ŞANLIURFA’DA KAR
Bölgemizde çağımızın en kurak dönemini yaşıyoruz. Bu günlerde biraz kar yağınca herkesi sevinç ve mutluluk kapladı. Çocukların keyfine diyecek yok. Gözlemleyebildiğim kadarıyla büyüklerde de çocukların sevincine benzer bir sevinç var. Onlar da işin eğlence tarafındalar. Karın yağışındaki güzellik, her tarafın bembeyaz bir örtüyle kaplanması ile oluşan güzel manzara cezbedici bir keyif veriyor. Oysa bunun ötesinde kuraklığın giderilmesi noktasında büyük bir ihtiyaç var. Asıl buna sevinmek lazım.
Kar yağışında hissedilen sevinç ve mutluluk, ilahi kaynaklı olmasındandır. Çünkü Allah’ın bütün eserlerinde gözleri lezzetlendiren ve ruhu okşayan güzellik ve letafet vardır. Düşünün, insan eliyle bir yağış yapılsaydı ve her yer beyaza bürünseydi, hiç kimsenin bundan bir keyif alacağını sanmıyorum.
Büyüklerimizin anlattığına göre eskiden yöremizde çok kar yağarmış. Kış boyu karlı geçer, damlardan sık sık kar atılırmış. Damlardan sokaklara atılan kar nedeniyle sokaklar karla dolar, oradan geçmek çok zor olurmuş. Ben de çocukluğumda bunun bir kısmına şahit oldum. Kış gelince sıkça kar yağar, çoğu kez dizboyu olurdu. Çocukluğumda yoğun gördüğüm kar yağışı ile ilgili olarak büyüklerimiz, “şimdi kar azaldı, artık pek yağmıyor” derlerdi. Demek ki bizim yetişmediğimiz önceki dönemlerde daha bereketli daha yoğun kar vardı.
Bölgemizde kar da yağmur da azaldı, gittikçe de azalacağa benziyor. Tabi ki bu durum iyiye alamet değil. Allah korusun, çölleşme süreciyle karşı karşıyayız. Şimdi çöl olan yerler belki de daha önce sulak, güllük gülistanlık yerlerdi. Yıllar süren kuraklık, yağışların azalması çölleşmeyi sonuç verdi. Yağışlar azalıp durdukça hayat kaynağı olan su kaynakları da kurur. Vaktiyle Suruç’ta bir-iki metre kazılınca su çıkardı. Bizim yaşıtlarımız bunu çok iyi hatırlarlar. Şimdilerde ise, 450-500 metrede bile su çıkmıyor. Yaklaşık bin yıl önce yazılan Harirî’nin Makamat adlı eserinde, Suruç’un bütün sokaklarında akarsu kanalı bulunduğu, kavak ağaçlarının arasından sular aktığı, kanal içinde ördeklerin bulunduğu anlatılmaktadır.
Akarsuların ve yeraltı sularının ana kaynağı kardır. Kar yağışı yok denecek kadar azalınca dereler de yer altı suları da kurur. Şanlıurfa çevresinde bulunan kuru dereler vaktiyle yaz mevsiminde bile akardı.
Kar ve yağmur Allah’ın insanlara büyük bir rahmetidir. Onun ihsanı olmazsa insanın yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bu itibarla yine O’na yalvarmalı, O’ndan yardım istemelidir. Kuraklık bir musibettir ve toplumsal amellerin bir cezasıdır. Kur’an-ı Kerim’de bununla ilgili olarak şöyle buyrulmuştur: “İnsanların kendi elleriyle işledikleri günahlar yüzünden karada ve denizde fesat (bozulma) çıktı. Belki dönerler diye Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırıyor” (Rum, 41) Rahmetin kesilmesi de insanların işlediği günahlar yüzündendir, Allah’ın dinini umursamamaktandır.
Yağışların kesilmesinin diğer bir sebebi daha vardır. Ormanların yağış çektiği, yağışlara sebep olduğu ilmen sabittir. Eskiden ormanlarla kaplı bölgemizde yine insanların sui istimalleri ve hoyratça davranışları yüzünden ormanlar yok olmaya yüz tuttu. Vaktiyle ağaçların köklerini, bile kaldırıp yakacak olarak kullandılar.“kömür gibi, çok ısı verir ve ateşi daha kalıcıdır” diyorlardı. Bu şekilde ormanlara dadananlar büyük ölçüde ormanları yok ettiler. İşte bunun sonucu olarak yağışlarda azalma ve kuraklık ortaya çıktı. Rahmetli babam, yağmur duası yapması için kendisine başvuranlara:“Yağmur duası ormandır, ormanların yetiştirilmesi lazım!” derdi.
Orman gibi yağış çeken unsurları yok etmeye devam edip yağmur duasıyla yağmur istemek, sünnetullaha aykırıdır. Orman, fiilî yağmur duasıdır. Elbette Allah yoktan var etmeye kadirdir ama bu dünyada sebepler perdesi arkasında yaratmaktadır. Bu nedenle ağaçlandırma yapılmadıkça ve ormanlar korunmadıkça, sözlü yağmur duasıyla çölleşmeye engel olunamaz.