TABAĞI SÜNNETLEMEK

Karanlığın şerri büyüktür. Bütün hırsızlar, bütün muzır yaratıklar, bütün zalim saldırganlar gecenin karanlığını severler. Aynen bunun gibi, zalimler, diktatörler, güçsüzlerin haklarıyla ve kanlarıyla beslenen vampir ceberutlar da batıl karanlığını severler. Bu karanlığın dağılıp Hak aydınlığının ortaya çıkmasını istemezler. Karanlık anlamına gelen “zulmet” ile haksızlık ve adaletsizlik anlamındaki “zulüm” kavramlarının aynı kökten olması, zulmün dahi mecazi bir karanlık olduğunu göstermektedir. Peygamber (ASV) bu kâinata bir güneş gibi doğdu. O’nun nurundan gözleri kamaşan müşriklerden kimisi zamanla durumu anlayıp teslim oldu, kimisinin de gözü kör oldu. Getirdiği Kur’an’a dayalı hayat düzeni bütün insanlığa insanlığı öğretti. Bugün dünyada yer eden tüm güzellikler ve faziletler onun eseridir. Hak ve batılı ayırt etmeyi sağlayan kâinatın, dünya ve ahiretin O güneşi, karanlıkları dağıtarak zalimlerin, şeytanların saltanatına son verdi. Dünya hayatını cehenneme çeviren, ahirette de ebedi cehenneme götüren tüm yolları kapatarak “ebedi saadet” yolunu açtı. Tamamen Allah’tan gelen Allah’ın gözetiminde Allah elçisinin açtığı bu yola “sünnet” adı verilmektedir. Farz, vacib ve nafile kısımlara ayrılan sünnetlerinin yanında “adâb” denilen ve yapılmasında her hangi bir zorunluluk bulunmayan sünnetleri de vardır. Adâb sünnetleri dahi büyük ibadet ve fazilet kazandırır. En büyüğünden en küçüğüne, “vacib”inden “adâb”ına kadar her bir sünneti ilahi nuru yansıtan, ondan kaynaklanan ve hayatı aydınlatan yol gösterici ışıklardır. Yolu aydınlatan büyük lambaların yanında yolun kenarını belirleyen yansıtıcı ikaz levhaları, çeşitli ışıklı işaretler, yolun güvenli ve rahat olmasını sağlar; yoldan çıkmayı, yanlış yöne gitmeyi önler, tehlikeleri fark etmeye sebep olur. İşte Sünnet de, ebedi saadete götüren böylesine donanımlı ilahî bir yoldur. Bir kısım sünnetler yoldaki büyük lambalar durumundadır; bir kısmı yoldan çıkmamayı sağlayan yol gösterici işaretler; bir kısmı da uçurumların kenarındaki ışıklı bariyerler ve yansıtıcılı levhalar konumundadır. Sünnete sımsıkı sarılmayı isteyen Allah Resulü (ASV), “Ümmetimin fesadı zamanında sünnetime tutunan kimse yüz şehid mükâfatı kazanır” buyurmuştur. Ne yazık ki zamanımızda O’nun sünnetlerinin büyük ölçüde ya terk edilmiş yahut değiştirilmiş ya da asıl amacından saptırılmış olduğunu görüyoruz. “Ümmetimin fesadı” ile galiba günümüze işaret etmektedir. Peygamber (ASV)’ın sünnetlerinden en çok terk edilmeyenlerinin yemekle alakalı olanlar olduğunu söylersek yanlış olmaz. Peygamber (ASV)’ın çok açlık yaşadığı vakidir, yediği zaman da çok yememiş, “acıkmadan yemeyiniz, doymadan sofradan kalkınız!” gibi emirleriyle de ümmeti çok yememeleri konusunda uyarmıştır. Rivayetlerde bildirildiğine göre, her gün sabah namazından çıkıp hane-i saadete gelince evdekilere “yiyecek bir şey var mı?“ diye soruyor, varsa yiyordu; “yoktur” cevabını alınca da “O halde bugün ben oruçluyum!” buyuruyordu. (Buhari, Savm, 21; Müslim, Sıyam,169, Hadis no: 1154.) Bugün bir kişilik kabul ettiğimiz yemeği o zamanlar on kişinin yediği rivayetlerden anlaşılmaktadır. Buna rağmen o zamanki iki kişilik yemeğin dört kişiye, dört kişilik yemeğin de sekiz kişiye kâfi geleceği bildirilmiştir. Nitekim Peygamber (ASV) şöyle buyurmuştur: "İki kişilik yiyecek dört kişiye de yeter, dört kişilik yemek sekiz kişiye de yeter." (Müslim, Eşribe 179, Hadis no:2059) Sünnetlerden biri olan “tabakta bir-iki lokma yemek bırakmamak” günümüzde “tabağı sünnetlemek” şeklinde ifade edilmektedir. Peygamber (ASV)’ın “az yeme, acıkmadan yememe ve doymadan kalkma” prensiplerini dikkate almayarak sadece “tabakta yemek bırakmamak” kısmını esas almak, sünnete uygun bir davranış değildir. Midesini tıka basa doldurduktan sonra tabakta artakalan kısmı için, “tabağı sünnetleyelim” diyerek tabağın dibini yarım ekmekle sıyırmak sünnete uygun olmaz. Bu şekilde sünneti uyguladığını zannetmek, kendini kandırmaktan ibarettir. Bir kere yeme-içmede aşırıya kaçmak “Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz; Allah israf edenleri sevmez!” (A’raf,31.) şeklindeki Kur’an ayetiyle de yasaklanmıştır. Resulullah (ASV)’ın huzurunda, çok yediğinden dolayı geğiren bir adama: "geğirmeni bizden uzak tut. Zira dünyada insanların en çok doymuş olanları, Kıyamet günü en çok aç kalacak olanlarıdır" buyurmuştur. (Tirmizî, Kıyâmet 38, Hadis no: 2480)