CİN ÇARPMASI

Cinler de insanlar gibi kendilerine sorumluluk yüklenmiş ve ilahi imtihana tabi tutulmuş ruhani varlıklardır. Yüce Allah, “Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyât, 56.) buyurmuştur. Cinler insanlardan farklı bir âlemde ve farklı bir hayat tabakasında yaşadıkları için onları göremiyoruz. Ancak bizim gibi mükellef olduklarını Kur’an ve Sünnette verilen bilgilerden biliyoruz. Cin kelimesi, “görünmezlik” anlamındaki “cenne” fiilinden türetilmiş olup “görünmeyen varlık” demektir. “insan” kelimesi de görünen varlık anlamındadır. Musa (AS) ailesi ile birlikte Medyen’den Mısır’a doğru giderken gece karanlığında bir ışık görünce, “inniânestunaren: ben bir ateş gördüm” demiştir. (Tâhâ, 10) Buradaki gördüm anlamını veren “ânestu” kelimesi, “insan” kelimesinin de türetildiği fiildir. Bu itibarla görünür cismani bir varlık olduğu için insana “insan” denilmiştir. Cin de görünmeyen bir varlık olduğu için bu ismi almıştır. Kök anlamından hareketle dini metinlerde ve çeşitli kitaplarda cin kelimesi görünmeyen diğer yaratıklar için de kullanılmıştır. Yani her “cin” tabirinden, yalnızca bilinen insan gibi mükellef olan cin âlemi anlaşılmamalıdır. Sözgelimi hastalıklara sebep olan mikrobu ilk bulan İbn-i Sina, bu gün “mikrop” diye adlandırılan yaratık için “cin” tabirini kullanmıştır. Bununla gözle görülmediğini ifade etmiş olmaktadır. Yine İbn-i Sina, sudaki kokuşmaya yol açan “cinnu’l-mâ: su cinni” adını verdiği canlının yol açtığını söylemesi mikrobu tanımladığının kanıtıdır. Çünkü hastalıkları yapan bir dabbe (canlı)’dır ancak bunları görecek bir aletimiz yoktur.” şeklinde açıklık getirmiştir. Cinnu’l-mâ tabiri, “sudaki görünmeyen canlı” anlamındadır. (TDV İslam Ansiklopedisi) Mikrobu ilk keşfettiği söylenen Fransız bilim adamı Pasteur’dan asırlar önce Müslüman bilim adamları tarafından keşfedildiği bir gerçektir. Hatta Hadislerde dahi gözle görünmeyen bu mikroorganizmaya işaret bulunmaktadır. Peygamber (ASV)’ın, “Âdemoğlunun her tarafını toprak yer! Yalnız kuyruk sokumu kemiği müstesna! İnsan ondan yaratılmıştır. Onda derlenip toplanacaktır.” (Müslim, Fiten ve Eşrâtu's-Sâa, 142, Hadis no: 7415.) hadisinde, çürüme tabiri yerine toprağın bedeni yemesinden söz ederek, topraktaki görünmeyen canlılara işaret etmiştir. Çünkü “yemek” fiili, ancak canlı bir varlığın özelliğidir. Yine Peygamberimiz (ASV) şöyle buyurmuştur. “Şeytan, hassas, çok yalayıcı ve yok edicidir. Kendinizi ondan koruyun. He kim elinde yemek bulaşığı ve kokusu varken yatıp uyursa ve geceleyin kendisine bir şey olursa, kendisinden başka kimseyi suçlamasın!” (Tirmizî, Et’ime, 48, Hadis no: 1859.) Hadisteki “şeytan” tabirinin hastalık yapan mikropları ifade ettiği açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü “çok yalayıcı ve yok edici” şeklinde tercüme ettiğimiz “Lahhas” kavramı, yiyip bitiren güveler için de kullanılan bir tabirdir. Demek ki her cin kavramıyla mükellef cinler kastedilmediği gibi her şeytan kelimesiyle de “İblis” kastedilmemiş olabilir. İbn-i Sina gibi eski tıp âlimleri cin kavramını, hastalık yapan ve görünmeyen mikroorganizmalar için kullanmışlardır. Ancak, avam halk ya da bunu anlamayanlar, mükellef cinlerin bu hastalıklara yol açtığını düşünerek “cin çarpması” şeklinde ifade etmişlerdir. Bir kısım hastaların, hastalığın etkisiyle gördükleri halüsinasyonlar da cinlere mal edilmiştir. Dikkat edilirse cin gördüklerini söyleyenler, çoğunlukla hastalar ve korku gibi çeşitli psikolojik sorunlar yaşayanlardır. Parmağıyla gözüne baskı uygulayan bir kimse baktığı nesneyi iki görür. Oysa iki tane yoktur, gözdeki bir sorundan dolayı iki gördüğü açıktır. Aynen bunun gibi bazı hastalıklar, psikolojik sıkıntılar gerçekte olmayan bir şeyi varmış gibi gösterebilir. Eğer gerçekten cinler insanları çarpabilseydi, yeryüzünde çarpmadık insan bırakmazlardı. Öyle ya, insanlar onları göremiyor ama onlar insanları görebiliyor, istediklerini çarparlardı. Eskiden mahiyeti çözülemeyen ve nedeni bilinmeyen bir kısım hastalıklar hep cinlere mal edilmiştir. Çünkü cinler, mahiyetleri ve vasıfları bilinmeyen yaratıklardır; bilinmeyen hususlar da o yüzden onlara yüklenmiştir. Ayetlerde ve hadislerde cinlerin sıfatları bildirilmemiştir. Sadece var olduklarını biliyoruz, yaşam tarzları, nasıl olduklarını, ne gibi sıfatları bulunduğunu bilmiyoruz. Buna göre görülen bir varlığın “cin” olduğuna nasıl hükmederiz? Hangi gerekçeye dayanarak onun cin olduğu kanısına varılabilir? Bu nedenle cin görülme ya da çarpma söylentilerine itibar edilmemelidir.