EHL-İ KİTAP VE EHL-İ MEKTEP
Kur’an-ı Kerim, Arapçanın tüm inceliklerini olağanüstü bir şekilde kullandığı gibi, Arapçaya yeni kavramlar da kazandırmıştır. İşte bu yeni kavramlardan biri de “ehl-i kitap” tır. Kur’an’ın ilk nazil olmaya başladığı zamanda peygamber (ASV)’ın kavmi “ümmi” olarak nitelenen okuryazar olmayan bir topluluktu. Bu putperest kavmi Kur’an “müşrik kavramıyla ifade etmiştir. Ancak o zamanlar kutsal bir kitapları bulunan ve çoğu okuryazar olan Yahudi ve Hıristiyan toplum da bulunuyordu. Kitap okuyan ve belli bir tahsil seviyeleri bulunan bu toplumu müşriklere nisbetle ayrıcalıklı bir konuma oturtmuştur. Müşriklerin söz dinlemez tavırları karşısında okumuş zümre olan Hristiyan ve Yahudilerin İslam’ı anlamada daha duyarlı olacakları ümidiyle, bir kısım ayetlerde ifadesini bulan “Tevhid” anlayışı etrafında uzlaşma çağrısı yapılmıştır.
Kur’an’ın ehl-i kitab’a ayrıcalıklı bir konum vermesi aslında, inandıkları kutsal kitap nedeniyle değildir. Çünkü inandıkları kitap tahrif edilmiş, gerçekte Allah’a iftira mahiyetindeki sözlerle doluydu. Böyle Allah’a mal edilen insan düzmecesi kitaba Kur’an’ın değer vermesi düşünülemez. Ancak o zamanın tahsil görmüş okumuş kesimi oldukları için, Kur’an da ilme ve ilim insanlarına değer verdiği için, onları “ehl-i kitap” kavramıyla ifade etmiş ve muhatap almıştır. Demek ki ehl-i kitap “ehl-i mektep” şeklinde anlaşılabilir.
Kur’an, ilim ve araştırmaya teşvik eden hatta emreden bir kitaptır. Dikkat çekici sûre isimleriyle ve kâinatı anlatan ayetleriyle sık sık ders almaya, düşünmeye davet eden emirleriyle ilmi ön plana çıkarmıştır. “Allah’tan ancak âlim olan kullarının korkacağını” bildirerek muhataplarının en başına ilim insanlarını oturtmuştur.
Nazil olduğu asırda ilim tahsili ile meşgul olan Hıristiyan ve Yahudilerin okumuşlarına ehl-i kitap diyen Kur’an, adeta asırlar sonrasındaki bilim ve teknoloji çağında da önemli bir yere sahip olanların yine büyük ölçüde bu zümreden olacaklarını işaret etmiştir. O halde günümüzdeki bilim çevrelerine de “ehl-i kitap” kavramı bu açıdan bakıldığında uygun düşmektedir. “Kitap” yazı anlamına da geldiğinden ehl-i kitab “yazar” anlamıyla da bağdaşmaktadır.
Günümüzde iyice belirginleşen müsbet bilimler olsun, sosyal bilimler olsun her alanda bilim insanlarının karşısına çıkan yegâne kitap Kur’an’dır. Hangi keşif veya icad yapılsa, açıkça veya işaretle yahut kinayeli bir tarzda önem derecesine göre Kur’an’da yer aldığı görülür. Gelişinin üstünden Bin dört yüz yıl geçmiş olmasına rağmen, bilimsel keşif ve gelişmeler karşısında gündemden düşmeyen, sürekli gençleşen başka bir kitap bulunmamaktadır. Oysa azımsanmayacak kadar mensupları bulunan İncil, Tevrat ve Zebur için böyle bir şey düşünülemez. Söz konusu bu kitapların mensupları Kur’an’ın iniş asrının tahsillileri olmasına rağmen, bugün yalnız bu kitaplara bağlı kalanlar köhnemiş ilkel fikir ve tavırlarıyla bu zamanın ümmileri durumuna gerilemişlerdir.
Bu itibarla “ehli kitap” kavramının bugün bilimden uzak, mutaassıp ve ırkçı olan Yahudi ve Hıristiyanları temsil etmediğini düşünüyoruz.
Kur’an’ın, “Yâehle’l-Kitab” ile başlayan hitapları bugünün anlayışıyla incelendiğinde bu asrımızın mektep ehline tam olarak uygun geldiği görülecektir. Al-i İmran-64. Ayette ehl-i kitabla aramızdaki ortak söze dikkat çekerek şu çağrıyı yapmaktadır:
“Deki; Ey kitap ehli, sizinle aramızda ortak olan şu söze geliniz: Yalnız Allah'a kulluk edelim, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp birbirimizi Rab edinmeyelim.”
Maide-82. Ayette de Hıristiyanlar arasında bulunan bilginlerin müminlere yakınlığını şöyle ifade etmiştir:
“İnsanlar arasında müminlere en amansız düşman olanların yahudiler ve Allah'a ortak koşanlar olduğunu göreceksin. Buna karşılık müminlere en çok sempati duyanların "Biz Hıristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü Hıristiyanlar arasında Allah'a bağlı bilginler ve din adamları vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.”
Demek ki ehl-i kitab kavramı, daha çok “okumuş olmak, ilim ehli olmak” anlamı için kullanılmıştır. Günümüze bakan yüzüyle “ehl-i mektep” anlamına gelebileceği de üzerinde durulması gereken bir gerçektir.
Asr-ı saadetin aksine, zamanımızda bağnaz, kendini yenileyememiş ilkel düşünceli Hıristiyan ve Yahudileri “ehl-i kitap” kavramı içine almanın bir maslahatı yoktur. Herhangi bir dine mensubiyeti bulunmadığı halde Müslümanlarla sorun yaşamayan hatta onları desteklemekten de geri durmayan bir kısım bilim ve düşünce insanlarının sayısı da az değildir. Bunları ehl-i kitap sınıfından saymak pekâlâ mümkündür. Bu gibi düşünce insanları ve yazarlar, demokrasi adına da olsa, hakkaniyeti ön plana çıkardıkları için müminlerle ortak kelimede buluşmaları ayetteki “ey ehl-i kitap, aramızda ortak olan kelimeye gelin!” çağrısına aykırı düşmez.