LATİFE-İ RABBANİYE
İnsan, muhtelif duygularla donatılmıştır. Duygular, tat ve koku gibi görünmeyen ama etkileri büyük olan manevi hasletlerdir. İnsan duygu yumağı itibariyle de diğer tüm yaratılmışlardan farklı olarak tasarlanmıştır. Bu itibarla hayvani ve şeytani duygulara sahip olduğu gibi, meleklere has yüceltici duygulara da sahip kılınmıştır. İnce, zarif, kibar, nazik anlamlarına gelen ve aynı zamanda Allah’ın isimlerinden biri olan “Latif” ismine dayandığına izafeten bu ulvi duygulara, “latife“, çoğul olarak da “letaif” denilmektedir.
İnsanı Yaratıcısının katında değerli kılan, bu ulvi latifelerin diğer aşağılık duyguların etkisi altında kalmaması ve ruhuna egemen olmasıdır.
Ulvi latifeler içinde onların sultanı durumunda olan ayrıcalıklı bir latife daha vardır. Ebed ve ebedî zattan başkasına razı olmayan, O’ndan başkasına ilgi göstermeyen O’ndan başkasına tenezzül etmeyen Rabbanî bir vasıf kazanmış lahutî bir duygudur. Bütün dünya ona verilse fıtri ihtiyacını tatmin edemez. İşte o duyguya “Latife-i Rabbaniye” denir. Ruhu ebediliğe namzet eden de bu duygudur. Yüce Allah, insanın yaratılışını anlattığı ayette “Ona ruhumdan üfledim” (Hicr, 29.) buyruğuyla aslında insan ruhundaki bu latife-i Rabbaniye’ye dikkat çekmektedir.
Henüz şeytani düşünce ve duyguların gelişmediği masum yavruların annelerine düşkünlüğü, ruhun sahip olduğu duyguların sultanı olan Latife-i Rabbaniye’ye küçük bir misaldir. Bir bebeğin annesine düşkün olup yalnız onu istemesi gibi, ruhun derunundaki ilahi duygu da Rabbini istemektedir. O’ndan başkasına razı olmaz, hiç bir şey onu tatmin edemez. Annesinden tokat yiyen küçük bir yavrunun ağlayarak yine annesine sığınıp ona sarıldığı, bilinmektedir. Çünkü o yavrunun hisleri, annesinden başka sığınağının ve koruyucusunun olmadığını kendisine bildirir. Şeytani ve hayvani duygularının etkisinde kalmadan sessizce ruhunu dinleyen insan, yalnızca Rabbini isteyen duygusunu sezer.
Fıtratı bozulmamış her insanda hak ve adaleti isteyen, iyiliklere düşkün, haksızlıklara karşı çıkan, kendi yaptığı hata ve haksızlıklarda bile azap hissettiren vicdan vardır. Latife-i Rabbaniye’nin önemli bir ukdesi de bu vicdandır.
Birçok vasıflara sahip olan insan, bu vasıfların içinde en belirgin, toplumda yer kazandıran vasfıyla tanınır ve yâd edilir. Örneğin bir terzinin terzilikten başka birçok vasıfları bulunduğu halde toplumda sadece “terzi” vasfıyla bilinir. Bu misal gibi, ruh birbirinden farklı duygularla donatılmıştır ama bunların içinde onu Yaratıcısına bağlayan ve O’nun yanında değerli kılan, latife-i Rabbaniye dediğimiz duygu olduğu için ruha da “Latife-i Rabbaniye” adı verilmektedir.
Ruhtaki duyguların sultanı olan latife-i Rabbaniye, tahkiki imanı gerektirmektedir. İman bu duygunun içinde kök salarak diğer bütün duyguları da istifade ettirir. Bütün latifelerin latife-i Rabbaniyedeki iman hakikatlerinden hisseleri vardır. Nasıl ki mideye giren yemek buradan vücudun diğer tüm aza ve hücrelerine taksim edilip dağıtılıyor; ilim yoluyla gelen iman hakikatleri de latife-i Rabbaniye’nin etkisiyle diğer tüm latifelere dağıtılır.
Ruhun bütün kutsi faaliyetlerinde latife-i Rabbaniye’nin etkisi vardır. İnsan Yaratıcısına ve onun hoşnutluğunu isteyen tüm iyiliklere düşkün bu duygusuna tabi olmalı. O zaman ruhunu tatmin eder ve Allah katında da gerçek değerini kazanır.