ŞEHİR VE ÇOCUK
Bir çocuk vardı. Bir şehir vardı. Bir saat vardı. Çocuk şehirdeydi.
Saat çocuğun kolundaydı. Kimi anlarda şehir çocuğun canını sıkardı.
Çocuk da böyle anlarda şehri bırakır ve saatiyle oynardı…
Ama ansızın... Ansızın saat elinden düştü ve paramparça oldu.
Saat kırılmıştı. O anda şehirde müthiş bir kargaşa yaşandı…
Gece ile gündüz birbirine girdi. Sonra zaman kendiliğinden normale döndü.
Her şey düzeldi. Bir çocuk vardı. Bir şehir vardı. Ama artık saat yoktu.
Çocuk şehirdeydi. Ve artık canı sıkıldığında ne yapacağını bilmiyordu.
(Mevlana İdris Zengin; Şehir ve Çocuk ve Saat)
Şehir birazda çocuklara, çocukluklarının imkânını sunan yerdir. Çocuğa dosttur şehir. Çocukla olmalıdır. Çocuğu sıkan, çocuğa çocukluğunu yaşatmayan, çocuğun evden dışarı çıkmasını engelleyen şehirleri bu anlamda çocuk düşmanı şehir olarak görebiliriz. Anahtar kavramımız “Çocuk Dostu Şehir.” UNICEF; “Çocuk Dostu Şehir” kavramını şöyle açıklıyor; ç ocuk haklarının korunduğu ve çocukların kendi potansiyellerini gerçekleştirme ortamlarının sağlandığı şehirler. Çocuk haklarını uygulamaya kendini adamış şehir veya daha genel olarak yerel yönetim sistemleri “çocuk dostu” olarak ifade ediliyor. Çocuğa çocukluğunun imkânlarını sunabilen şehirdir aslolan. Toprağa dokunabilme, yeşille buluşabilme, arkadaşları ile bir araya gelebilme oyun oynama gibi çocuk için olmazsa olmaz bir imkânı sunan şehri oluşturabilme imkânlarının bulunduğu şehirler çocuk dostu şehir olarak adlandırılıyor. Türkiye’de şu ana kadar Eyyubiye ilçemizin de aralarında bulunduğu on yerel yönetim bu kapsamda çalışmalar yapmakta .
Şehirlerimiz nerede duruyor bu konuda? Şehirlerimiz için çocuk dostu diyebiliyor muyuz?Sanırım bu konuda çok fazla düşünmeden birçoğumuzun şehirlerimizi “çocuk düşmanı şehir” kategorisine koyacağı açıktır. Çocuklarımız çocuk dostu şehirlerde yaşamıyorlar. Çocuklarımıztoprağa dokunamıyorlar, en azından bizim yaşadığımız çocukluktan çok uzaklar. Çünkü büyüklerin rant peşinde koşmak gibi, daha fazla kazanmak gibi, arsaların değerlenmesi gibi çocuklardan daha önemli kaygıları var. “Madde bağımlısı” büyükler bugün madde bağımlısı çocuklar için uğraş verdiklerini iddia ediyorlar. Sonuçlar üzerinden bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Sonuçlar üzerinden hareket edildiği için de bir yere varılamıyor.
Şehir; çocuklara çocukluklarını yaşatmıyorsa, almıyorsa enerjilerini, sakinleştirmiyorsa, ferahlatmıyorsa, dört duvar arasına hapis kalmışsa çocuklar sıkıntı var demektir. Böyle bir şehir oluşturamamış isek, bir metre kare toprak alana hasret kalmışsa, daha bir eksikse çocuklar, toza toprağa bulanmıyorsa, düşe kalka büyümüyorlarsa çocuklar ve bütün bu sebepler göz ardı ediliyor ve göstermelik çalışmalar yapılıyor ise burada yerel yönetimlerin samimiyeti sorgulanacaktır. Yerel yönetimlerimiz şehirleri çocuklar için daha yaşanabilir kılmak amacıyla; çocukların toprakla, ağaçla, yeşille, doğayla, gökyüzü ile iletişimine imkân sunmalı. Çocuklara nefes alabilecekleri toprağa bulaşabilecekleri, börtü böceği, çiçeği görebileceği alanlar oluşturmalı.
Bugün şehir yok, şehrin sokağı yok, olmayan şehrin, olmayan sokağında, sokağın çocukları da yok. Çocuklar sokaksız bugün. Oysa sokağı olmalı şehrin ve sokakta oynayan çocukları olmalı. Birde sokak çocukları var, sokağın olmamasının ortaya çıkardıkları. Hüseyin Akın’dan atıfla ifade edelim; “sokak çocukları” günah çıkarmak için, suçu başkalarına atmak için ortaya çıkardığımız kavram. Sokak çocukları sokağın değil,sokaksızlığın ürünü.”
Bilge mimar Turgut Cansever, bu konuda çok basit bir soru soruyordu; çocuklar nerede oynayacaklar? Ağacı görmeyecekler, güneşi görmeyecekler anneleri bir yerlere götüremeyecek onları. Sanırım mesele bu soruya verebilecek cevabımızın olup olmamasında saklı. Evet, çocuklar nerede oynayacak? O kadar doluki şehir, o kadar dolu her yer. Ve her şeye sahip olan çocuklar hiçbir şeye sahip değiller aslında, yapayalnızlar bugün çocuklar. Şehirle ilgili her ne düşünülüyor ise çocukların da yaşadığı unutulmamalı. Yoksa şehirde ne yapacağını bilmez halde sıkılmaya devam edecektir çocuklar.