Bunun yanı sıra kanalların üstü, bazı noktalarda, gerekli tedbirler alınıp, gerekli düzenlemeler yapılarak; spor, eğitim vb. etkinlikler için saha olarak kullanılabilir.
VE
Tabii ki; birçok ülkede çeşitli örnekleri olan, kanalın üstünü güneş panelleriyle örterek elektrik enerjisi üretilebilir. Hatta bazı kıyılara bile yani denizin bazı bölümlerine güneş panelleri yerleştirilerek de elektrik üretimi yapılabilir. Şimdilik, Hatay’ dan Cizre’ ye kadar olan sınır bölgesinin mayınlardan temizlenmesi ve tarıma açılmasından da bahsetmiyorum bile zira yıllardır ara ara gündeme getirildiği halde duyan yok? Aslında bu yapıldığı zaman; on binlerce mevsimlik tarım işçisi aile bu topraklarda kendilerine tahsis edilecek tarlalarda çalışabilir. Bunun önünde engel nedir?
***
Aslında taşıdığı riskler ayrı konu ama en uygunu nükleer enerji ancak nükleer enerji üretilse de yani nükleer enerji ile elektrik üretilse bile bu yöntemler yine de olacak. Yani nükleer santrallerle elektrik üreten ülkeler de doğal yollarla elektrik üretiminden vazgeçmiyorlar.
Kanallarımıza tekrar gelince: Urfa’ mız bu konuda hiçbir girişimde bulunmamış değil ancak çabalar lokal kalmış, devamı gelmemiş ve kapsamlı/makro projelere geçiş yapılmamış. Zira bazı konular vatandaşın gücünü aşıyor.
“Şanlıurfa'da, GAPTAEM tarafından geliştirilen proje kapsamında sulama kanalının üstü güneş enerjisinden elektrik üretmek amacıyla panellerle kaplandı. - Anadolu Ajansı
www.aa.com.tr”
https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/sulama-kanallarinda-gunes-enerjisi-donemi/922492
***
Gençler köylerde yaşamak istemiyor, kırsal alanlarda tarlalar ve meralar boşalmış durumda, eğitim ve diğer nedenlerle köydeki aliler şehirlere yığılmış durumda, dolayısıyla tarımsal üretim ciddi ölçüde azalmış buralarda.
Serbest piyasa diye diye kamucu politikaların tamamen terk edilmesi büyük bir hatadır; atıl durumda bulunan büyük oranda topraklarımız mevcut.
Kimseyi mağdur etmeden, bir hak ihlali oluşturmadan, ekilebilir durumdayken ekilmemiş koprak kalmaması ilkesi bağlamında, köklü bir toprak reformu ve köklü bir tarımsal politika değişikliği yaparak boğazımıza götürdüğümüz ellerimizi biraz gevşetmeliyiz.
Ne yapıp edip, tarımda üretici olabilecek insan nüfusunu, köylerdeki yaşamı istihdam ve farklı teşviklerle cazip hale getirerek, tekrar köye, üretime yöneltmeliyiz.
Ülkemizin ve bölgemizin imkanlarını, verimli kullanmamak suretiyle, hor ve hoyratça kullanmış oluyoruz, toplumumuzun rızkını heder ediyoruz. Toprağımızı, suyumuzu, genç nüfusumuzu ve tüm enerjimizi plansızlık, desteksizlik ve yanlış politikalara yeterince direnememe yüzünden israf ediyoruz.
***
Artık yönetimlerden hizmet beklemek pek işe yaramıyor. Daha projeci ve dayatıcı/müteşebbis olmak zorundayız. Bu konuda dünyada ilk olan bir projeden bahsederek kapatalım.
Belki bu proje çok uçuk gelecek, bir bakış açısına göre haklı olarak; biz kendi toprağımızı maliyetlerden dolayı ekemiyoruz, seracılığı bile olması gerektiği kadar yapmaktan çok uzağız... sen neden bahsediyorsun diye itirazda bulunacaksınız ama bunların hepsi ile ilgili çalışmaya devam edilmesin ve çözüm yolları aranmasın da demiyorum ki.
Gelelim projeye: Bu projeyle ilgili süreçte, bakanlıkla/bakanla nasıl bir iletişim/sunum süreci yaşandığı ve öncesinde yapılan fizibilite vs ile ilgili nasıl bir yol izlendiği, bürokratik engellerin nasıl aşıldığı dikkat çekici. Diğer bir husus; bu projede deniz suyundan da bahsediliyor. Denizimiz yok ama diğerleri var.
Aslında bu ve benzer projeler hakkında bilgi edinmek, Urfa’ da bir benzerinin yapılıp yapılamayacağının araştırılması ilk atılması gereken adımlardır. Peki; acaba kim, nasıl bir adım atacak ve bu konuda bir girişimde bulunacak, merak etsem mi acaba?
Neyse konuya gelelim.
“2018 yılında, Adana ili, Karataş ilçesi,
Adalı Mahallesi’nde 6.350 dekar alan üzerinde ‘Adana Su Ürünleri İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’ kurulmasına yönelik çalışmalarımız nihayet sonuçlandı.
Tarımın başına getirilen ve konusuna gerçekten vakıf, kıymetli bir bilim adamı olan Prof Vahit Kirişçi, göreve gelir gelmez konuyu yakından bildiği için kolaylıkla çözdü.
Bürokrasimizin problem çözme, risk alabilme, konuya yakından odaklanabilme probleminden dolayı dünyada bir ilk olan su ürünleri organize sanayi bölgesi boşu boşuna 3 yıl gecikti.
Su Ürünleri organize sanayi bölgemizin faaliyete geçmesi ile;
✔️ Yılda 60.000 ton su ürünleri üretimi,
✔️ 3.000 vatandaşımıza istihdam
✔️ ilk olarak ,350 milyon dolar hasıla ve 250 milyon dolar ihracat hedefliyoruz.
Projelendirilmesi tamamlanan SERA OSB'den sonra SU ÜRÜNLERİ OSB de ülkemizi, örnek alınan ileri tarım ve hayvancılık merkezi konumuna taşıyacaktır.
Her iki Tarım odaklı OSB'mizin en önemli işlevi üretimlerinin büyük oranda ihraç edilecek olmasıdır.” hertaraf.com
Urfa’ mıza sahip çıkmak için yeterli bir bilinç/profesyonellik oluşmuş değil maalesef; fanatik liyakatsizliklerle bir yere varılamıyor. Eskiye oranla münferit de olsa girişimcilik ve sahip çıkma denemeleri artmış ancak kat edilecek daha çok yol olduğu da ortada. Bu konuda üniversitenin ve yerel yönetimlerin daha aktif olması, medyanın da daha sıkı bir takip içinde olması önem arz eder.
Urfa’ mızın hak ettiği daha iyi yerlere gelmesi umudu ve dileklerimle.