İŞTAH
Hayatlailgili önemli unsurlardan biri, eskilerin “Kuvve-i şeheviye” dedikleriiştah gücüdür. Sözlükte “aşırı isteklenmek, hırs göstermek” anlamındaki Arapça“İştihâ” kelimesinin Türkçeleştirilmiş şeklidir. Cennet nimetlerindensöz eden Fussilet Suresinin 31. Ayetinde: “Biz dünya hayatında da, âhirettede sizin dostunuzuz. Orada nefislerinizin iştahlandığı herşey vardır; oradaistediğiniz herşey sizindir.” Buyrulmuştur. İştahın, nefsin bir özelliğiolduğu da ayetteki “teştehî enfüsüküm: nefislerinizin iştahlandığı”ifadesinden anlaşılmaktadır.
İştahgücünün yemek, içmek, uyumak ve konuşmak ve cinsellik gibi dalları vardır. “Şehvet”kavramı da iştahla aynı köktendir ve iştah gücünün cinsellikle alakalı kısmıiçin kullanılır.
İştah,bedensel hayatın devamı için gerekenleri sağlamak üzere bütün ruhlara birprogram olarak verilmiştir. Vücuda gerekli tüm ihtiyaçları karşılamak içinkışkırtıcı bir mekanizma ve çok yönlü bir komplekstir. Vücudun herhangi birihtiyacı peyda olunca hemen iştah mekanizması devreye girer, kişinin oihtiyacını ona haber verir ve tedarik edilmesini sağlar. Ancak iştah gücü içinfıtri olarak bir sınır konulmamış ama şeriatça “helal dairesiyle” sınırlandırılmıştır.Müslüman, iman ve akıl gücüyle bu gücü şeriatın kontrolü altında tutmaklayükümlüdür. Eğer helal dairesini aşarsa, nefis ve şeytanın kontrolüne girer;hem kendisine hem başkasına zarar verici bir duruma düşer.
Abdullah bin Abbas (RA)’dan rivayete göreşöyle demiştir: Peygamber (ASV) hasta bir adamı ziyaret ederek: “Canın neçeker?” diye sordu. Adam: “Buğday ekmeğine iştahım var” dedi. Bunun üzerinePeygamber (ASV): “Kimin yanında buğday ekmeği varsa, kardeşine göndersin”buyurdu. Sonra Peygamber (ASV): “Birinizin hastasının canı bir şey çektiğizaman, hastasına onu yedirsin” buyurdu.” (İbn Mâce, Cenâiz, 1, Hadis no:1439.)
AllahResulu (ASV), hastanın iştahı neye varsa onun kendisine yedirilmesiniistemiştir. Bundan iştahı çektiği şeyin kendisine şifa olabileceği deanlaşılmaktadır. İştah, ihtiyaçla doğru orantılıdır. İştah mekanizmasında birsorun olmamak şartıyla bir şeye iştah varsa, ona ihtiyaç var demektir.
Hayvanlardasadece bedensel ihtiyaçları karşılamak için güçlü bir isteklilik şeklidegörülen iştah, insanda kalb ve aklın ihtiyaçlarını karşılamayı kapsayan uygulamaünitesi vardır.
İnsandadiğer canlılardan farklı olarak akıl ve kalp bulunmaktadır. Vücudun suya,besinlere, uykuya ihtiyacı olduğu gibi, akıl ve kalbin de tatmin edici,doyurucu manevi ve nurani gıdalara ihtiyacı vardır. Aklın gıdası ilim vetefekkür, kalbin gıdası ise imanın tezahürleri olan zikir, ibadet ve duadır. Maddibesinlere ihtiyaç, iştah mekanizmasıyla tedarik edilir. Ancak ihtiyaçlar bulunduğu halde iştah gücügörev yapmıyor ve iştahsızlık arız olmuşsa, önemli bir rahatsızlık ortayaçıkmış demektir. Bu durumda vücudun gereksinimleri karşılanmamış olur.
İştahgücü, akıl ve kalbin ihtiyaçlarını karşılamada da etkilidir. Bir duygu olarakinsana verilen “merak” manevi gıdalara olan iştahı kamçılar. Maddigereksinimlere olan iştahsızlık vücutta önemli bir rahatsızlığa işaret ettiğigibi, ilim ve ibadete karşı isteksizlik de akıl ve kalpte önemli bir sorunaişaret eder. İman merkezi olan kalpte, ilim ve tefekkür merkezi olan akılda birrahatsızlık bulunduğu anlaşılır. Kur’an-ı Kerim, hüküm bildiren ayetlerinhükümlerine tabi olmayıp mecaz ve teşbih ifade eden (müteşabih) ayetleresarılarak fitne çıkarmak için kendi heveslerine göre yorumlayanların “kalplerinde eğrilik ve hastalıkbulunduğunu” bildirmektedir. (Al-i İmran, 7.) Kalplerinde hastalık bulunanmünafıkları da şöyle anlatmaktadır: “Münafıklar, Allah’ı aldatmayakalkışırlar, Allah ise onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman, istemeyeistemeye, tembelce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı çok az anarlar.”(Nisa, 142.)