DİNDARLIK VE MUTLULUK
Urfalı felsefe profesörü Yasin Ceylan'ı dinledim biraz. Müslümanlardan ümidini kesmiş. Daha doğrusu İslam'dan: Din insanı asla mutlu etmez bilakis mutsuz eder. Bilime inanmaz, seküler bir mutluluğun olmasına ihtimal vermedikleri için daima mutsuz Müslümanlar. Kendim dahil mutlu olan bir dindar görmedim... Daha başka şeyler de söyledi. Dedikleri ne kadar doğru veya yanlış bilmiyorum ama bir Müslüman olarak çoğu zaman mutlu olmadığımı biliyorum sadece. Cemaatte çocukluk günlerimden beri dünya, kadın, para, ticaret, makam, tatil, cinsellik hep günah gibi geldi bana. Ne bilime ne sanata ne edebiyata ne arkeolojiye ne turizme hiçbir zaman sahiden inanamadım. Dünya daima kerih ve uzak durulması gereken bir şey gibi göründü gözüme.
Bir sabah namazını kaçırmak huzursuz etti beni. Bayanlarla aynı ortamda bulunmak ve hele muhabbet etmek kebair günahlardandı. Bundan dolayı dünya içindeki hiçbir işe tam anlamıyla adapte olamadım. Değersiz, gereksiz, geçici, malayani gördüm her zaman. Dindarlık kapatılması olanaksız bir ikilik oluşturuyor içinde insanın. İç alemini ve çevreni dinine göre şekillendiremediğin için mutsuz oluyorsun. Bilime inanmamak bana has bir durum değildi. Yusuf Kaplan'ın Göbekli Tepe hakkında dediklerini okuyunca bunun dindar bilince has patolojik bir durum olduğu neticesine vardım. Dini tam yaşayamama endişesi hasta etti beni. Tam yaşamak nedir, orası da meçhul. Seküler yaşayan insanları yargılamaya hakkım yok. Biz mutluyuz diyorlar. Beyan esas olduğuna göre mutlu olduklarını kabul edeceksin. Başka çare var mı? Birçok açıdan Avrupa ülkeleri mutlu, Müslüman ülkeler mutsuz.
Şöyle deniyor: iman ruhun cenneti, küfür ruhun cehennemi. Müminin dünyasında güzellikler, kavuşmalar, lezzetler, ümitler hâkim iken kâfirin dünyasında çirkinlikler, ayrılıklar, elemler, kederler, ümitsizlikler hakimdir. Dolayısıyla mümin bu dünyada bile manen cennette yaşarken kâfir cehennemde yaşar... Bu yaklaşımın mefhum-u muhalifine göre şu an yeryüzünde Müslümanlar dışındaki yedi milyar insan çirkinlikler, ayrılıklar, elemler, kederler, pişmanlıklar, ümitsizlikler içinde çırpınıyor. Yani hepsi manen bir cehennem hayatı yaşıyor. Öyle mi acaba?