ÇOK YEMEKTEN HASTALANMAK

Hastanelere yolu düşmeyen hemen hemen hiç kimse yoktur. Köydeki doğal ortamda yaşayan, tamamen doğal gıdalarla beslenen, ilerlemiş yaşına rağmen tarlada bağda çalışan ve “Ben bu yaşıma kadar hiç doktora gitmedim” diyen yaşlılarımız da kalmadı. Eskiden kimsenin iltifat etmediği ıskarta sayılan doğal gıdalar günümüzde erişilmez hale geldi. Onları bulduğumuzda ilaç diye kullanıyoruz. Seracılık, ilaçlama, hormon gibi yapay uygulamalar tarımda yaz ve kışı da ortadan kaldırdı. Kışın karpuz, yazın portakal çarşı-pazardan eksilmiyor. Bütün bunların sebebi, yemek düşkünlüğünün ve aşırı tüketim hırsının artmasıdır. Başka bir deyişle, İslam kültürünün “yaşamak için yemek” prensibine karşı Avrupa medeniyetinin “yemek için yaşamak” felsefesinin insanlığı istila etmesi, aşırı tüketimi doğurmuştur. Bunun sonucunda da doğal olmayan, kimyevi ve yapay gıdaların üretilmesi hız kazanmıştır. Sözgelimi bal bir yemek değildir; her bir insanın her gün doyuncaya kadar yeme şansı yoktur. Dünyada bal bolluğu yoktur, baldan nehirlerin bulunduğu yer cennettir. Ancak Yüce Yaratıcı balı, şifa veren bir ilaç olarak tasarlamıştır. Kur’an’da, “Onların (bal arılarının) karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır.” (Nahl, 69) Ayetinde şifa için, yani ilaç olarak yaratıldığı açıkça bildirilmektedir. İlaç ise doyumluk değil, tadımlıktır; bir-iki kaşık yemekle iktifa edilmelidir. Ancak günümüzde doyumluk duruma getirildiğinden doğal bal buna kifayet etmez, ister istemez yapay bal üretilecektir. Aşırı tüketim, Kur’an tabiriyle “yeme ve içmede israf” başta obezite olmak üzere birçok hastalığı da beraberinde getirdi. Yemekle sıhhat bulmak çok eskilerde kaldı. Çok yemekten dolayı hastalanacak duruma geldik. Hastanelerin sayısı arttıkça hastalar daha fazla artıyor. Unutulmamalıdır ki mideye aşırı yüklenmek, sindirim sisteminde çeşitli tahribatlara yol açtığı gibi, dolaylı olarak diğer iç organları, da etkilemekte hatta kalp ve damar hastalıklarına yol açmaktadır. Çok yemekten kaynaklanan hastalıkların teşhis ve tedavi edildiği bölümler, hastanelerde en fazla hastanın bulunduğu bölümlerin başında gelmektedir. Peygamber (ASV)’ın bir mektupla İslam’a davet ettiği Mısır hükümdarı Mukavkıs’ın peygamberimize gönderdiği hediyeler arasında bir doktor da vardı. Medine’de iki yıl kaldıktan sonra kendisine başvuran hasta bulunmaması nedeniyle gitmek için peygamber (ASV)’dan izin istemiştir. Peygamber (ASV) gitmesine müsaade etmiş ve şöyle buyurmuştur: “biz hastalanmayan bir kavimiz, çünkü acıkmadan yemeyiz, sofradan doymadan kalkarız” (Siret-i Halebî, c.3, s. 295.) Diğer bir rivayette “temizliğe riayet ederiz” cümlesi de yer almaktadır. Bu ifadesiyle Allah Resulü (ASV), hastalıkların önemli bir kısmının çok yemekten, bir kısmının da temizliğe dikkat etmemekten kaynaklandığına işaret etmiştir. Bu prensiplere uyulduğu taktirde hastalığın olmayacağı kuvvetle muhtemeldir. “Komşusu aç iken kendisi tok uyuyan mümin değildir!” (Buhari, Edebü’l-Müfred, 52, Hadis no: 112) hadis-i şerifi, “komşu” tabiriyle “ulaşılabilen en yakınındaki aç kimseyi” kastederek yalnız kendi karnını doyurmayı değil, en yakınındaki açları düşünmenin de müminlik gereği olduğunu vurgulamıştır. “yemek için yaşamak değil, yaşamak için yemeği” emretmektedir. Ebu Hüreyre (RA) bir gün önlerinde kebap yapılmış bir koyun bulunan bir topluluğa uğramıştı. Onlar Ebû Hureyre'yi kebap yemeğe davet etmişler, fakat o kebap yemeyi kabul etmeyip: “Resulullah (ASV) bu dünyadan arpa ekmeği ile karnı doymadan çıkıp gitti” demiştir. (Buhari, Et’ime, 23, Hadis no: 5414.) Müslümanların özeleştiri yapması gereken konuların başında çok yemek gelir. Günümüz İslam coğrafyasında ne acıdır ki bu duruma tam zıt bir şekilde hastalıklarla boğuşup durmaktadırlar. Hastalıkların çoğunluğu temizliğe riayet edilmemesinden ve yiyecek ve içeceklerin aşırı tüketilmesinden kaynaklandığı apaçık ortaya çıkmıştır. Asr-ı Sadette doktor hasta bulamazken, günümüzde çok yemekten dolayı hastalananlara yeterli doktor bulunamamaktadır. Birçok yerlerde, kamplarda açlıktan ölenlerin sayısı hayli fazladır. Diğer bazı yerlerde ise, her gün dokunulmadan çöpe atılan yiyeceklerin yanı sıra çok yemekten dolayı hastalananlar da az değildir. Açlıktan ölenlerin olduğu bir dünyada çok yemekten dolayı hastalanmak İslami vicdanla bağdaşmaz. Bu itibarla İslami yaşantımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.