KÜÇÜK İYİLİKLER

Çözünürlüğü yüksek bir resim, ebatları ne kadar büyütülse de netliği kaybolmaz. Ancak düşük çözünürlüklü olursa ebatları büyütüldükçe netliği azalır, gittikçe neyin resmi olduğu anlaşılmayan karartılara dönüşür. Küçük bir köyde herkes birbirini ses cihazı kullanmadan çağırır ve konuşur ama büyük bir şehirde bu mümkün olmaz. Küçük bir camide yine ses cihazı olmadan vaaz ve hutbe okunabilir, dinleyen herkes duyar ama mekân büyüdükçe ses cihazına ihtiyaç olur, ses duyulmaz, duyulsa da net olarak anlaşılmayabilir. İyilikler de buna benzer. Küçük bir yerde, dar bir çevrede yapılan küçük bir iyilik büyük görünür, oradakiler tarafından büyük algılanır; büyük bir şehirde, geniş bir çevrede yapılan büyük bir iyilik ise küçük görünür, hatta bazen onun bir iyilik olduğu bile algılanmayabilir. Şehirler büyüdükçe, iyi insanların yaptığı iyilikler de ya küçüldü veya görünmez olmaya başladı. Bir şey gözden uzaklaştıkça küçülür, yaklaştıkça büyür. Uzaklaştıkça küçük görünmesi gerçekte küçülmesi olmadığı gibi, yaklaşınca büyümesi de onun gerçek görüntüsüdür. Allah’ın insana ihsan ettiği nimetlerde de durum aynıdır. Nimet bollaştıkça, değeri bilinmez olur. Ancak darlıkta anlaşılır. Ramazan-ı Şerifte iftara yakın bir zamanda bir parça kuru ekmeğin bile ne kadar kıymetli olduğu anlaşılır. Oysa tokluk zamanında kimse onun değerini takdir etmez. İyilikleri küçük, büyük diye ifade ediyoruz ama bu niteleme insanın algılaması itibariyledir. Yoksa gerçekte iyiliğin küçüğü olmaz, her iyilik büyüktür. Çünkü iyilik olabilmesi için bir ihtiyacı karşılamış olması demektir. İhtiyacı gideren her iyilik büyüktür. Her iyiliğin doğal bir işlevi vardır, o doğal işlevini gerçekleştiriyorsa iyiliktir, yoksa değildir. Yıllar önce bir buçuk yaşlarında bir çocuğum rahatsızlandı. O zamanlar Şanlıurfa’da sağlık sorunları had safhadaydı. Ne yapacağımızı düşünürken çocuk aniden fenalaştı, havale geçirmeye başladı. Ben hemen kucağıma alıp hastaneye götürmek üzere evden çıktım. Şehir içi arabalarının geçtiği yer hayli uzaktı, bulunduğumuz yerde taksi de yoktu. Bir komşumuz beni telaşlı görünce geldi, çocuğun iyi olmadığını anladı. Motosikletini getirip “Şimdi araba bulamazsınız, gel motorla hastaneye yetiştirelim” dedi. Motosiklete bindik ve hızla hastaneye doğru yol aldık. Abide kavşağını geçtik ki aniden motosiklet stop etti. Komşu inip kapağı açtı, çok telaşlandı, “şimdi bir tornavida olsaydı hemen tamir ederdim” dedi. Tam o sırada bir adam yolda yanımızdan geçiyordu. Durdu, cebinden bir tornavida çıkarıp uzattı, “Abi, tornavida lazım mı?” dedi. Komşu da hemen tornavidayı aldı ve çok kısa bir uğraşla motosiklet u tekrar çalıştırdı. Adama teşekkür edip yola devam ettik, hastaneye ulaştık. Evden çıkarken motosikleti olan komşuya rastlamamız, motosiklet stop edince hemen bir adamın Hızır gibi belirip tornavidayı uzatması, tüm bunlar o masum çocuğun kerameti olduğu gibi, aynı zamanda da büyük iyiliklerdir. Olaydan bağımsız olarak “bir tornavidanın uzatılması” basit bir şey sanılabilir, oysa yaşadığımız bu olayla ilgili olarak hasta çocuğun hayatının kurtulmasında büyük bir öneme sahiptir. O anda o adamın tornavidayı vermesi “hayat kurtarmıştır” denilebilir. Komşumuzun, motosikletiyle bizi hastaneye yetiştirmesi de tornavidanın uzatılması da bu açıdan bakıldığında büyüklüleri fark edilen iyiliklerdir. Basit görülen bir olay büyük bir iyiliğe, basit bir ihmal da büyük bir kötülüğe sebep olabilir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, bir hardal tanesi yahut bir zerre ağırlığı kadar iyilik ya da kötülüğün kaybolmayacağını, kişinin ahiretteki hayatında belirleyici bir önemli özelliğine işaret etmiştir.