HİJYEN EĞİTİMİ
Türkçe karşılığı “Yaptırım” olup, Sözlükte "kuvvetlendiren" manasına gelen “müeyyide”, ıstılahta ise kanun, ahlâk gibi kurumların buyruklarının yerine getirilmesini sağlayan güç anlamına gelmektedir. Yaptırım olma yönü ile her ne kadar kulakları tırmalayan bir özelliğe sahip bir kavram ise de yine de gerekli bir durumdur diye düşünüyorum. Zira bazı durumlarda kaçınılmaz bir hal alır. Örneğin yiyecek içecek hizmetleri başta olmak üzere, insan sağlığı ile alakalı bütün imalat işlerinde veya hizmet işlerinde çalışan insanların temizlik ve hijyene dikkat etmemeleri durumunda “zor” kullanarak bunu yaptırmanın gerekliliği gibi.
Üretimde ve tüketimde insan sağlığının korunması amacı ile Umumi Hıfzıssıhha Kanununun ilgili maddesine dayanılarak Hijyen Eğitimi Yönetmeliği hazırlandı ve 5 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe girdi. Yönetmelik gereği, Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü tarafından verilen belgeye sahip olmayan hiç kimse çalıştırılamaz. Bu eğitimin bütün çalışanlara verilmesini işyeri yetkilileri sağlamalıdır. Bu durumda yiyecek üretimi yapan iş yerlerinde çalışan personelinin hijyen konusunda eğitimden geçirilerek aldıkları eğitimin gereğini yerine getirmeleri takip edilmelidir.
Bu yönetmeliğe göre işveren, personeline Hijyen konusunda uzman kişiler (doktorlar) tarafından eğitim verilmesini ve bu konuda yeterlilik belgesi sahibi olmasını sağlamak ve uygulamasını gerçekleştirmek ile mükelleftir. 5 Temmuz 2014 tarihinden sonra Hijyen konusunda eğitim almamış olanlara da cezalar verileceği yine yönetmelik çerçevesinde vardır. Bu durumda düşündürücü olan durum şudur; hijyen gibi son derece hayati bir konuda sekiz saatlik oldukça kısa sayılabilecek bir sürede verilen eğitim ile ne kadar başarı sağlanabilir? oysa bu süre Hijyen kelimesinin ve temel bazı terimlerin manasının izahı için ancak yetebilecek bir süredir.
Hijyen konusunda eğitim sertifikası olmayanlara çeşitli cezaların verilmesi öngörülmüştür. Gerçi Ceza verilerek veya zor kullanarak sağlanacak temizlik ve hijyen ne kadar doğru ve sağlıklı olur orası da ayrı bir tartışma konusudur.
Meşhur bir fıkra vardır:
Adamın biri namaz kılması hususunda kendisine yakın gördüğü bir adama baskı yapar. Çareyi başka bulamayınca namaz kılması durumunda kendisine para vermeyi taahhüt eder. Parayı duyunca namaza başlar adam. Bir süre böylece devam ederler. Biri namaz kılıyor diğeri de parasını veriyor. Derken bir süre sonra artık para vermemeye başlayınca namaz kılan adam namazı terk eder ve diğerine hitapla:
-“Artık para vermiyorsan söyleyeyim. Ben bütün namazları abdestsiz kıldım…”
*******************
Özellikle yiyecek ve içecek alanında üretim yapan bütün kurum ve kuruluşların en fazla dikkatli olmaları gerektiği nokta temizlik ve hijyen iken maalesef durum böyle olmuyor. Ne kadar söylenirse söylensin durum değişmiyor. Birçok insan yiyecek ve içecek üretirken çok kirli olmaya ve ürettikleri yiyecekleri gayrı sıhhi şartlarda elde edip pazarlamaya devam etmektedirler.
Bazı insanlar birilerinin başlarında durup “müeyyideler” uygulayıp belli kurallar dayatarak zorla bir şeyler yapmaları yönünde beklemektedirler.
Bir yiyecek üreticisine neden daha temiz şartlarda çalışmadıklarını sorduğumda aldığım cevap ilginçti.
“Denetleme yok ki…”
Bu durum karşısında bende:
“Kimden denetlenme bekliyorsun?”diye sordum
“İlgili kurumlardan” dedi.
“Peki, kuralına uygun, tüm tedbirleri alan ve temizliğe hijyene önem vererek üretim yapanlar ile siz aynı şartlarda değimlisiniz? Onlar nasıl denetleniyor? Veya denetlenmiyor diye neden senin gibi yapmıyorlar?” diye sorduğumda cevap vermemişti.
Birçok lokanta, pastane, fırın, ciğerci, kebapçı gibi iş yerlerine girildiğinde son derece temiz, albenili, cafcaflı olarak görünmesine rağmen salonların arka planındaki mutfakların, imalathanelerin içler acısı bir halde bulunması kabul edilebilecek bir durum değildir.
Düzgün çalışmak için ille de birilerinin müeyyide uygulamasını beklemek nasıl bir mantıktır anlamak mümkün değildir. Aslında denetleme yok da değildir. Denetleme yapılmaktadır ama denetleme yapıldığı an başka bir görüntüye bürünüp denetlemeden hemen sonra eskisi gibi devam edenler de vardır. Kendi eksikliğini sürekli başka kişi veya kurumlara yüklemeye çalışmak insanlık ile bağdaşan bir durum değildir.
”Biz size şah damarından daha yakınız.”(Kaf-16) Diyen “En büyük denetleyicinin” denetiminden korkmayıp insanlara kötü ürün üretenler için “insan” yerine nasıl bir sıfat yakışır takdirinize bırakıyorum…
Afiyette kalın
samburek47@gmail.com