BERCESTE BEYİTLER
“Fuzûlî'den haberi olmayan, Şeyh Gâlib'i tanımayan ve dahiNâbî tezgâhından geçmeyen neslimiz maalesef estetiğin hikmetle birleşipnasıl muhteşem bir kale haline geldiğini bilmiyor. Bu eser, o muhteşem kaleye giden yolda bizlere birer işaret levhası olacak küçük;ama çok mühim hükümlerle dolu...” Böyle başlıyordu Emrah Gökçe; “Berceste Beyitler -1” adlı eserine. Meraklılarına tavsiye edeceğimiz bu eser;Emrah Gökçe’nin sosyal medyada yapmış olduğu emek ürünü paylaşımlarınkitap haline getirilmiş halidir. Klasik Türk Şiirlerinden seçmiş olduğu nadide mısraları Osmanlıca yazılışı ile birlikte şiirlerin vezinleri, Osmanlıcası ve Türkçe anlamlı olarak “Berceste Beyitler” de toplayan kitap divan edebiyatına ilgiyi amaçlıyor. Biz de kitabı ilgililerine hassaten tavsiye ederek bu gün köşemizi Divan Edebiyatınınkendimizce en beğendiğimiz şairlerinden seçtiğimiz berceste beyitlere bırakacağız.
Şeyh Gâlip
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
(Kendine hoşça bir bak alemin özüsün sen.
Yaratılmış olan varlıkları gözbebeği olan insansın sen.)
Bâkî
Baş eğmezizedânîyedünyâ-yıdûn için
Allâh’adır tevekkülümüz i’timâdımız
(Biz bu değersiz dünya için aşağılık kimselere boyun eğmeyiz.
Bizim tevekkülümüz ve ve güvenimiz Allah’adır.)
Şeyhülislam Yahyâ
Nân-ı huşk ile kanâat gibi bir ni’met mi var
Künc-i istiğnâ gibi bir kûşe-i rahât mı var
(Kuru ekmekle kanaat etmek kadar güzel bir nimet mi var?
Tok gözlü olmak kadar rahat bir köşe mi var?)
Nâbî
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrunhumârın görmüşüz
(Talih, mutluluk meyhanesinde çok da gurura kapılma
Çünkü biz, binlerce gurur sarhoşunun içkiden sonraki sersemliğini görmüşüz.)
Nedim
Güzel sevmekte zâhidmüşkilin var ise benden sor
Bizim ol fende çok tahkîkimiz, itkânımız vardır
(Ey dinin özünüanlayamamış zahit! Güzel sevme hususunda zorlanıyorsan o konuyu benden sor.
Zira bizim o konuda çokça araştırmamız ve sağlam bilgimiz vardır. )
Fuzûli
Cânınıcânânavermekdir kemâli âşıkın,
Vermeyen câni'tirâf etmek gerek noksânına.
(Âşıklığın en mükemmel hâli, canını sevgiliye vermektir.
Can vermeyen kişinin eksikliğini itiraf etmesi gerektir.)
Niyâzi-î Mısrî
Nâdânı terk etmeden, yârânı arzularsın
Hayvanı sen geçmeden insanı arzularsın
(Sen cahil, bilgisiz insanı terk etmeden sevgiliye kavuşmayı arzuluyorsun
Hayvani nefsin isteklerinden vazgeçmeden hakiki insan olmayı arzuluyorsun. )
Taşlıcalı Yahyâ
Ganîdir aşk ile gönlüm ne mülküm ne menâlim var
Ne vasl-ı yâra handânam ne hicrândan melâlim var
(Gönlümün zenginliği aşktandır, yoksa ne malım ne de mülküm var
Ne yâra kavuşmakla mutlu olurum ne de ayrılıktan dolayı hüzünlenirim. )
Neşâti
Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile,
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile.
(Ey sevgili sen gittin ama canımı hasretle baş başa bıraktın.
Sen olmadıktan sonra ben dostlarla sohbet etmeyi bile istemem. )
Kuşadalı İbrahim Halvetî
Bu misâfir-hâneninfânîliğinfehmeyleyen
Hâne-i kalbinde Hak’dan gayrı mihmân istemez
(Bu misafirhaneye benzeyen dünyanın fani olduğunu idrak eden insan,
Kalp evinde Allah’tan başka bir misafirin olmasını istemez.)