NEREDE O ESKİMEZ BAYRAMLARIMIZ
Yarın bayram, ve yetim bir çocuk ağlıyor/ Çocuk der hani babam, neden artık gelemiyor? N.Y
Ezelden, taşrada yaşayan insanların yüzde doksan dokuzunda kol veya cep saati yoktu. Ya köyün ileri geleninde, ya da biraz mal varlığı olanlarda olurdu saat. Ramazan ayına günler kala, insanlar büyük bir heyecanın içine girerlerdi. Bazı köylere; Doğu’dan, medrese tahsili görmekte olan (Feke/Fakih) Yani ilim tahsil eden öğrenciler, Ramazan ayında köylülere teravih namazını kıldırmak için gelirlerdi. Genellikle gelen hocalar, köyün ileri gelenin evinde bir ay misafir edilir ve akşam teravihleri aynı evde kılınırdı.
Manevi bir havanın yanında, insanlarda şükür ve sabır melekesi vardı ve sosyal yapı, günümüzde olduğu kadar yara almamıştı. Çeşidi çok zengin olan safralarda yoktu belki, lakin var olanla iktifa etmek insanların vaz geçilmezi idi. O zamanlar köylerin yüzde birinde cami ya vardı, ya da yoktu. Bu gerçeği, yaşadığımız Siverek ve Viranşehir arasındaki köyler için söylüyorum. Büyüklere saygı küçüklere sevgi ön planda olduğu gibi, herkes nerede durup nerede oturacağını çok iyi biliyordu. Bu erdemlik hali, kadim medeniyetimizden sürüp gelen; bir ahlak disiplini ve yaşam tarzı şekline dönüşmüş vaziyette idi.
İnsanların çoğu, bu ahlaki kuralları her ne kadar böyle isimlendirmesini bilmez idilerse de; nesilde nesle devredilen bir emanet gibi bunu birbirlerine aktarıyorlardı. Özellikle Ramazan ve Kurban bayramlarında, büyük bir coşku ve heyecan vardı. Bayram akşamından Küçük çocukların ellerine kınalar yakılır, özellikle Ramazan ayının bitmesine günler kala; insanlar büyük bir değerinden ayrılmanın hicran ve üzüntüsünü yaşıyorlardı. Günümüzün modern imkânları gibi, ellerinde çok olanakları yoktu belki, ama var olanla iktifa etmek o kadim günlerde yaşayan ecdadımızınyaşam tarzına işlenmiş ve bu eskimez kadim geleneği yaşatmak istiyorlardı! Şekva, şikâyet, sızlanma ve öfke en asgari düzeyde olup, bilgili olanlarla olmayanlar arasında; büyük bir muhabbet bağı vardı.
Başa kakmak, küçük düşürmek, rencide etmek, çok mal biriktirmek hırsı; (bazı kapital ruhlular hariç) insanlarda hemen hemen yoktu. Hatta Şehir’e gidecek olan birçok kimsenin, arkadaşının şalvarını veya ceketini emanet olarak giydiklerini bu gün gibi hatırlarım. Şimdi ise, insanların kahır ekseriyeti; az veya çok büyük imkân ve nimetlere sahip oldukları halde, lakin o eskimez bayramların ne heyecanı, ne coşkusu ne de sevinci kaldı insanlarda. Bencilik, yalnız yaşamak, dost ve ahbaba gitme ihtiyacı duymamak; modern zamanların modern insanının ruhuna işledi ve esir aldı sanki!
Bu Çağ, esir aldı her yönümüzle bizi! Birçok şeyimiz göstermelik, işlerimiz dünyevi, tul-i emel tutkusundan başımızı kaşıyacak zamanımız bile kalmamış. Dost ve arkadaşımızın, hal ve hatırını sormak için; ayıracak ne zamanımız kaldı, ne de boş vaktimiz!... Daha çok çalışmak, daha çok kazanmak ve daha çok biriktirmek; içimizdeki sevgi ve merhamet kıvılcımlarını eritti, benliğimizi esir alıp, bizi özümüzden kopararak meçhul diyarların ötesine fırlattı. Ne Ramazan ayında icra edilen Televizyon programları, ne güzel konuşan hatipler, ne de ekranları süsleyen isimleri uzun gayeleri kısa olan adamlar; insanların ruh dünyalarına hitap edemiyor artık!...
Bayram ve kandil mesajlarıyla, birbirimizin cep telefonlarını tıka baba doldursak da; devir yüz liralık adamların beş parası olamayanlarla arkadaşlık ve ünsiyet kurmadıkları bir devire dönüştüğünü kimse inkâr edemez. İstisnalarıyla birlikte, hal-i hazırda mevcut olan durum budur. Ezelde, bir köyde veya bir mahallede sözü geçer, insanlar arasında vuku bulan ihtilafları çözüp nihai kararları aile büyüklerimiz vardı. Günümüzde ise, kariyeri ve mevkisi yüksek olanlar konuşabilmektedirler. Kişi allame-i cihan da olsa, şayet resmi veya akademik bir unvanı yoksa;günümüz modern toplumunda, pek itibarı ve saygınlığı olmaz.
Yani uzun lafın kısası, imkânların kısıtlı olduğu halde ama insanlığın ve değer yargıların ön planda tutulduğu bir zaman diliminden; her olanağın var olduğuama birçok şeyin madde planında tartıldığı ve insanlarınınbirbirlerinden kopuk yaşadıkları, bunalımı ve hırsı çok bir çağa tanıklık etmekteyiz. Her noksanıyla birlikte, o eskimez bayram ve seyranlarımızı aramakta ve o günlere büyük bir özlem duymaktayız.
Gelim bu bayramda; dost ve sevdiklerinize mesaj atıp geçiştirmek yerine,bizzat onların seslerini duyun ve varsa imkanınız gidip yüzlerini görmekle gönüllerini hoş tutarak bayram edin!... Bayramınız huzur ve istikrarın bayramı ve bayramca olsun. Elveda ya şehr-i Ramadan, yeniden kavuşmak niyazıyla.