Türkiye ve Küresel Faşizm
Ülkemizde siyasi işleyiş, yıllar boyunca, bir kısır döngü,kabuğunu kıramayan köhnemiş bir sistem tarzında süregelmiştir.
Cumhuriyetle toplumda yerleşmiş bir korku imparatorluğu,sürekli iç ve dış düşman üretilerek ayakta kalmaya çalışma taktiği ve içtefarklı kesimleri birbirine kırdırarak sürdürülen iktidar. Bununsonucunda/yöntemsel olarak on yılda bir çıkarılan kaoslar ve ardından gelendarbeler…
Böylesine halktan kopuk ve halkı geliştirmeyen, halklapaylaşımın olmadığı, halkın hiçe sayıldığı tortulaşmış bürokratik oligarşi,Türkiye’nin kamburu haline gelmişti.
Yıllarca, senaryo olarak oluşturulan beka sorunu, bu defagerçek anlamda zuhur etmiş ve mesele; kimin hükümet olacağı meselesi olmaktançıkmıştır.
Vesayetin sürdürülmesi şartlarını oluşturma ve sürekli halegetirmeye göre kurgulanmış siyasi sitemin adı parlamenter demokrasiydi.
On yıllarca devletin kilit noktalarını tutan bürokratikkadrolar (yargı, ekonomi, diyanet, eğitim, sanat, medya, üniversiteler, sağlıkspor…), CHP ve ordu şeklinde sıralanabilir.
Halk, sadece deneme tahtasıydı. Nasıl gerekiyorsa, öyleşekillendiriliyor, ne hissetmesi uygun görülüyorsa, öyle hissetmesisağlanıyordu. Halkın fazla seçeneği de yoktu.
Türkiye; ulusalcılığı, kemalizmi, laikliği, Türk İslamsentezini ya da Arap ülkelerindeki “ İslami” kimliği taşıyabilecek karakterdensıyrılmıştır.
Türkiye, içinden geçtiği sürecin etkisiyle sertleşmekleberaber, yılların biriktirdiği faşizan sistematikten ve kısır döngüdenkurtulmanın mücadelesini vermektedir. Batı, faşizme doğru yürürken; Türkiye,onu, daha kıvrak hale getirebilecek potansiyel barındıran ve sistemini, iç vedış vesayetlerden koruması düşünülen bir uygulamaya hazırlanıyor. Bu gidişat,batıyı oldukça rahatsız etmişe benziyor.
Aslında iç değişim, dış değişim ve gelişmelerden etkilenerekdevam etmekte. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı/başkanlık sistemi yönündedeğişikliğe gidilmesi düşünülmekteyken; Suudi Arabistan da, kraliyet ailesininişe daha az müdahil olacağı, daha “demokratik” bir sistem arayışında..
Avrupa’da yükselen işsizlik, enflasyon toplumsalmemnuniyetsizliğin doğurduğu; İslamofobi, ırkçılık, ve göçmen politikalarınınsertleşmesi. Artan nefret söylemi ve insan haklarından uzaklaşma.
Asya’da ve Afrika’da tuhaf din anlayışına dayalı/dış bağlantılı“aşırı” terör örgütleri.
Galiba dünya, küresel faşizme doğru gitmekte. Neticede batı,özellikle Avrupa; bu kavramın/doktrinin/siyasi sistemin mucidi veuygulayıcısıdır. Yani batı, faşizme/kendi ürününe yabancı değil.
İngiltere’de, sanayileşmeyle birlikte, kapitalistleşme,tarımda makineleşme ve tekelleşme beraberinde; topraksız köylüler, işsizlik veaçlık getirmiş; insanlar emeklerini pazarlamak için kentlere göç etmişlerdi. Sanayileşmenin getirdiği sermayeyedayalı siyasi yapılanmalar, emeği ve iş gücünü en değersiz hale getiren etkenolmuştur.
Sermaye sahiplerinin ellerinde bulundurduğu/etkin olduğusiyaset; emek/emekçi aleyhine; sermaye ve zenginler lehine yasalarçıkarmaktaydı. Faşizm, bir anlamda, göreceli olarak haklı gibi görünen nedenleredayalı ortaya çıkmakta.
Örneğin; şimdi de Avrupa, yabancılar dışarı, biz işbulamıyoruz gibi haklı görünen nedenlere dayalı olarak sertleşmekte. Ekonomikgörünümlü olsa da; daha derinlerde siyasi nedenler mevcut…
Faşizm, siyasi yapı olarak; kuvvetler ayrımını ortadankaldırırken; yasama ve yürütmenin toplam gücünü veya önemli kısmını yürütmeyeverir. Yürütme olabildiğince ön plandadır; yasama ise oldukça geri planda.
Güçlü bir devlet ve güçlü bir yürütme.
Faşizm, kapitalist düzenin oluşturduğu negatif enerjiyi,kapitalist sitem lehine bertaraf etme sistematiğidir.
Geniş/sınırsız özel mülkiyeti öncelemesine rağmen; devletkarşısında küçük ve etkisiz bireylerin olduğu, bireyselci bir toplum modeliüretir. Bu durum Liberalizme de tekabül etmekte. Tüm bu düzenlemeleri de,bireyi güçlendirme, kişiye değer verme sloganı adı altında yapmakta.
Faşizm, ekonomik, toplumsal çöküntü dönemlerinin oluşturduğuenerjinin, işçi sınıfının zaferiyle, sosyalist akımların güçlenmesiylesonuçlanmasını engelleyerek, bu enerjinin sermayeyle beraber ve sermaye lehinesonuçlanacak mecraya sürüklenmesini sağladı.
Faşizmde, her şeyin ve herkesin devletin sıkı kontrolüaltında olması esastır.
Faşizm, I. Dünya savaşı sonrası burjuva egemenlerinin:;ekonomik, siyasi ve sosyal krizi atlatmak için sarıldıkları sistemin de adıolmuştur aynı zamanda.
Faşizmi, yalnızca tarihin bir döneminde, Almanya veİtalya’da ortaya çıkan bir sistem olarak tanımlamak sağlıksızdır.
Baskıcı, devletçi ve bireyi kuşatan sömürücü uygulamalarınhepsinde faşizmin izleri mevcuttur.
Askeri bir cuntanın darbe ile başa gelmesi, başka birtoplumda kaos oluşturma, terörü destekleme veya toplumları birbirine kırdırma,insan haklarını hiçe sayma ya da kendi hukuksuzluğunun aracı haline getirme,Siyonizm, ırkçılığın her türlüsü faşist izler taşır ve faşizm kavramınadahildir.