RAHMETLİ ERBAKAN HOCA NEDEN ÖZLENİYOR?
Bugünün tablosu kötü ve gittikçe daha da kötüleşiyor; savaşlar, ekonomik hegemonya, fıtratı bozmaya yönelik ahlaki sapkınlık projeleri, ekolojik tahribat, aklın, neslin, dinin ve adaletin korunmasına yönelik tehditler…
Böylesi durumlarda; basiretli, emin, birleştirici, dirayetli, adaletli ve merhametli lider arayışları daha da belirginleşiyor.
Vaktiyle Erbakan Hoca’ yı beğenmeyenler, onun siyasi çizgisinden ayrılanlar; Erbakan Hoca’ nın gittiği izden gitmediler. Peki Erbakan Hoca, tüm bu olumsuzluklar karşısında ne yapabilirdi ya da tüm bunlar Erbakan Hoca’nın izinden gitmeyenler yüzünden mi oldu veya bir kişi olan Erbakan Hoca, bugün ne yapabilirdi ki? gibi sorular sorulabilir.
Herkes kabul eder ki; Türkiye siyaset tarihinde, şimdiye kadar Erbakan Hoca gibi biri çıkmadı. Erbakan Hoca’nın Türkiye siyasi tarihindeki izleri oldukça derin, etkileyici ve değerli olmuştur.
Erbakan Hoca bir kişiydi ama Malcolm X’ in:”Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter.” Sözü sanki onun için söylenmişti.
Çünkü o yeni bir sistem öneriyordu. Onu farklı, değerli ve önemli kılan; fikirleri, duruşu, kimliği ve önerileriydi. O, dava adamıydı. Sistem önerisi vardı. Temelinde adaletin olacağı iddiasıyla, “Adil Düzen” adını verdiği ve sadece bir ülkenin değil; tüm dünyanın uygulayabileceği küresel çapta bir sistemdi bu.
İmanlıydı/inançlaydı.
Halkının değerlerini paylaşırdı; adaleti, merhameti, birlik ve beraberliği, kalkınmayı savunurdu.
İslam dünyası ve tüm mazlumları kucaklayan bir medeniyet ufkuna/tasavvuruna sahipti.
Irkçı değildi. Hırsızlığı, yolsuzluğu ve faizi kesinlikle karşısına almıştı.
Siyonizm’ e ve batı uşaklığına, NATO'ya ve diğer tüm terörist yapılara, fikir ve organizasyonlara karşı net bir tavrı ve duruşu vardı.
Şiddeti, asabiyeti değil, ötekileştirmeyi ve kamplaştırmayı, dayatmayı, jakobenliği değil; diyaloğu, empatiyi, kucaklamayı, sevgiyi, hoşgörüyü ve ikna etmeyi tercih ederdi.
İslam coğrafyası için ortak para birimini öneriyordu.
Tarihi bilinci vardı. Bu coğrafyaya çizilen tüm kaderlere karşıydı.
Öğrenilmiş çaresizliği fark etmiş olmanın ızdırabını yaşıyordu.
Uçabileceğimiz iyi biliyordu. Uyanmamız gerektiğini biliyordu, uyandırmak için bize uçabileceğinizi haykırıyordu. Hala bile sürünen ve ancak sürünebileceğimize inandırılmış bu coğrafyanın; hak, adalet ve İslam medeniyeti ilkeleri etrafında birleşerek ve direnerek özgür olabileceğini fark etmişti.
O, entellektüel bir direnişçiydi.
D8, bu direnişin bir adıydı. D8 projesi bunun yolu açabilirdi. Bu bakımdan çok önemliydi.
O günkü sıkboğaz edildiği ortamda, iktidarın ortaklarından biri olarak, birkaç ayda başardıkları ile uçulabileceğini kanıtlamıştı. Bir kişi, tüm insanları uyandıracak bir fikir taşıyorsa; çok şey yapabilirdi; tarih, bunun örnekleriyle doludur.
Büyük değişim ve dönüşümlere dair fikirler bir kişiden çıkabilir. O fikir güçlü ise ve insanlar ona yönelirse olmayacak şey yoktur. Tarih Erbakan'ı haklı çıkarmıştır.
O, yaşasaydı ve birkaç ay değil de 3-5 yıl iktidarda olsaydı; küresel anlamda çok şeyi değiştirebilirdi. Türkiye açısından da farklı bir durum oluşurdu. Büyük ihtimalle Türkiye'nin; NATO projelerinin, mazlum İslam coğrafyasında yürütülmesine karşı çıkardı, yapamazsa bile destek olmaz; batının oyununa gelip Suriye bataklığına saplanmazdı.
Dertliydi. Bugün insanların, onu gittikçe daha fazla özlemesinin nedeni budur.
Onu tanımanın, tanıtmanın, gençlerimize ve ülke insanımıza; onun fikirleri hakkında, onun heyecanı hakkında, çırpınışları hakkında bilgi vermenin önemli bir görev olduğunu düşünüyorum.
O, demişti ki:
“İslam, bizim zamanımıza ve arzularımıza uymaya mecbur değildir. Herkes ve her şey İslam’ın adalet ve saadet prensiplerine uymakla mükelleftir. Çünkü İslam; değişen ve gelişen bütün zaman ve mekânların ve her türlü ihtiyaç ve sorunların İlahi reçetesi ve kurtuluş çaresidir.”
“Şimdi maalesef bütün İslam Alemi ve özellikle Türkiye'miz, üstü açık umumi bir Siyonist sömürü ve sindirme hapishanesine çevrilmiştir. Ve ülkemiz, bir nevi esir kampı görünümündedir. Bu nedenle farklı din ve düşünceden bütün insanlarımızın, gerçek bir huzur ve hürriyete, refaha ve saadete ulaşması için, ilmi ve insani ölçüler içerisinde her türlü cehdü gayreti göstermek,
"Kur’an’ın, Beytullah’ın damına veya bir dağın başına, hazır bir kitap şeklinde gönderilmeyip, onu bizzat tarif, tatbik ve talim etmek üzere Hz. Peygamber Aleyhisselama indirilmesi de, bu hikmetledir.”
“Müslümanın ve sorumluluk sahibi inançlı bir insanın vazifesi: “Şu farzdır, şu haramdır. Şunlar günahtır, şunlar sevaptır!..” diye konuşmak ve edebiyat yapmak değildir… Asıl görevimiz: İyilikleri yürütecek, kötülükleri önleyecek bir adalet düzenini kurup yerleştirmektir. Yani Cenab-ı Hak bize: “Faiz haramdır, alan da veren de günahkârdır” diye konuşmamızı değil, faiz sistemini değiştirmemizi emretmektedir.”
“Bakınız, “Faiz, haramdır, günahtır” şeklinde papağan gibi milyonlarca kere tekrarlanan sözler, vaizler, nasihatler, faiz oranını ve tahribatını artırmaktan başka bir netice vermemiştir. Halbuki, “Faiz kaldırılmıştır” kararnamesinin mürekkebi 1 mg. bile tutacak değildir... Ancak bunun gerçekleşebilmesi için ilmi, siyasi ve disiplinli, ciddi bir gayret gerekmektedir.”
“MSP, sinsi Siyonist ve emperyalist güçlere karşı kurduğumuz bir siperdir.”
“Siyaset bizi ilgilendirmiyor” demek; “Kur’an’ın yarısı ve insanlığın sorunları bizi alakadar etmiyor” demekle aynı anlama gelir. Kur’an’ın prensipleri, Müslümanların ve insanlığın problemleri, kendilerini ilgilendirmeyen kimselerin: şefkat, merhamet, huzur ve hoşgörüyle alakalı sözleri sahtedir. Böyleleri ya İslam’ı tam bilmeyen ve Kur’an’ı incelemeyen gafil ve cahil kesimlerdir. Veya bile bile gerçekleri ve kulluk görevlerini görmezlikten gelen kötü niyetli kimselerdir.”
“Her şuurlu Müslüman kendisini: Hz. Peygamber Efendimizin Uhud’da diktiği nöbetçi yerinde görmeli, dünyalık heves ve hesaplarla görev yerini terk etmenin, nelere mal olacağını devamlı düşünmelidir.”
“Bir Hak davaya makam ve menfaat düşüncesiyle girenlerin veya nefsi ve dünyevi hesaplarla yan çizenlerin; cehenneme atılmak için kendilerine başka günah aramaları gereksizdir.”
“Irkçı emperyalist odaklar diyor ki: Müslüman âleminde, bütün gücümüzle ılımlıları çoğaltmamız lazımdır. "Ilımlı İslam" ile ne anlatılmaya çalışılır? Yani cihat şuuru olmayacak, Hak ve adaleti hâkim kılma gayesi ve sorumluluğu taşımayacak, bozuk ve batıl düzene karışmayacak, Yahudi’ye hizmetçilik yapacak; ama namaz kılacak, oruç tutacak, umreye koşacak... Dünyadaki ve ülkedeki düzeni, Siyonist Merkezler tanzim edecek. Sen sadece Yahudi’ye vergi ve faiz ödeyeceksin, aldığın her malın fiyatının yarısını sömürü sermayesine haraç olarak vereceksin; bir nevi küresel sisteme demokrat kölelik edeceksin, ama izin verilen ibadetleri de yerine getireceksin... İşte ılımlı İslam dedikleri bu…”
Allah ona, rahmet ve mağfiret etsin.
Selam ve dua ile.