BİDATLERİ MASUM GÖSTERMEK ŞEYTANIN BİR TUZAĞIDIR
Kur’an-ı Kerim, şeytanın insanlar için ne kadar tehlikeli bir düşman olduğunu birçok ayette bildirmekte, insanları bu konuda uyarmaktadır. Doğru yoldan saptırmak için insana nasıl sinsice yaklaştığını şeytanın kendi sözleriyle şöyle nakletmiştir:
"Öyle ise, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" (A’raf, 16-17)
Bu ayette dikkat çeken bazı noktalar vardır. Şeytan, Cenab-ı Hakk’a hitaben “Senin sirat-i müstakiminin (dosdoğru yolunun) üzerinde oturacağım.” diyor. Demek ki Allah’ın “Sirat-i Mustakîm” olarak nitelediği yolda yürüyenlere bir nevi pusu kurarak, sinsi, aldatıcı çaba ve vesveseleriyle birçoklarını yoldan çıkaracaktır. Şeytan, “Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım” sözleriyle de insanların peşlerini bırakmadan, usanmadan onları her taraftan, her alandan tuzağına düşürmeye çalışacağını önceden açıklıyor.
Sırat-ı Mustakim’in üzerinde kurulan tuzaklardan biri de bidatlerdir. Sirat-ı Mustakim’in kaynağı olan Kur’an ve Sünnette bulunmayan sonradan dine sokulan şeylere bidat denir. Peygamber (ASV) sonradan ihdas edilen bidatlerin kabul edilemez olduğunu bildirmiştir. Ayrıca ümmeti, bidatlere karşı cehennemle uyarmıştır. Peygamberimiz (ASV) bütün Cuma hutbelerinde uyarısını şu sözleriyle tekrarlamıştır:
“Allah’ın hidayete erdirdiğini kimse saptıramaz, saptırdığını da kimse hidayete erdiremez. Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır. Yolların en güzeli Muhammed’in yoludur. Yapılan işlerin en şerlisi sonradan uydurulup ortaya çıkarılanlardır. Her sonradan uydurulan şey ise bidattir. Her bidat sapıklıktır. Her sapıklık da cehennemliktir.” (Buhari, İ’tisam, 2; Nesai, Salâtu'l-Îdeyn, 22)
Peygamberimiz (ASV) Yahudi ve Hıristiyanlara benzememek konusunda da ümmeti uyarmıştır. "Kendisini bir kavme benzetmeye çalışan kimse, o kavimdendir" (Ebu Davud, Libas, 4.) buyurmuştur. Kılık-kıyafet, çeşşitli adet ve uygulamalar yönünden müşriklere, Yahudi ve Hıristiyanlara benzememeyi emreden hadisler çoktur. (Örneğin: Tirmizi, İstizan 7, edep 41; Tirmizi, libas 20; Nesaî, Zîne 14; Buhari, libas 64; Müslim, Tahare, 54.)
Bütün bu uyarılara rağmen, çoğu Yahudi ve Hıristiyan kültüründen etkileşim sonucu ortaya çıkan bidatlerin Müslümanlar arasında yaygınlaştığını görüyoruz. Bunun temelinde ise Peygamber (ASV)’ın uyarılarını dikkate almamanın ötesinde başka bir sebep yatmaktadır. O da sinsi olan şeytanın, bidatleri meşrulaştırma, masum gösterme tuzağıdır. Bidatlere meşru bir kılıf giydirerek, onun bidat olmadığına insanları ikna etmeye çalışarak onları tuzağa düşürmektedir. Örneğin “doğum günü kutlaması” Hıristiyan kaynaklı bir bidattir. Çünkü muharref İncil’de yer alan “İsa’nın –hâşâ- Allah’ın oğlu olarak doğumuyla tüm doğumları kutsadığı bu nedenle doğumların kutlanması gerektiği” şeklindeki sapkın bir temele dayanmaktadır. Ne Peygamberimizin ne de onun ashabının doğum günü kutladıklarına dair zayıf dahi olsa hiçbir rivayet bulunmamaktadır. Şeytan, bu bidate şöyle masumane bir kılıf giydirerek insanları ikna etmektedir: “Masum çocuğunuzun doğumuna sevinmek ve yılda bir pasta hazırlayıp dostları çağırmakta ne sakınca var? Ayrıca hediyeler alınıyor, hediyeleşmek sünnet değil mi? Üstelik merasimde içki yok, kötü sözler yok, sadece gönül alıcı bir eğlence var. Bunun neresi bid’at?” Buna benzer telkin ve vesveselerle bu bidatı neredeyse sünnet derecesine çıkarıyor.
Hıristiyan inancına göre, İsa’nın çarmıha gerildikten sonra üçüncü günde dirilişinin kutlandığı Paskalya bayramında birbirlerine haşlanmış yumurta ve yörelere göre çeşitli hediyeler ikram ederler. İnancımıza göre tamamen yanlış olan bu inanç temeline dayanan Paskalya bayramını tekbirlerle, salavatlarla kutlamak yahut “yumurta helaldir, hediyeleşmek sünnettir” demek, bu Hıristiyan bayramını meşrulaştırmaz, İslami bir konuma getirmez.
Şeytanın bu tuzağına karşı dikkatli olmak ve ondan uzak durmak gerekir. Yoksa te’vil ve yorumlarla en kötü bidatleri bile masum gösterip bizi Sırat-i Mustakim’den saptırabilir.