HÜSEYİN’İ ANLAMAK

Hicretin 61. Yılı, aylardan Muharrem, günlerden aşure, yer Kerb-ü bela; Kerbela, matemin, hüznün, acının, belanın olduğu topraklar. Ve sanki o gün yaşanılan ve de yaşatılan acının büyüklüğü dolayısıyla hüznün, gözyaşının, kanın, eksik olmadığı topraklarda 'cennet gençlerinin efendisi' Hz. Hüseyin şehit olarak toprağa düşmüştü. Zalim iktidarın sembolü Yezid'in karşısında, Hz. Hüseyin’in kıyamının sonucu şahadetle sonuçlanır. Olayın tarihi yönünün üzerinde uzun uzadıya duracak değiliz. Ancak üzerinde durulması gereken husus; Kerbela olayından alınması gereken mesajlardır. Kerbela’yı anlayabilirsek ancak Hüseyin’in ne demek olduğunu Hüseyni olmanın neye karşılık geldiğini anlayabiliriz. Yezid’in kim olduğundan ziyade, ne olduğunu, neye karşılık geldiğini anlayabilirsek, Yezid’i tarihi bir kimlik olmaktan çıkarıp tam da bu güne getirebilirsek ancak olayı daha iyi kavrayabiliriz. Aksi durumda karşılaşacağımız tarihin tekerrüründen ibaret olacaktır. Kerbela’yı sadece yakılan ağıtlar ve matem hali ile seremoninin ötesine taşıyabilmemiz, aşureyi yenilen tatlı olmaktan çıkarıp ne demeye geldiğini anlayabilmemiz ancak Kerbela’nın hakiki manada anlaşılması ile mümkün olacaktır. Ve ancak o zaman bugün Müslüman coğrafyada yaşamış olduğumuz Kerbela’yı anlayabiliriz. Ve ancak o zaman bugün Kerbela’lara dönmüş coğrafyanın Hüseyinlerinin hasretini çektiği bir yudum su olabiliriz. Yezid güçtür, iktidardır, servettir. Dahası servetin iktidarın gücün devamlı kılmak adına zulümdür. Yezid iktidarın kirlettiğidir, ahlakın ve değerin ve ilkelerin rasyonalizme kurban edilmesidir. Yezid yaşadığı çağın çıkarları karşısında her türlü zulümden kaçınmayan rasyonel adamıdır. Dünyadır Yezid, dünya makamlarıdır, dünyevileşmedir. Yezid, Hüseyin’in dünyayı hiçe sayan tavrı karşısında; dünyası için dünyaları da dünyasını da karartan adamdır… Kerbela insan için her türlü ihtirastır. Çölüdür insanın, susuzluğu, belasıdır, yalnızlığıdır. Kerbela’da nerede durduğudur mesele olan. Ahlaki duruşudur. Berat Demirci’nin ifadeleri kayda değerdir. “Sonraki yüzyıllar boyu da, bugün de Kerbela; Hz. Hüseyin ile Yeziddüalitesine dayandırılan siyasî ihtiras ve çıkar davalarına alet edilmiştir. Hz. Hüseyin’in şahadeti Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmayı şiar edinen müminlerin siyasetten nasıl ayıklandığını gösteren bir milattır. Onu yardıma çağıran sahte mazlumlar, gerçekte dünyevi çıkarlarını sağlama almak için çağırmışlardır; Hz. Hüseyin’in gayesinin kendi çıkarlarıyla çakışmadığını fark edince de çark etmişlerdir. Bugünler için de Hz. Hüseyin taraftarı olmak demek, onu sevmek değil; siyaseten nemalanmak anlamına gelmektedir. Yani bugünün taraftarları, kelimenin tam anlamıyla Yezidî ahlâkla ahlaklanmışlardır, ama Hz. Hüseyin’in taraftarı olmayı siyaseten araç olarak kullanmaktadırlar.” Yani, Yezid’in ahlakıyla Hüseyin’in tarafında olmanın bir anlamı olmayacaktır… Hüseyin; iktidarların, makamların, sultanlıkların karşısındaki duruştur. Zalime karşı gösterilmesi gereken tavırdır Hüseyin. Kerbela’yı anlamak birazda iktidarlara karşı yaklaşım tarzımızı gözden geçirmemizle anlamlı olacaktır. Zira Hüseyin’i Kufe'ye çağıranlar, yezidin gücünden korkup yezidin yanında olanlardır. O yüzden Hüseyni olmak sadece Hüseyin’in ardından ağlamak değil, Hüseyni tavrı sergilemektir. İktidarlarını kutsayanların bütün kutsalları ayaklar altına almasıdır Yezid. Hüseyin tam da iktidarları kutsallarla rahatsız etmesidir... Aşure; bir tatlı olmanın ötesinde farklılıkların birbirlerine tahammülü ve de birlikteliğidir. Birbirlerine uyumsuz birçok unsurun pekâlâ birlikte güzelliğidir. Birlikte bir ahenk oluşturabilmesidir. Toprağın, coğrafyanın başımıza bela olmaması için, Kerbela olmaması için tahammül ve de birlikteliklerin tesisidir aşure… Sözün özü; Kerbela’yı anlamak, yezidi anlamak, aşureyi anlamak lazım. Özün özü; Hüseyin’in dünyaya bakışını anlamak lazım. İyisi mi, sözü ‘cennet gençlerinin efendisi’ne bırakarak sonlandıralım. “ Ey Allah’ın kulları! Allah’tan korkun, dünyaya karşı aldanmamak için ihtiyatlı davranın. Eğer bütün dünya bir kişiye kalacak veya bir kişi orada daimi kalacak olsaydı, Peygamberler baki kalmaya daha lâyık olurlardı. Ama Allah dünyayı imtihan ve ehlini de fani olmak için yaratmıştır. Yenileri eskir, nimetleri zail olur, sevinci ise kararır (gam ve üzüntüye dönüşür). Dünya yaşanacak (geçici) bir menzil ve göç edilecek bir evdir. Öyleyse (ahiretiniz için) azık toplayın; en güzel azık ise takvadır. Allah’tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.”